Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, yüzünden tebessüm eksik olmayan bir siyasetçi. Yüzünden eksik etmediği tebessüme rağmen zaman zaman çok sert tepkiler de verebiliyor ama genel yaklaşımı bardağa dolu tarafından bakmak...
CNN Türk’teki Ankara Kulisi’ne Murat Yetkin’le birlikte konuk ettiğimiz Davutoğlu’nun, ABD ile yaşanan son Ermeni gerilimine yaklaşımı da bu çerçeve içinde oldu. Bir yandan Washington Büyükelçisi Namık Tan’ı “istişare” için geri çağırırken, bir yandan da ABD’de Ermeni diasporasına sıcak mesajlar gönderdi.

Diasporanın makul Ermenileri
Davutoğlu, yaşanan sorun ne kadar ağır olursa olsun taraflar arasında doğrudan temasın esas olması gerektiğini savunuyor. Protestocu gruplara dahi böyle yaklaşılması gerektiğini söylüyor.
Washington’la yaşanan Ermeni sorununu değerlendirirken, diasporaya şu mesajı verdi:
“Biz sadece Ermenistan’la ilişkileri düzeltmek istemiyoruz. Aynı zamanda diasporadaki Ermenilerle de temasa geçmek istiyoruz. Bu noktada bütün Ermenilere tek bir kategoride yaklaşmak, tek bir kitle olarak görmek yanlış olur. Bunu iyi anlayalım. Diyalog kurabileceğimiz Ermeni toplulukları olacaktır. Hrant Dink’in vefatından sonra diasporadan gelip cenazeye katılan çok öncü isimlerin Türk halkının Dink’e sahip çıkmasından duydukları hissiyatı ifade ettiklerine bizzat şahit oldum. Kafalardaki, zihinlerdeki imajı değiştirmemiz lazım.”
Türk Dışişleri Bakanı’nın ABD’deki Ermeni diasporasıyla temasa geçmek istemesi, “Ermeni açılımı”nda yeni bir hamle olarak görülebilir. ABD yönetimi, İsveç gibi Ankara’yı tatmin edecek bir açıklama yapar veya tutum alırsa; Büyükelçi Tan, Washington’a döneceği gibi diaspora dahil Ermenilerle temas hızlanabilir.

‘Adil hafıza’
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, söyleşimizde, Ermenilerden “adil hafıza” yaklaşımı beklediğini söyledi. Davutoğlu, “adil hafıza”dan ne kastettiğini de şöyle açıkladı:
“Eğer protokolleri imzaladığımız gün Sayın Nalbantyan kabul etseydi, bir konuşma hazırlamıştım. O konuşmayı bir tek kavram üzerine oturtmuştum: Adil hafıza! Kilit kavram bu. Yani bütün o tarihe tek taraflı bir hafızayla bakmamak. Biz, Ermenilerin neler yaşadığını, neler hissettiğini anlamak için empati yapmalıyız ama onlar da bizim hafızamıza saygı göstermeliler. Kendi hafızalarına saygı beklerken, tek taraflı hafıza kurmamalılar. 1915 yılı bir tehcir yılı olabilir ama bizim için aynı zamanda bir Çanakkale’dir. Çanakkale’yi özellikle vurguladım. Sadece Çanakkale’yi değil aynı zamanda İstanbul’u savunuyorlardı. Varoluş mücadelesi yürüten bir ülkeden söz ediyoruz. O cephede sadece Türkler yoktu. Balkanlar’dan, Irak’ın değişik bölgelerinden gelenler vardı. Hatta Hıristiyan vatandaşlarımız ve Ermeniler de vardı.”

‘Psikolojik bariyerler aşılmalı’
Davutoğlu, Türklerle Ermenilerin, aralarında psikolojik bariyerleri aşmaları gerektiğini de vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı:
“İşin psikolojik boyutu var. Hukuki boyutu var. Siyasi ve tarihi boyutu var. Türkler ve Ermeniler gerçekten bir barış dönemi başlatacaklarsa bariyerleri aşmaları lazım. 10 asra yakın, Malazgirt’e kadar giden bir birliktelik var. Son çeyrek asra kadar olan ilişki çok barışçıl bir ilişki. Burada en önemli şey, hukuki ve siyasi tedbirleri ne kadar alırsanız alın, psikolojik olarak o bariyeri aşmak.”

‘Sabırla ve öfkelenmeden’
Davutoğlu, bundan sonra izlenmesi gereken yolu da şöyle özetledi:
“Eğer aydınlar, siyasetçiler üzerlerine düşenleri yaparlarsa yeni ve belki de daha köklü bir barış dönemi önümüzde duruyor. Ama bu olmazsa, bu statükodan beslenen, diasporanın oluşturduğu sektörden rant sağlayanlara mahkûm olursak; o kesimler öne çıkarsa tabii ki barış sağlamak zor olur. Bizim şimdi sabırla, öfkelenmeden, milli onurumuza sahip çıkarak, hiçbir tarih bilgisine sahip olmadan, sadece birkaç lobinin desteğini almak üzere şu veya bu yönde oy kullanan komite üyelerinin tutumuna mahkûm olmadan bunu yapmamız lazım.”