Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dünkü üçlü zirvede “hakem” konumundaydı. Anayasa’nın kendisine yüklediği “Organlar arası uyumlu çalışmayı gözetir” görevinin gereği olarak, iki tarafı dinledi.
Son olarak “Balyoz operasyonu” ile ortaya çıkan gerginlik başta olmak üzere gerek Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki gerek hükümetteki rahatsızlık en yetkili ağızlardan Cumhurbaşkanı Gül’e yansıtıldı.

Üç ayaklı mutabakat
Cumhurbaşkanı Gül’ün Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nı dinledikten sonra, bir mutabakat çerçevesi çizdiğini söyleyebiliriz. Zirveden sonra yapılan açıklama, zirvede üç ayaklı bir mutabakat sağlandığını gösteriyordu. Birincisi, sorunların Anayasa çerçevesinde çözüleceği, yasalara uyulacağı ve kurumların yıpranmaması için karşılıklı özen gösterileceğiydi. Tarafların özen gösterecekleri sınırlar en üst düzeyde böyle belirlendi.

Gül kaleme aldı
Kamuoyuna açıklanan metni bizzat Cumhurbaşkanı Gül kaleme aldı. Cumhurbaşkanlığı metni resmi açıklamaya dönüştürüldükten sonra Gül, yemekte Başbakan’ın ve Genelkurmay Başkanı’nın mutabakatını aldı ve kamuoyuna duyurulması talimatını verdi.

Yüzler yemekte güldü
Zirvenin başlangıcında gerek Başbakan Erdoğan’ın gerek Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un yüzleri gülmüyordu. Görüntü alınırken tebessüm etmekte zorlandıkları gözleniyordu. Ancak, 2 saate varan görüşmenin sonuna doğru hava yumuşamış ve yemek aşamasında yüzler gülmeye başlamıştı. Gerek Erdoğan gerekse Başbuğ, Cumhurbaşkanı’nın yanından çıkarken rahatlamışlardı.

Gül’ün yemek daveti
Cumhurbaşkanı Gül, görüşme bittikten sonra Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nı bırakmadı. Görüşmenin yapıldığı makam odasının yanında yemek hazırlatmıştı. Erdoğan ve Başbuğ’dan yemeğe kalmalarını istedi. Yemek, zirvenin havasını daha da yumuşattı. Gül açısından zirve amacına ulaşmıştı.

TSK’daki rahatsızlık
Görüşmeye Başbakan’ın da Genelkurmay Başkanı’nın da çantalarla gelmesi dikkat çekiciydi. Hem Erdoğan hem Başbuğ bir müzakere hazırlığı yapmış gibi görünüyorlardı.
Org. Başbuğ’un, Balyoz operasyonu sonrasında Genelkurmay Başkanlığı’nda tüm orgeneral ve amirallerin katılımıyla yapılan toplantıda ortaya çıkan ve “ciddi” olarak değerlendirilen TSK’daki rahatsızlığı zirveye yansıttığı kulislere yansıyan haberler arasında.
Emekli kuvvet ve ordu komutanının gözaltına alınış biçimleri, bu süreçte usul yasalarına uyulmadığı ve ortaya çıkan görüntülerden duydukları rahatsızlığı dile getirdiği de gelen haberler arasında. Uzun süredir TSK’ya karşı psikolojik bir harekât yürütüldüğü tespitini de yinelediği kaydedilen Org. Başbuğ’un, örnekler verdiği de belirtiliyor. Komutanların ifadelerinin davet yöntemiyle alınması yerine kolluk güçleri marifetiyle, gözaltı işlemi yapılarak götürülmelerinin, savcılık yerine emniyette tutulmalarının usul hükümlerine uygun olmadığı görüşünü yansıttığı da kaydediliyor.

Saldıray Berk olayı
3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk’in Erzurum Başsavcılığı’na ifadeye çağrılması olayı da Genelkurmay’ın rahatsızlık duyduğu konulardan biri. Özellikle Anayasa Mahkemesi’nin asker kişilerin sivil yargıda yargılanmalarını öngören yasa değişikliğini iptal etmesinden sonra Genelkurmay, asker kişilerin görevleriyle ilgili iddiaların askeri yargının yetki alanına girdiği görüşünde. Nitekim bu görüşe dayanarak Org. Berk’in sivil savcılığa çağrılmasına itiraz ediyor. Bu itiraz sonuçlanıncaya kadar Berk’in ifade vermeye gitmeyeceği bilgisi mevcut. Org. Başbuğ’un, Genelkurmay’ın 3. Ordu Komutanı ile ilgili bu yaklaşımını, Gül ve Erdoğan ile paylaştığını söyleyebiliriz.

Parola skandalı
Başbakan Erdoğan’ın ise yargının bağımsızlığını vurgulayarak, söz konusu işlemlerin yargının yetki alanında olduğuna dikkat çektiği, idarenin bir dahli olmadığı vurgusu yaptığı gelen haberler arasında. Emniyet mensuplarının bu işlemlerde savcılığın talimatı doğrultusunda adli kolluk kuvveti olarak görev yaptıklarını yansıttığı belirtiliyor.
Başbakan Erdoğan’ın, zirvede, bir deniz birliğinde adının hakaret niteliğinde kullanıldığı skandalı anımsattığı ve bundan kendisinin ve hükümetin duyduğu üzüntüyü ifade ettiği kaydediliyor. Başbakan’ın şahsına ve hükümete karşı beyan ve eylemlerden örnekler verdiği de kulislere yansıyan bilgiler arasında. Org. Başbuğ’un bu konuyla ilgili olarak hemen soruşturma açıldığı ve gereğinin yapılacağı bilgisini aktardığı kaydediliyor.

Mutabakatın anlamı
Üçlü zirve sonrasında yayımlanan açıklama son günlerde tırmanan gerginliği düşürecek nitelikte. Zirveden bir mutabakatın çıkması en azından tansiyonu yükseltecek beyan ve eylemlerden kaçınılacağı konusunda mutabakata varıldığını gösteriyor. Bu mutabakatın kalıcı, uzun ömürlü olacağının bir garantisi olmasa da bu yönde gösterilecek gayretler kurumların anayasal sınırları içinde normal mesailerine dönmelerine ortam hazırlayacaktır.
Sorunların anayasal düzen ve kanunlar çerçevesinde çözüleceğine vurgu yapılması, TSK’nın demokrasiye ve Anayasa’ya bağlılığının teyidi olarak da okunabilir. Bu, kamuoyunu rahatlatıcı bir etki yaratacaktır. Org. Başbuğ’un her fırsatta dile getirdiği demokrasiye ve Anayasa’ya bağlılık mesajıyla aksi düşüncede olanların TSK’da barındırılmayacağı taahhüdünün zirvede bir kez daha teyit edildiği yorumu yapılabilir. Ayrıca TSK’nın yasaların tam uygulanması, yasalar ve yetkiler zorlanarak askerin çalışma düzenini ve mahremiyetini bozacak biçimde girişimlerde ve beyanlarda bulunulmaması beklentisinin de kayda geçirildiği söylenebilir.

Zirve sonrası
Zirve sonrasında Cumhurbaşkanı Gül’ün, Başbakan Erdoğan’ın ve Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un yakın çevrelerine görüşmelerin olumlu geçtiği izlenimini yansıttıkları gelen haberler arasında. Başbakan Erdoğan’ın zirve sonrasında Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in de bulunduğu Başbakanlık’taki toplantıda zirvenin makul geçtiği ve yararlı olduğu değerlendirmesinde bulunduğu öğrenildi. Başbakan Erdoğan’ın, TSK’nın kaygılarının giderilmesi bağlamında yargının yetki alanına girmeyen konularda hükümetçe neler yapılabileceği konusunun araştırılmasını istediği de kaydediliyor.