Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, bomba yüklü kamyona yapılan polis baskınını eleştirdi: Bizce mühimmatla ilgili olayda iki önemli nokta var. Bir, mahalli emniyet birimleri bu intikalden haberdar edilmemiştir. Yönetmelikler var. Bu konuda idari soruşturma yürüyor...
İkinci olarak da ihbarda, kamyondaki mühimmatın askere ait olduğu ifade edilmesine rağmen ilgili savcının askeri makamlarla bir bilgi teatisi içine girme ihtiyacı duymamaları benim için çok önemlidir. Böyle bir ihbarın doğru olmasının düşünülmesini bile ben ürkütücü buluyorum...
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’la söyleşimizin ikinci bölümünde ağırlıklı olarak Ankara’yı ayağa kaldıran “bomba yüklü kamyon” konusunu konuştuk. Başbuğ, ihbarda bile malzemenin askeri, araçtakilerin asker olduğunun belirtilmesine karşın emniyet ve savcılığın kendileriyle temas kurmamış olmalarına dikkati çekti. İhbardaki iddiaların doğru olabileceğinin düşünülmüş olmasını ürkütücü bulduğunu vurguladı. Olayla ilgili yaşanan sürecin “güven sarsıcı” nitelikte olduğunu söyledi.
Başbuğ, bu konudaki sorularımı yanıtlarken sözü önce Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Arslan Güner’e verdi.
Kamyonla Ankara’ya getirilen el bombaları nedeniyle gergin saatler, günler yaşandı. El bombaları Ankara’ya neden getirildi? Neden sivil kamyon kullanıldı?
Başbuğ: Mühimmat konusunu Aslan Güner Paşa’ya bırakalım
Güner: Sayın Bila, mühimmat olayında neden böyle bir intikal faaliyeti oldu oradan başlayalım. 29 Nisan 2009, yaklaşık bir yıl oluyor. Genelkurmay Başkanım bir basın toplantısında, bu mühimmat konularını sizlerle paylaşırken, mevcut düzende, NATO dahili sisteminde mühimmata kafile numaraları verildiği zaman, tek bir parçanın seri numarasının olmadığını altını çizerek söylemişti. Dolayısıyla aynı kafileden bazen 3 bin, 5 bin, belki 20 bin; cinsine göre, özellikleri noktasında lav mühimmatında aynı kafile numarası ile çıkıyor. Bunu dağıttığınız zaman, 25 - 30 ayrı birliğe, aynı kafile numaralı mühimmat gidiyor. Öyle olunca da farklı envanterini kontrol etmekte güçlükler oluyor.
Ve bildiğiniz mazideki bazı sıkıntılar yaşandı. Bunun üzerine Sayın Komutan emir verdi, ‘Bu eksikliği giderelim’ diye. Çalışmalar yapıldı TÜBİTAK’tan da teknik yardım alarak. Sonuçta iki şeye karar verildi. Bir, bundan sonra temin ve tedarik edeceğimiz bu tür mühimmatı, alacağımız yerlere sözleşmemize koyarak...
Başbuğ: Özellikle el bombası, lavlar. İkisi önemli.
Güner: En çok buralarda sorun olduğu için, bu ikisinin de mümkünse, sonra diğerleri tedarik edilirken sözleşmeye koyarak, seri numarası vurulmuş olarak her birine. Ama kafile numarası yine var. Ama her bombada bir numara yine olacak. Dolayısıyla yeni alacaklarımıza bu şartı getirdik. Ama elimizde çok miktarda eski numarasız olan var. Kafile numarası olan ancak seri numarası olmayan.
Dolayısıyla milyonlarca el bombası varsa, hepsini bir anda alıp, boyacı küpü gibi koyup seri numarası çıkaramayacağınıza göre, parti parti, yapan yerin imkânına bağlı olarak toplanıyor. Numara vuruluyor ve tekrar envantere alınarak, bu sefer hangi numaralı mühimmat, kime verildi kaydedilerek tekrar dağıtılıyor. Bu faaliyet kapsamında özel kuvvetlerin Güllük’teki birliğindeki 958 adet seri numarası olmayan bomba da numara basılmak üzere Ankara’ya getirildi.
Başbuğ: ‘Seri numarası olmayan deyince’ bazılarında var anlamı çıkıyor. Hiçbirinde yok yani. Sadece kafile numarası var hepsinde. Bunlara seri numarası vurmak amaç.
‘Tüm kurumlar zarar görür’
Başbuğ: 17 Aralık 2009’da, Trabzon’da bir konuşma yapmıştım. Okuyorum aynen oradan: Adli makamlarımıza da bazı sorumluluklar düşmektedir. Adli makamlar, ihbar mektuplarına, özellikle itirafçıların ve gizli tanıkların verdikleri ifadelere karşı daha duyarlı ve daha dikkatli hareket etmelidirler. Özellikle TCK 250. madde kapsamındaki özel mahkemeler, bu kapsamda savcının yürüttüğü şeye baktığımız zaman genellikle iddianamelerde üç nokta öne çıkıyor. Bir, ihbar mektupları var çoğunda, itirafçılar var, gizli tanıklar var ağırlıklı olarak.
O zaman da bizim dediğimiz konu şu idi; bunlara karşı daha duyarlı ve daha dikkatli hareket etmek lazım. Dedim ki; böyle durumlarda adli makamlar TSK’yı ilgilendiren bir durum varsa bizimle bilgi teatisinde ve işbirliğinde bulunmalı. Bu ilerde, aksi durumlarda kurumlararası çatışmaya neden olabilir dedim. Ne zaman dedim? 17 Aralık 2009’da dedim. Şimdi bu tip olayları maalesef son dönemlerde yaşıyoruz sık sık.
Bizce mühimmatla ilgili olayda iki önemli nokta var. Bir, mahalli emniyet birimleri bu intikalden haberdar edilmemiştir. Kim edecekti? Silahlı kuvvetler, yani ilgili silahlı kuvvetlerin sorumluları. Bu eksiklik. Tabii bunu doğal karşılamamız söz konusu değil. Sonuçta bu konuda sorumluluğu olan varsa ki soruşturma devam ediyor, elbette sorumlu olanlar varsa sorumluluğunun karşısında ne gerekiyorsa...
Askeri soruşturma yürüyor mu?
Başbuğ: Gayet tabii yürüyor, çünkü yönetmelikler açık. Uygulanması lazım. Bu idari soruşturma. İkinci olarak 10 Mart 2010 saat 15.57. İhbarı alıyor, kim, emniyet yetkilileri. İhbarda, kamyon üzerindeki mühimmatın askere ait olduğu ifade ediliyor. Araçta da askeri personel var. Askeri personel bulunduğu ifade ediliyor. Ve askeri birlikte de ilişki kuruluyor. Şimdi bizim beklentimiz şu. 17 Aralık’ta söylediğimin aynen burada bir uygulamasını görüyorum. Böyle bir durumda aslında emniyet yetkililerinin, ilgili savcının bu ihbara ilişkin askeri makamlarla bir bilgi teatisi içine girme ihtiyacı duymamaları benim için çok önemlidir. Bakın bu e-mail ile yapılan ihbar direkt olarak TSK’yı itham ediyor. Ve eğer içeriğini görürseniz, okuyun, ben böyle bir ihbarın doğru olabileceğinin düşünülmesini bile ürkütücü buluyorum. Çok ürkütücü. Bakın böyle bir ihbarın doğru olmasının düşünülmesini bile ben ürkütücü buluyorum.
“Bu davranışlar güveni zedeler”
Bu şekildeki davranışlar kurumlar arasındaki karşılıklı güven duygusunu zedeler. Toplumda gereksiz yere gerginlik yaratır. Gereksiz yere de toplumu işgal ediyor. Gereksiz yere günlerdir bu konular üzerinde konuşuluyor. Ne oluyor, sonuçta da ilgili bütün kurumlara zarar veriyor.
Bakın burada zarar gören Türk Silahlı Kuvvetleri nihayetinde. Türk Silahlı Kuvvetleri de zarar görüyor bana göre, Emniyetimiz de zarar görüyor. Adli makamlar da zarar görüyor. Bu devletin zarar görmesi demek. Bu kadar açık.
‘TSK bildirim hakkını saklı tutuyor’
Güner: Garnizon ve Merkez Komutanımız çok geç olarak öğrendikleri kamyon olayına ancak Emniyet Müdürlüğü’nde müdahil oluyorlar. Orada da bizzat sayın savcı ile, ilgili görevlilerle konuşuyorlar. Belgeleri ibraz ediyorlar. İlave belgelerle konuyu anlatıyorlar. Ama durum değişmiyor, sayın savcımız o bildiğimiz prosedürü yönetiyor. Ve tek tek kontrol ettiriyor ve sonunda sabaha karşı bırakıyor. Ertesi gün de biliyorsunuz kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi. Medyaya yansıdı. TSK hem adli açıdan, hem idari açıdan yapılan bu uygulamadaki noksanlıkları herhalde ilgili makamlara bildirme hakkını saklı tutmaktadır.
Deprem felaketi yaşadık Elazığ’da. Sayın Başbakan da ziyaret etti. Halk 8. Kolordu Komutanı Korgeneral Mustafa Korkut Özaslan’a teşekkür edince Başbakan da teşekkür anlamında komutana sarıldı. Son günlerde asker sivil ilişkilerinde gerginlik yaşandığı için böyle bir görüntünün yansıması haber değeri taşır ve medyada yer aldı. Siz o görüntüyü görünce ne hissettiniz?
Başbuğ: Öncelikle, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Geride kalan bütün vatandaşlarımızın acısını paylaşıyorum. Onların acılarının azaltılması için hizmet etmek, TSK’nın asli görevlerinden bir tanesidir. Elazığ’daki deprem olayında da, 8. Kolordu Komutanlığı’na bağlı birliklerimiz bütün imkânlarını seferber etti. Orada Mehmetçiğimiz, subayımız, generalimiz vatandaşlarımıza yapabileceklerinin en iyisini, en uygun zamanda yapmışlardır. Tabii bundan sonra Sayın Başbakan’ın bölgeyi ziyareti sırasında Kolordu Komutanı ile kucaklaşması doğal bir durum. Doğal, güzel bir durum. Tabii ki o görüntüler bizi mutlu eder. Doğal, doğru ve güzel olan bir şey.
‘İhbarcıyı savcı umarım bulur’
İhbarın izlediği yolla ilgili haberler vardı.
Başbuğ: Bizim beklentimiz şu, ilgili savcılık bu ihbarı yapanı umarım bulur. Bu birinci ihbar değil, daha çok ihbarlar var. Madem ki geldi onu da söyleyeyim. İlgili savcılık da, kendilerine gelen bu ihbarların kimler tarafından yapıldığını umarım ki bulur.
Albay Dursun Çiçek olayında da, “ihbarcıyı bulun” demiştiniz. Bulundu mu?
Başbuğ: O konu bizim konumuz değil. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın konusu.
Dursun Çiçek olayında, ihbar eden subayın, “Gerekirse ben gider ifade de veririm” beyanı vardı.
Başbuğ: O bizim konumuz değil. Dolayısıyla temennimiz, beklentimiz, umudumuz bulunması.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ydü. Tüm komutanların eşlerinin ziyareti sırasında, eşiniz Sevil Hanım’ın duygulandığını gördük. Ağladı. Bu duygularını sizinle paylaştı mı, siz sordunuz mu?
Başbuğ: Her yıl olduğu gibi komuta kademesinin, diğer subayların eşlerinin katılımıyla, her zaman ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk Anıtkabir’de ziyaret ediliyor. O gün de yine işlerim yoğundu eve geç döndüm. Anıtkabir’deki defteri yazdıktan sonra, okurken son cümleye kadar gayet iyi, son cümleye geldiği zaman bir duygusal an yaşamış. Ben de kendisine şunu söyledim. Anıtkabir’de, Ata’nın huzurunda duygusal anlar yaşamak güzel ve doğal bir şey.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024