Ahmet Davutoğlu, en önemli hedefin Filistin’de kalıcı ateşkes sağlanması olduğunu söyledi. Katar’da hazırlanan ortak metne İsrail ve Hamas ‘evet’ derse 7 günlük ateşkes için bugün Paris’te zirve yapılacak
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Katar’a hareket etmeden önce İsrail ve Gazze saldırısına ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Fransa’ya yapacağı resmi geziyi izlemek üzere Ankara Esenboğa Havalimanı’nda dün sabah saat 6’da buluşacaktık ki Dışişleri yetkilileri İsrail-Filistin ateşkes görüşmelerindeki gelişmeler nedeniyle programın değiştiğini bildirdiler.
Esenboğa’ya vardığımda, Davutoğlu’nun rotası Fransa’dan Katar’a çevrilmişti. Dışişleri Bakanı, önce Katar’a uçacak, orada her şey olumlu gelişirse, Dışişleri bakanları Paris’e geçecek ve ateşkes imza altına alınacaktı.
Davutoğlu’yla Esenboğa’da buluştuğumuz saatlerde İsrail’in Birleşmiş Milletler okuluna yaptığı saldırı, yaşamını yitiren 15 kişi, çocukların perişan görüntüleri, bunun üzerine Hamas’ın yaptığı intifada çağrısı, Batı Şeria’da durumu protesto için toplanan Filistinlilere İsrail güvenlik güçlerinin yaptığı müdahale haberleri konuşuluyordu. Ekranlarda Mescid-i Aksa’da namazdan çıkan Filistinlilere İsrail polisinin sert müdahalesinin görüntüleri vardı.
Tam bu sırada Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na bir cep telefonu getirdiler. Arayan Fransız Dışişleri’ydi. Fransa Dışişleri Bakanı Fabius durumu soruyordu. Davutoğlu, Katar’a ulaştığında görüşmelerin seyrine göre kendisini arayacağını ve bilgi vereceğini iletti.
Kerry ile 7 görüşme
Telefonu kapatınca, Davutoğlu’na “Ateşkes umudu arttı mı?” diye sordum. “Biz hep buna uğraşıyoruz” dedikten sonra, gece boyunca süren telefon diplomasisini anlattı:
“Dün gece ABD Dışişleri Bakanı Kerry ve Katar Dışişleri Bakanı Halid bin Muhammed El-Atiyye ile sayısız defa görüşüm. Galiba Kerry ile görüntülü ve görüntüsüz 6-7 defa telefonla konuştum. Tabii her görüşme sonrasında Başbakanımıza da bilgi verdim, görüşlerini aldım. Ateşkes sağlamak, akan kanı durdurmak, çocuk ölümlerinin önüne geçmek ilk amacımız. Başından beri bunun için yoğun bir diplomasi yürütüyoruz.”
Gazze’de plaj, okul, hastane demeden Filistinlilerin üzerine var gücüyle çullanan İsrail askerlerinin, ölü veya ağır yaralı küçücük çocuklarının bedenlerini kucaklamış, oraya buraya koşturan Filistinli ailelerin görüntülerine rağmen Avrupa’dan, ABD’den ve özellikle de İslam ülkelerinden bir ses çıkmıyor, aksine, durum İsrail lehine “savunma hakkı” olarak geçiştiriliyordu.
“Mahcuplar”
“Bu hep böyleydi” dedi Davutoğlu, “Evet hep böyledi, İsrail söz konusu olunca Batı susar, çünkü mahcuptur; Avrupa da susar, ABD de susar. Çünkü, tarihi bagajları var ve temiz değil. Avrupa’nın Yahudilere yaptığı ortada, bundan dolayı mahcuptur. ABD de öyledir; daha 1960’lara kadar ABD’de Yahudilere de siyahlar gibi ikinci sınıf muamele yapılırdı. Ama bizim böyle bir tarihi bagajımız yok. Biz mahcup değiliz. Bizim sicilimiz temiz. Yahudiler Avrupa’da gettolarda yaşamak zorunda kalmıştır. Ama Osmanlı’da, Türkiye Cumhuriyeti’nde getto yoktur. Onun için bizim sesimiz çıkar. İşte İsrail kimse ses çıkaramaz sandı ama Türkiye’yi unuttu. Bizim sesimiz hep çıkar.”
Davutoğlu’na, Kerry ile yaptığı 7 görüşmeyi hatırlatarak, “Sonuçta ABD bu işe ne diyor, size ne öneriyorlar, siz ne öneriyorsunuz?” diye sordum. “Biz, kalıcı bir ateşkes, kurallara bağlanmış bir ateşkes istiyoruz, İsrail’in canı istediği zaman bozacağı bir ateşkes istemiyoruz” diye başladı söze ve şöyle devam etti:
“Ablukaya mı alalım?”
“Bana, siz hep Hamas’ın taleplerini dile getiriyorsunuz, onların yerine getirilmesini istiyorsunuz, bir kez de İsrail açısından bakalım, onların taleplerini konuşalım, dediler. Ben de şu yanıtı verdim, Hamas’ın taleplerini dile getiriyoruz, abluka onlara uygulanıyor. Ablukayı kaldırın diyoruz. Çünkü, Gazzelilerin ilaca ihtiyacı var, onun için onların talebini dile getiriyoruz. Gazzelilerin insani yardıma, yiyeceğe, suya ihtiyacı var, hastaneye ihtiyacı var, doktora ihtiyacı var, onun için onların talebini dile getiriyoruz. İsrail’e abluka uygulanmıyor ki onu kaldırın diyelim. İsrail’in ilaca, yiyeceğe ihtiyacı yok ki onu dile getirelim. Eğer eşitlik adına söylüyorsanız, önce İsrail’e abluka uygulayalım, sonra eşitlik olsun diye kaldıralım mı? Benim söylediğim bu.”
“Limanı açın” dedi
İsrail’in son saldırısına Gazze’de tünelleri gerekçe gösterdiğini, bu tünelleri tahrip etmek için Gazze’ye girdiği yönündeki açıklamaları hatırlatarak, Davutoğlu’na Ankara’nın bakışını sordum. Şu yanıtı verdi:
“Gazzeliler neden bu tünelleri açtılar? Çünkü abluka altındalar. Nefes alacakları başka bir yol yok. O tünellerden gıda, ilaç, insani yardım alıyorlar. Başka bir geçiş yok. Refah kapısı açıktı, Sisi onları da kapattı. Onun için biz şunu söylüyoruz: Kaldırın ablukayı, açın Gazze limanını veya havaalanını, o zaman tüneller kapanır. Liman açılırsa, tünele de ihtiyaç kalmaz. Bu kadar basit.”
Katar’da gelinen aşama
Davutoğlu Katar’a ulaştığında mevkidaşı Atiyye ile görüştü ve ateşkes için ortak bir metin hazırlandı. Daha sonra Hamas lideri Meşal’le görüşüldü. Ortaya çıkan metnin gönderildiği ABD de olumlu görüş bildirdi. Türkiye, Katar ve ABD’nin onayladığı metin İsrail tarafına iletildi. İsrail ise reddetti, ancak bugün sabah saat 07’den itibaren saldırılarını 12 saat durduracağını açıkladı. Türkiye’nin girişimiyle oluşan yeni metne Hamas ‘evet’ derse ve İsrail tutumunu değiştirirse bugün Paris’te yapılması planlanan zirve gerçekleşecek ve 7 günlük ateşkes müzakere edilecek. Katar’da bir araya gelen dışişleri bakanlarının yanı sıra ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin de bugün Paris’te olması bekleniyor. Gözler bugün Paris’teki zirvede olacak.
İsrail neden şimdi saldırdı?
İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırıyla bölgede özellikle Suriye, Irak ve Mısır’da yaşanan gelişmeler arasındaki bağlantıyı sorduğumda ise Dışişleri Bakanı Davutoğlu şu değerlendirmeyi yaptı:
“Tabii İsrail’in saldırısıyla bölgede yaşanan gelişmeler arasında çok güçlü bağlantı var. 2012’de İsrail böyle davranamazdı. Çünkü o dönemde Arap Baharı rüzgârı vardı. Arap ülkelerinde demokrasi rüzgârı esiyordu. İsrail demokratik ülkelerle çalışamaz. Hep otoriter yönetimlerle çalışmayı tercih eder. Çünkü demokrasi olunca halkın sesi, tepkisi ortaya çıkar. 2012’de Arap Baharı’nda yaşananlar, Mısır’da Mursi’nin işbaşına gelmesi, Arap sokağının sesini dünyaya duyurması İsrail’i frenliyordu. Ama maalesef bu hava, bu süreç tersine döndü. Bölgede demokrasi rüzgârı kesildi, darbeler ortaya çıktı, bu durum Arap ülkelerinin zayıflattı. Irak’ta, Suriye’de yaşananlar İsrail için uygun bir konjonktür yarattı. İsrail’de bu konjonktürden yaranlanmak istedi ve Gazze’ye girdi. Keza bir diğer neden de ilk defa Filistin’de birlik hükümetinin kurulmasıdır. El Fetih’le Hamas’ın birlik hükümeti kurmasıdır. İsrail bu birliği bozmak amacıyla da bu saldırıyı gerçekleştirdi. Ama biz Türkiye ile Mahmud Abbas’la Halit Meşal’i Katar’da bir araya getirdik ve İsrail bu amacına ulaşamadı, birliği bozamadı.”