Türkiye’nin siyasi geleneği iyi değil. Bu geleneği değiştirmediğimiz sürece Türkiye’nin buradan arzu ettiğimiz seviyeye çıkması çok zor
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Danimarka’da Kraliçe II. Margrethe tarafından çok yakın bir ilgi ile karşılandı. Kraliçe II. Margrethe’nin yanı sıra tüm kraliyet ailesi mensuplarının havaalanına kadar gelerek Cumhurbaşkanı Gül’ü karşılamaları, yakın ilginin önemli göstergelerinden biriydi. Keza Kraliçe II. Margrethe’in Cumhurbaşkanı Gül ve eşi Hayrünnisa Gül’ü sarayda misafir etme konusunda ısrarcı olması da Türkiye’ye verilen önemin bir diğer göstergesiydi.
Gül, gazetecilerle yaptığı sohbette Türkiye’de yaşanan son gelişmelerden rahatsızlık ve üzüntü duyduğunu sık sık vurguladı. Yaşananların üzüntü verici olmakla birlikte geçeceğine de işaret eden Gül, “Bunlar da geçer. Ne dönemler yaşanmış. Ne olağanüstü dönemlerden geçilmiş. Bu da geçer ama önemli olan hasar bırakmadan, en az hasarla geçmesidir” vurgusu yaptı.
Yaşanan sorunların aşılması konusunda hedefin Avrupa Birliği standartlarını olduğunu söyleyen Gül’ün yaşanan son gelişmelerle ilgili sorulara verdiği yanıtlar, özetle şöyle:
ESKİ TÜRKİYE MANZARALARI ÇIKIYOR AMA ŞÜKÜR Kİ BABALAR VE ANNELER BUNU YIKTILAR: (Sert bir siyasi mücadele var. Devletin kurumları arasında da çatışmalar olduğu yansıyor, siyasi ortamı nasıl değerlendiriyorsunuz? sorusu üzerine) Üzüntü duyuyorum. İçinde bulunduğumuz siyasi iklim, atmosferin kimseyi mutlu etmemesi gerekir herhalde. Beni de hiç mutlu etmiyor. Bütün bu yaşadıklarımızdan rahatsızım ve büyük bir üzüntü duyuyorum. Öyle oluyor ki birdenbire eski Türkiye manzaralarına benzer manzaralar çıkmaya başlıyor. Cenazeler kalkıyor. Yüzbinler yine sokaklarda. Cenazelerle ‘bir o taraftan bir bu taraftan’ gibi bir algı oluşuyor. O görüntüler var. Ama çok şükür ki babalar, anneler bunu hemen yıktılar ve buna hiç fırsat vermediler.
BU DİLLE, O SEVİYELERE ÇIKAMAYIZ: Türkiye’nin siyasi geleneği maalesef iyi değil. Politik, siyasi geleneği maalesef değiştiremedik. Her zaman kutuplaşma, çatışma, çok sert söylemler var ve böyle gidiyor. Söylemle ilgili bir şey söylemek istemiyorum çünkü bunu en güçlü şekilde defalarca TBMM’de seslendirdim. Siyasi söylemlerin artık farklı olması gerektiğini, sözün gücünün nasıl olduğunu, nasıl yaraladığını, böyle başlarsa bunun nasıl gideceğini hatırlarsanız söyledim. Tekrar bir şey söylemek de istemiyorum. Çok söyledim ve çok güçlü söyledim bunları. En nihayetinde geldiğimiz noktaya da baktığımızda nasıl bir dil kullanıldığı açık ve bunlar Türkiye’ye yakışmıyor artık. Türk siyasi geleneğini değiştirmediğimiz sürece Türkiye’nin buradan arzu ettiğimiz seviyeye çıkması da zor.
REFORM YAPMAZSAK DURAKLAMA SÜRECİNE GİRERİZ: Şimdi seçim kampanyalarının en son günlerine geldik. Bu arada özellikle söylemek istediğim ve sizin vasıtanızla halka vermek istediğim mesaj şu: Seçimlerin neticesi ne olursa olsun, seçim sonrası süratli bir şekilde Türkiye’nin tekrar reform günlerine dönmesi ve güçlü reformlara kaldığı yerden devam etmesi gerekir. Aslında Avrupa Birliği bizim için en büyük çıpa. Zaten müzakere süreci içindeyiz. Hatırlarsanız ben, ‘AB tarafı ne yaparsa yapsın çeşitli sebeplerle kendimiz bu fasılları açıp kapatabiliriz. Bu iradeyi biz kendimiz göstermemiz gerekir’ vurgusunu çok yapmıştım.
Eğer biz bunları yapmaya başlarsak hukuk standartları, yargı standartları, şeffaflık, Türkiye’deki hesap verebilirlik de dahil, bugün şikâyet ettiğimiz pek çok konu artık Türkiye’nin gündeminden otomatik olarak çıkar. Çünkü kuralların yetersizliğinden dolayı, yasaların yetersizliğinden dolayı birçok şey oluyor. Bu yolsuzluk söylemlerinden tutun da kamu kaynaklarının kullanımına kadar. İmar meselelerinde bizdeki kurallar açık seçik Almanya ve Danimarka’da olduğu gibi olsa bu şikâyetlerin çoğu olmaz. Onun için bizim çok güçlü bir şekilde reform günlerine dömemiz gerekir. Uzun sürerse duraklama sürecine gireriz. İvmeyi tekrar yukarı döndürmemiz gerek. Türkiye’de herkese yapacağımız iyilik ekonomiyle de gelecekte insanlarla da doğrudan ilgili.
İNCE AYARLARI HEP YAPMAMIZ GEREK: (Hasar tespiti yapmak gerekecek mi? sorusu üzerine) Anayasal kurumlara baktığınızda, kurumlar arasında, silahlı kuvvvetlerle, Anayasa Mahkemesi’yle, Yargıtay’la bunlarla ilgili değil problem. Tabii ki bütün kurumların içerisinde, siyasetin içinde toplumun içinde, farklı görüşte olanlar farklılıklar var. Bu ayrı bir konu. Ama baktığınızda Türkiye’nin kurallarının biraz noksanlığından kaynaklanıyor. Onun için ince ayarları hep yapmamız gerekir.
KURAL OLURSA KİMSE YAPMAYA CESARET EDEMEZ: (Kuralların eksikliğinden mi yoksa zor zamanlarda kuralları kaldırmaktan mı kaynaklanıyor sorunlar? Çatışma Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar sürecek deniyor. O zaman, ne yapmak gerek? sorusu üzerine) Bunların seçimlerle bağlantısını kurmamak gerekir. Ben seçimler derken 2 haftalık seçim kampanyası, yasal bir kampanya içinde olunduğu için seçimle bağlantısını o yüzden yaptım. Yoksa yarın Cumhurbaşkanlığı sonra genel seçim, yani ilk defa yapılmayacak ki memlekette seçimler. 1946’dan beri çok partili, 1950’den beri de şaibesiz seçim yapılıyor. Türkiye’de seçim bitmeyecek ki, seçimleri bekleyemeyiz. Dolayısıyla kurallar diyoruz ama kurallar açık seçik, net kurallar değil. Yani kuralları uygulamamanın bedeli olur, cezası olur. Buralarda boşluk var. Eğer siz kurallar var derseniz biz ne diye AB ile hâlâ müzakere, adaptasyon sürecindeyiz?. Hâlâ eksiklerin olduğu açık. Her şey yerli yerinde olsa biz AB’de karşılaşılan problemlere benzer problemlerle karşılaşırdık. Bakın bizim karşılaştığımız problemler çok farklı. Her açıdan kuralları gayet net, açık seçik hale getirip yaptırımlarıyla, cezalarıyla devreye sokmamız lazım. Siz eğer şeffaflıkla ilgili tüm kuralları yerine getirirseniz o Sayıştay’ından, o İhale Yasası’ndan tutun da ondan sonra mal bildirimi, bütün imarlarla ilgili kuralları çok sıkı kayıt altına alacak şekilde getirirseniz sorunlar olmaz. Kural ihlali varsa veya bir telefonu yetkisiz dinleme varsa bunların cezaları o kadar kesin hale gelir ki bütün bunları kimse yapmaya cesaret edemez, herkes cezasını ödemeye başlar. O açıdan bizim bu noksanlıklarımızı tamamlamamız lazım. Ve Türkiye’nin tekrar umutlu tekrar reformları yaptıktan sonra bir kez daha zıplaması lazım. Kendini ateşlemesi gerekir. Bunu yapmak zorundayız. Bu ortamdan da süratle çıkmamız lazım. Bu reformlarla yeni bir yörüngeye oturur şekilde hareket etmeli. Gerilediği durumdan ileri gidecek bir tutum takınmalı. Bugün yaşananları çok konjonktürel görüyorum.
3-4 SENE ÖNCEKİ PARLAK HAVAMIZ YOK: (Reform yerine restorasyon gerekmiyor mu? Türkiye, AB müktesebatından geri adım atmış gibi? sorusu üzerine) Geri adımlardan ileriye gitmemiz gerek. 10 sene içinde, 3-4 sene önceki parlak havamızın olmadığını, havamızın döndüğünü herkes görüyor. Bunu hepimizin hemen geri kazanması lazım.
PARALEL YAPI VAR: (Yaşananlar, geçmişteki örneklere pek benzemiyor. Yarısı başbakana hırsız diyor, diğer yarısı paralel. Sizden beklentiler var. Paralel yapı var mı? sorusu üzerine) Devlet kurumlarının içinde farklı dayanışmaların olduğunu görüyoruz. Herkes, dini inancı, ideolojisi farklı herkes, her kademeye gelebilir. Ama devlet kurumunda çalışıyorsa, referansı anayasa, kanunlar, hiyerarşik amirleri olacaktır. Bunun dışında bir dayanışma söz konusu olduğunda buna hiç kimse müsaade etmez. Paralel yapı, evet, oldu tabii, var. Bu tip dayanışmanın örnekleri var. Ancak buna müsaade edilemez.
YOLSUZLUKLA İLGİLİ ŞAİBE BIRAKILAMAZ: (Yolsuzluklarla ilgili olumsuz bir algı var, yargı takibi var mı? sorusu üzerine) Yok yok. Yolsuzluklarla ilgili hiçbir şaibe bırakılamaz. Bütün bunlarla ilgili ne gerekiyorsa, açık şeffaf bir biçimde soruşturmalar yapılır, hukuki süreçlerin hepsi çalıştırılır ve çalışması gerekir de. Hukuki süreçler devam eder.
O KONUŞMALARI DİNLEMİYORUM: (Başbakan ile oğlu arasında geçtiği iddia edilen konuşma dahil internete konulan tapeleri dinlediniz mi? sorusu üzerine) Ben inanın ki onları dinlemiyorum. Ama tabii ki sizin yazdıklarınızı okuyoruz. Ben o tip şeyleri inanın ki dinlemiyorum.
O YAPIYLA İLGİLİ YASAL SÜREÇLER İŞLER: (Başbakanın paralel yapıyla ilgili vurguları çok yüksek, vahim bir yapılanma olduğu Milli Güvenlik Kurulu’nda da gündeme gelmiş. Sizce vehamet hangi boyutlarda? sorusu üzerine) Şimdi her şeyi hukuk çerçevesinde konuşmamız gerekir. Suçun karşılığı, cezası olur. Devlet yönetiminde güven diye bir konu var. Bütün bunlar hukuk çerçevesinde olur. Kanunsuzluklar yapanlar, suç işleyenler farklı referanslarla devlet sistemi içinde hareket edenlere yönelik yasal süreçler tabii ki işler. Bunun dışında insanların farklı fikirleri olur, suç işlemedilerse söyleyebileceğiniz bir şey yok...
ASIL BÜYÜK MESELE ÇÖZÜM SÜRECİ, HERKESİN SEÇİM SONRASI İÇİN BUNA KAFA YORMASI LAZIM: (Çözüm süreci konusunda da değişik yorumlar yapılıyor) Türkiye’nin esas yapısal meselesi söylediğiniz şeydir. Esas büyük mesele budur. Türkiye’nin esas meselesi barış sürecini tamama erdirme meselesidir. Seçimlerden sonra Türkiye’nin aslında nasıl manzaralarla karşı karşıya kalacağı. Bütün bunları devlet kafasının, siyasetçilerin, herkesin aslında bütün bunlara kafa yorması gerekir. Ve Türkiye’nin birliğini bütünlüğünü herhangi bir şekilde tehdit edecek riske atacak bir gelişme kesinlikle olmamalı. Ama demokratik anlayışımız çerçevesinde, özgürlükler çerçevesinde Türkiye bu konuda önemli adımlar atıyor. İşe bakın ki geçen gün yasalaşan demokratikleşme paketlerinden biri bununla ilgilidir ve ne bir kişi yazı yazdı, ne bir kişi bir lehte veya aleyhte söylemde bulundu. Türkiye’nin temel meselelerinden birisiydi halbuki. Konjonktürel konularla, herkes bununla meşgul. En ciddi mesele bu meseledir. Dikkatli, soğukkanlı olunmalı. Herkesin bu konuda sorumlu bir şekilde hareket ederek, eşit vatandaşlık temelinde, barış, huzur içerisinde yaşaması için ve problemlerimizi kendi inisiyatifimizle çözmeye fırsat verecek şekilde olması gerekir. Sorunları çözecek yol bulmalıyız. Coğrafyamızda birçok şey olup bitiyor, tabii ki yanlış bir şekilde bizi provoke edebilir. Hayalci fikirler verebilir. Tüm bunlardan uzak, kendi problemlerimizi yüksek bir demokrasi anlayışı içinde, tüm bunları gündemimizden çıkarmamız gerekir...
TENKİT EDENLERİ DÜŞMAN İLAN ETMEK 3. DÜNYA SÖYLEMİ: (Dış güçler söylemi var, kimdir bu dış güçler? sorusu üzerine) Ben bunları kabul etmiyorum. Doğru bulmuyorum açık söyleyeyim. Tabii ki Türkiye’nin müzmin kararlı muhalifleri vardır. Ama bunlar belli çevrelerdir ve her zaman biliriz. Ama tutup da 10 sene boyunca bize övgüler yazmış, göklere çıkartmış, bizim yaptığımız güzel hareketleri takdir etmiş, her yerde övmüş olanlar şimdi haklı veya haksız bizi tenkit ediyorsa onları hemen Türkiye düşmanı ilan etmek biraz 3. dünya söylemi olur. Türkiye buradan kurtuldu. Tabii ki siz kendi yaranızı açık bırakırsanız oraya gelip sinekler konar. Önemli olan yaranızı açmamanız ve yumuşak karın ortaya çıkarmamanızdır. Bunu yaparsanız Türkiye’nin tabii ki müzmin düşmanları diyeyim hadi, elbette her ülkenin müzmin muhalifleri vardır. Ama dün güzel manşet atan, makaleler yazan çevreler veya devletler niçin desteklemesin? Müttefikler olarak da baktığınızda. Türkiye’nin güçlü olması lazım. Nasıl bir memleket güçlü olur? Önce demokrasi, hukuk güçlü olacak sonra ekonomi. Her bakımdan güçlü bir Türkiye herkese ilham kaynağı oluyor. Dolayısıyla o söylemlere çok itibar etmiyorum. Türkiye’yi yıkmak isteyen birileri varmış gibi komplo teorilerine inanmıyorum. Yabancılar Türkiye ile alakalı açıklamalar yapabilir, buna cevap vermek zorunda değiliz.
KÖTÜ GİTTİĞİNİN FARKINDAYIZ, SEÇİMDEN SONRA DÜZELECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM: (ABD Dışişleri Bakanı Kerry, ‘Türkiye içe kapanıyor’ dedi. Seçimden sonra siyaset dili çözüm üretecek mi? sorusu üzerine) Türkiye üzerine her zaman yorum yapabilirler. Bunlar doğru da olabilir yanlış da. İşte biz kendimiz de konuşuyoruz. Kendimiz de eleştiriyoruz. İşin kötü gittiğinin farkındayız. Bizim kendimize bakmamız lazım, seçimlerden sonra bu havayı dağıtmak ve çok güçlü reform sürecine sokmamız lazım. Halk artık 2 bin 500 dolar milli geliri olan bir halk değil. 10 bin doların başında fert geliri olan bir halk var. Artık herkes her şeyi okuyor, biliyor, takip ediyor, yazıyor. Büyük şeyler yapmış, büyük potansiyeli olan bir ülkeyiz. Seçimden sonra da böyle olacağına inanıyorum. İşlerin düzeleceğini düşünüyorum.
HEPSİNİN ACISINI DERİNDEN HİSSETMELİYİZ, FAİLLERİN DE BULUNMASI LAZIM: (14 yaşındaki Berkin Elvan’ın vurulması ile ilgili bir gelişme var mı? sorusu üzerine) Önce hepimiz, Berkin olur, Burak olur, şehit polisimiz olur, hepsinin acısını derinden hissetmeliyiz. Çünkü bu ölümler her bir ailenin kendi kıyametidir. Dolayısıyla bunun acılarını hepimiz, duymamız gerekir. Ve bunların tekrarlanmaması için faillerinin mutlaka ortaya çıkarılması lazım. İşte hukuk devleti dediğimiz şey bu. Caydırıcılık olmalı ki bir daha bunlar olmasın.
SOĞUK SAVAŞ BAŞLAMAMALI: (Kırım’da yaşananlarla ilgili) Türkiye’nin tezi şu: Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tanıyoruz. Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tanıyoruz. Bu şekilde ülkelerin bölünmesi ve böyle ayrılma ve bölünme gibi şeylere taraftar değiliz. Bunların yolu açıldığında nerede ne göreceğinizi bilemezsiniz. Onun için müttefiklerimizle istişare içindeyiz. Rusya da bizim yakın komşumuz olduğu için onlarla da her seviyede görüşülüyor. Yeni bir Soğuk Savaş döneminin başlamaması lazım. Başlarsa herkes bundan zarar görür. Derslerin alınmış olması lazım.
Kraliçe II. Margrethe
Kraliçe’ye Milliyet hediyesi
Cumhurbaşkanı Gül’ün, Danimarka Kraliçesi II. Margrethe’e sunduğu hediyeler arasında Milliyet de vardı. Gül, Kraliçe’nin Prenses olduğu dönemde, 1967 yılında Türkiye’ye yaptığı ziyareti manşetten haber yapan Milliyet’in orijinal nüshasını hediye etti. Kraliçeye, prensesken, eşiyle birlikte Haziran-Temmuz 1967 tarihinde Türkiye’ye yaptığı ziyarete ilişkin haber ve fotoğrafların yer aldığı Milliyet nüshaları sunuldu.