Önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Cumhuriyet Bayramı mesajına bakalım. Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) duruşunu pekiştirdiği 29 Ekim mesajında dört vurgu yapıyor:
1- TSK milli bir ordudur, toplumun her katmanını aynı ortamda buluşturur,
2- Vatandaşlık esasına dayalı Atatürk’ün milliyetçilik anlayışıyla ulus devlet yapısı sonsuza dek yaşatılacaktır,
3- Üniter devlet yapısıyla Türk milletinin ve yurdunun bölünmez bütünlüğünün teminatı olmaya devam edecektir,
4- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğüne ve ulusal birliğine kasteden çabalar karşısında, daima çelikten bir duvar gibi yükselecektir.
Org. Başbuğ’un mesajı, kuşkusuz yaşanan son gelişmelerle ilintili. Yaptığı vurgular, son gelişmeler ışığında değerlendirildiğinde şunlar söylenebilir:
1- 29 Ekim mesajı da 30 Ağustos mesajı gibi TSK açısından “açılımın sınırları”nı belirliyor.
2- TSK içinde kamplaşmaya izin verilmeyeceği ve orduyu hedef alan kampanyaların ulusal birliğe, bütünlüğe yönelik “çabalar” olarak görüldüğü ve bu çabalara karşı durulacağını duyuruyor.
Belgenin ve ihbarın hedefi
İhbar mektubu ve ıslak imzalı olduğu öne sürülen belgenin savcılığa ve belli basın organlarına yansıması, genellikle, gündem değiştirme çabası olarak değerlendirildi.
Bu değerlendirme, “Hükümet Habur’dan yansıyan manzaralarla tıkandı, toplumda çok büyük tepki oluştu, bu durumda, gündemi değiştirmek ve hedef tahtasına yeniden TSK’yı koymak için belge ve ihbar hamlesi yapıldı” görüşüne dayandırıldı. Belgenin ve ihbarın hükümete ve iktidar partisine “can simidi” olduğu yorumları yaygınlaştı.
Acaba öyle mi?
Bu ihbar ve belge iddiaları gerçekten Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı memnun eder mi? Başbakan Erdoğan, çok büyük bir siyasi risk alarak açılım için düğmeye bastı. Habur’daki giriş ve sonrasında ise toplumda çok geniş ve sert bir tepki ortaya çıktı. Buna rağmen devam edileceğini belirtti. Böyle bir projeyi yaşama geçirmek ve Türk kamuoyuna kabul ettirmenin zorlukları ortada. Böyle bir ortamda Başbuğ’u ve TSK’yı hedef alan bir hamle Başbakan Erdoğan’ı neden memnun etsin ve neden can simidi olsun, sorusu akla geliyor.
TSK toplumun en çok güven duyduğu kurumların başında geliyor. Özellikle ulusal birlik ve bütünlük konusunda TSK’ya güvendiği de açık. Hükümet, açılım gibi hassas bir konuda TSK’nın desteğini yanında hissettiği ve kamuoyuna hissettirdiği ölçüde ikna gücünü artıracağını bilmiyor olamaz. Bunu tahmin etmek için stratejist olmaya gerek yok.
Bu durumda, eğer bu son hamle, “Açılım tıkandı, gündemi ve hedefi değiştirelim, hükümeti rahatlatalım” diye yapıldıysa yanlış bir hesaptır. Bu hamle böyle bir rahatlama sağlamaz. Amaç bu değilse, o zaman, CHP lideri Deniz Baykal’ın söylediği gibi onu da aşan çok daha büyük bir hesaplaşma kararının yansımasıdır.
Bir taşla üç kuş mu?
Belge ve ihbar mektubuyla ilgili olarak askeri ve sivil soruşturma sürüyor. İşin hukuki boyutu yargı süreci sonunda ortaya çıkacaktır. Belge gerçek çıkarsa sorumluları hakkında yasaların ve yargı kararının gereği kuşkusuz yapılacaktır.
Siyasi boyutuna baktığımızda ise bu hamlenin kimin işine yarayacağı sorusuna yanıt aramak gerekir.
Bu hamlenin Org. Başbuğ’u sıkıştırarak, son dönemde uyumlu görünen sivil-asker ilişkilerini zedelemesi, Başbakan Erdoğan’ın arzu edeceği bir sonuç olmasa gerekir. Ayrıca belgesiz şekilde CHP’yi de darbe hazırlıkları içinde göstermeye çalışan birkaç cümlenin ihbar mektubuna sokuşturulmuş olması CHP lideri Baykal’ın hedef alındığını gösteriyor.
Acaba “bir taşla üç kuş mu” sorusu da akla geliyor.