Yargıda yaşadığımız farklı uygulamalar suç ve ceza konusunda kafaları iyice karıştırdı. Ne suçtur, ne değildir; ne ifade özgürlüğüne girer, ne girmez; kim söylerse suçtur, kim söylerse suç değildir, iyice birbirine girdi.
“Kürt açılımı” sürecinde, hükümetin talebi ve teşvikiyle ortaya dökülen görüşler hangi koşullarda suç iddiasına konu olur, hangi koşullarda olmaz? Bu sorulara yanıt vermek neredeyse imkânsız hale geldi.
Hülya Avşar olayı
Taze örneklerden biri, ünlü sanatçı Hülya Avşar ve onunla röportaj yapan Milliyet’ten Devrim Sevimay hakkında açılan soruşturma. Avşar, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle suçlanıyor.
Ünlü sanatçı, annesinin Türk, babasının Kürt olduğunu belirterek, kendisini melez gibi gördüğünü ifade etmiş ve hadi bana bir isim bulun, diye konuşmuştu. Türkiye’de, Avşar gibi, anne ve babası farklı etnik kökenlerden gelen milyonlarca örnek vardır. Tartışma sürecinde de hemen herkesin en çok vurgu yaptığı gerçek de budur. Biz etle tırnak gibiyiz, nasıl ayrılabiliriz yaklaşımı hep bu gerçeğe dayandırılır. Avşar da kendini örnek göstererek aynı gerçeğe dikkat çekmek istediğini belirtiyor.
Değerli bir savcımız, Hülya Avşar’ın bu röportajının “halkı kin ve düşmanlığa teşvik” etmek suçuna girdiği iddiasıyla soruşturma açtı.
Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesi, bu suçu şöyle tanımlıyor:
“Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”
Hülya Avşar’ın bu sözleri kamu güvenliğini açık ve yakın tehlikeye atıyorsa; o zaman, biz bu konuyu nasıl tartışacağız? Bu süreçte Başbakan, siyasi parti liderleri, bakanlar, milletvekillerinin sözlerini nereye koyacağız?
Dahası, Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan her hafta avukatları aracılığıyla muntazam şekilde verdiği demeçleri, terör örgütü liderlerinin geniş yer ve yankı bulan açıklamaları ne oluyor o zaman? Ve bu demeç ve açıklamaları sadece haberleştiren Milliyet muhabiri Namık Durukan’a soruşturma açılmasına ne diyeceğiz?
Kürtçe yasağı
Bir savcımız Avşar hakkında soruşturma kararı verirken, bir diğer savcımız, Kürt propaganda yasağını çiğneyen bir siyasetçi için, “TRT-6 24 saat Kürtçe yayın yapıyor, artık bu yasağın içeriği anlamsız kalmıştır” yaklaşımıyla, soruşturmaya gerek olmadığına hükmetti.
Yüksek Seçim Kurulu’nun kararına ve Seçim Kanunu’nun 58. maddesine bakarsanız, Türkçe dışında bir dille siyasi propaganda yapmak suç. Ama savcı, fiili durumla çelişen bu hükmün anlamı kalmadığı kanaatine vardı ve soruşturma açmadı. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de açılım süreciyle ilgili olarak bu kararı bir uygulama örneği olarak verdi.
Yasama veya yargı
Suç, suçun unsurları, ifade özgürlüğünün sınırları konusunda birçok çelişik karar örneği daha verilebilir. Herkesin tek güvencesi hukuk olduğuna göre ya siyaset kurumumuz yasaları yeniden düzenleyerek ya da yargı kurumumuz uygulama birliği veya en azından yakınlığı sağlayarak, bu karışıklığa son vermelidir.