Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, bayramda ziyaret ettiği Mardin’in Sınırtepe Karakolu’nda önemli bir konuşma yaptı. Org. Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) durduğu yeri bir kez daha ve biraz daha detaylı bir şekilde ortaya koydu.
Hemen belirtmek gerekir ki Başbuğ’un sözlerini, “Kürt açılımını destekliyor” veya “desteklemiyor” diye bir yere çekmeye çalışmak boş bir çabadır.
Akan kan dursun
Örneğin, Org. Başbuğ, “Akan kanın durmasını herkes ister, TSK da isteyenlerin başında gelir” sözünü bağlamından koparıp, “Demek ki destekliyor” sonucuna varmak, veya, “Tek çıkar yol silah bırakmalarıdır” ifadesine bakıp, “Demek ki desteklemiyor” demek, zorlama bir gayrettir. Başbuğ, TSK’nın neyi desteklediğini, neyi desteklemediğini 30 Ağustos vesilesiyle yaptığı açıklamada kamuoyuna yansıttı ve Sınırtepe ziyaretinde de bu çizgide durduklarını tekrarladı.
Kuşkusuz Org. Başbuğ da akan kanın durmasını istiyor. Aksini istemesi mümkün olabilir mi? Elbette olmaz.
Başbuğ, bu sözleri sarf ettikten sonra, “Bu kanı kim, niye akıtıyor, bu soruyu da sormak lazım” diye ekledi. “Cevabı da açıktır; bölücü terör örgütü” yanıtını da verdi.
Yine hiç kuşku yok ki, bu soruna kafa yoranların ortak hedefi, kanın durması, terörün bitmesi, demokrasi ve barış içinde Türkiye’nin refah içinde yürümesidir. Burada tartışılan, tartışılması gereken “akan kanın durması isteği” değildir. Bu hedef, elbette tartışma dışıdır. Tartışılan, tartışılması gereken izlenecek yöntemdir.
Örneğin, PKK’nın istediği gibi, Anayasa’yı değiştirip, Türkiye’yi iki uluslu, iki dilli, fiilen federal bir rejime dönüştürmek, Güneydoğu’ya özerklik vermek, Kürtçeyi ikinci resmi dil veya eğitim dili yapmak, genel af çıkarmak, Öcalan’ı serbest bırakıp siyasi haklarını iade etmek, devleti ve toplumu Türk ve Kürt diye bölmek, bu da yetmezse Güneydoğu’da bir Kürt devleti kurmak bir yöntemdir. Bu, PKK ve siyasi uzantılarının ayakta alkışlayacağı bir yöntem olur.
PKK’nın terörden vazgeçmesi, silah bırakması, dağdan inmesi, Türk Ceza Kanunu’nun 221. maddesinden yararlanması, bireysel olarak farklı kültürlerin yaşanmasını yeterli görmesi, siyasi grup haklarını değil bireysel özgürlükleri barış ortamı olarak görmesi de bir yöntemdir. PKK ve DTP’nin kabul etmediği, direndiği yöntem de budur.
Org. Başbuğ’un, 30 Ağustos açıklamasında ve Sınırtepe’de yaptığı konuşma, TSK’nın -PKK ve DTP’nin direndiği- ikinci yöntemin yanında durduğunu açık biçimde bir kez daha gösterdi. “Bir kez daha” diyorum, çünkü TSK zaten bu çizgideydi.
221. madde vurgusu
Bu süreç içinde Org. Başbuğ’un en çok, Türk Ceza Kanunu’nun 221. maddesi üzerinde durduğunu söyleyebiliriz. Başbuğ’un, bu madde kapsamında başvuranlardan 870 kişiden 638’nin serbest bırakıldığını vurgulaması boşuna değildi. Bu vurgu gösteriyor ki, TSK, dağdakilerin bu madde olanağından yararlanarak inmelerini sağlayacak adımları önemsiyor. Bu yönde komşu ülkelerden gelecek katkıları önemsediğini de vurguladı.
Başbuğ, bu vurguyu, “Tek çıkar yol silah bırakmalarıdır, büyük devletler, uluslar adil olur, şefkatli olur” sözlerinden sonra yaptı.
Benzeri bir çağrıyı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda devir-teslim töreni sonrasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte de yapmıştı.
Elbette Org. Başbuğ, terör örgütüne katılımların durmasını, PKK’nın silah bırakıp dağdan inmesini istiyor. Ama bunun Türkiye’yi bölerek ve bölünmesiyle sonuçlanacak düzenlemelerle değil, aksine, toplumsal entegrasyonu güçlendirilmesiyle, ortak değerlerin öne çıkarılması, eğitim ve üretim olanakların artırılmasıyla mümkün olacağı mesajını veriyor.
Mardin Ovası’nı gösterip, “Neyi paylaşamıyoruz, bu bereketli topraklar, bu büyük ülke hepimize yeter; birlikte yaşamaya karar verenler için her yer ve her makam herkesindir” demesinin anlamı da bu...