Şanlıurfa
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in çok iyi bir hatip olduğunu söyleyerek başlayalım izlenimlerimize. Milliyet’in, “Geleceğe Yatırım Türkiye’ye Yatırım” toplantılarının Şanlıurfa ayağında kürsüye gelen Faruk Çelik, hitabet yeteneği, kürsüye ve konulara hakimiyetiyle ilgi ile izlenen çarpıcı bir konuşma yaptı.
Net sorularla konuları açan Çelik, geçmişe dönük tespit ve Türkiye adına yaptığı özeleştirilerle; geleceğe dönük samimi ve gerçekçi önerileriyle devlet adamlığının ön planda olduğu bir sorumluluk içinde konuştu.
Çarpıcı analiz
Çelik, Türkiye’nin yaşadığı ağır terör dönemini ve son dönemde başlayan barış arayışını değerlendirirken, milletvekili olduğu Şanlıurfa’nın yüzyıllardır nasıl barış ve kardeşlik içinde yaşadığını çarpıcı ifadelerle ortaya koydu, barış arayanlara da doğru adresi göstermiş oldu.
İnsanlık tarihi ile yaşıt olduğu anlaşılan Urfa’da, Türk’ü, Kürdü, Arabıyla barış ve kardeşlik içinde yürüyen ortak yaşamın dünyanın aradığı medeniyetler, dinler, kültürler buluşmasına örnek oluşturduğunu gözler önüne serdi.
Çelik, Türkiye ile batı dünyası arasında bilim, teknoloji, demokrasi alanında makasın nasıl açıldığını da çarpıcı örneklerle anlattı. Türkiye’nin 1960’ta, 1971’de, 1980’de, 1997’de askeri müdahale dönemleriyle uğraşırken, batı ülkelerinin sırasıyla kalkınma hamleleri, uzay çalışmaları, Avrupa Birliği değerleriyle, demokrasi, bilim ve insan hakları konusunda büyük mesafe kaydettiklerini vurguladı.
“Anasının dili”
Çelik, farklı etnik ve mezhepsel kökenlere sahip olmalarına rağmen Şanlıurfa’da kimsenin kimseyi bu yönleriyle sorgulamadığı, iç içe barış içinde yaşadığı Şanlıurfa insanının hamurunun peygamberlerin, Yunusların, Hacı Bektaş-ı Velilerin yoğurduğu bir hamur olduğuna dikkati çekti. Bu hamurdan hayat bulan Şanlıurfa’daki barış ortamının terörün yeşermesine izin vermediğine yönelik vurguları, barış arayışı için önemli köşe taşlarıydı.
Çelik, bu hamurun yarattığı iklim nedeniyledir ki, milleti ayrıştırma uğraşlarının başarıya ulaşamadığını söyledi.
Bakan Çelik, “İnsanların anasının dili benim için niye sorun olsun?” vurgusuyla da Şanlıurfa’daki karşılıklı anlayışı özetlemiş oldu.
Fakıbaba’nın Urfa’sı
Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Eşref Fakıbaba da Milliyet ekibine verdiği akşam yemeğinde Urfa’yı, bu medeniyetler kentini çok güzel örneklerle anlattı.
Fakıbaba, Urfa’da yürüyen yaşamın sık sık ifade edilen, “Farklı kültürler zenginliğimizdir” sözünün hayata geçirildiği yer olduğuna vurgu yaptı. “Şimdi” dedi, “Buradan çıksak 50-100 metre sonra bir Kürt düğününe rastlayabiliriz. Diliyle, gelenekleriyle şen şakrak güzel bir düğün görebiliriz.”
“Sonra” dedi, “Bir başka yerde çok güzel bir Arap düğününe de rastlayabiliriz. Aynı güzellik içinde başka gelenek ve göreneklerle bir düğün izleyebiliriz.”
“Bir başka yerde” dedi, “Bir Türk düğünü de görebiliriz. Aynı güzellikleri, aynı heyecanı, aynı güzel duyguları o düğünde de yaşayabiliriz.”
“İşte Urfa böyle bir yerdir” diye özetledi.
Rektörün gururu
Urfa’nın tarihi ve kültürel zenginliklerini gururla anlatan bir başka isim de konuğu olduğumuz Harran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Halil Mutlu’ydu. Halfeti’de baraj suyunun altında kalacak bir tarihi konağı taş taş söküp üniversiteye taşıyarak kurtaran Mutlu, terastan yemyeşil üniversite kampüsünü ve Harran Ovası’nı gösterirken, “Ben aslında” dedi, “Dünyanın en eski üniversitesinin rektörüyüm. Harran Üniversitesi Milattan Sonra 500’lü yıllara kadar geri gidiyor. Bilimin ilk merkezlerinden biri Harran. Farabi de, bu üniversitede eğitim görmüş. Gerisini siz düşünün.”
Göbeklitepe heyecanı
Urfa’nın sadece Türkiye için de değil dünya mirası için de nadide bir hazine olduğunu, Göbeklitepe kanıtlıyor.
Bilinen en eski tapınağın ortaya çıkarıldığı Göbeklitepe’de gördüklerimiz karşısında heyecanlanmamak mümkün değil.
“Taş devrinin altın tepesi” diye tanımlanan Göbeklitepe, bir tapınak, bir sunak yeri olarak nitelendiriliyor. Ancak henüz etrafında bir yerleşim yeri bulunmuş değil.
Göbeklitepe’de bize eşlik eden kendini Şanlıurfa insanına ve özellikle de kadınlarına adamış Vali Muavini Aylin Kırcı Duman, Göbeklitepe’de bilim adamlarının yanıt aradığı soruyu şöyle ifade etti:
“Göbeklitepe’de böyle bir tapınak ortaya çıkınca insanın aklına şu soru geliyor; biz insanların önce yerleşik yaşama geçtiklerini sonra ibadet yerleri inşa ettiklerini biliyoruz. Acaba Göbeklitepe, bunu tersine çeviren bir örnek mi? Acaba insanlar önce tapınakları yapıp daha sonra mı yerleşik yaşama geçtiler? Göbeklitepe’yi görenlerin aklına takılan soru bu.”
Bilim adamları henüz bu soruyu tam olarak yanıtlamış değiller. Ancak emin oldukları bir şey var ki o da Göbeklitepe’de yaşamın 12 bin yıl eskiye dayandığı. Göbeklitepe buluntularının kanıtladığı bir diğer gerçek de, taş devrinin zirvesindeki o insanların taşlara verdikleri kusursuz şekil ve üzerine kazıdıkları yine kusursuz hayvan figürleriyle mimari ve estetiğin kaşifleri olduğu...