BDP Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Meclis’te, “Baykal aday yapmak için bizden 20 militan istedi” sözleri tartışma yarattı. Sakık’ın sözleri hem CHP lideri Deniz Baykal hem Eşref Erdem tarafından yalanlandı. Ayrıca Sakık da düzeltme yapmak ihtiyacı hissetti.
Bu tartışma içinde CHP lideri Deniz Baykal’ın çizgisine bakmak gerekir. Ahmet Türk’le ilişkisinin bu bağlam içinde ele alınması sağlıklı olur.
SHP-HEP işbirliği
PKK’nın siyasallaşma süreci içinde ortaya çıkan Halkın Emek Partisi’nin (HEP) SHP ile yaptığı işbirliği bu tartışma için başlangıç noktası olarak kabul edilebilir. Rahmetli Erdal İnönü, PKK’nın yarattığı ayrılıkçı harekete karşı, HEP’i Meclis’e taşıyarak demokratik sisteme katmayı amaçlamıştı. Bu yolla ayrılıkçı akımı frenleyebileceğini; etnik aidiyet, anadil gibi konularda atılacak adımlarla, insan haklarına dayalı demokratik uzlaşma zemini yaratabileceğini düşünüyordu.
Bu düşüncelerle 1991 seçimlerinde HEP’le işbirliği yaptı ve bu hareketi SHP içinde Meclis’e taşıdı. Ancak bu kontenjandan Meclis’e gelenler daha ilk günden “ayrılıkçı” tavır aldılar. Leyla Zana’nın TBMM’de törende kürsüden Kürtçe yemin etmeye girişmesinden Paris’teki Kürt konferansına katılmaya
CHP lideri Deniz Baykal, Çankaya Köşkü’nde gerçekleşen üçlü zirveyi değerlendirirken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın taviz verdiğini öne sürdü. Zirveyi, İstanbul Başsavcılığı’nın yürüttüğü “Balyoz” soruşturması ve eski komutanların gözaltına alınmasıyla ilişkilendiren CHP lideri, komutanların zirve sonrasında serbest bırakılmış olmalarına dikkati çekti.
‘İki kelimeyle karizma çizildi’
CHP lideri Baykal, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Birbirini izleyen olaylara baktığınızda ortaya şu tablo çıkıyor: İstanbul Başsavcılığı ‘Balyoz’ operasyonu yapıyor ve eski kuvvet komutanlarını, emekli ve muvazzaf general ve amiralleri gözaltına alıyor. Genelkurmay Başkanı gezisini iptal ediyor ve karargâhta tüm general ve amirallerle bir toplantı yapıyor. Başbakan yurtdışında. Hemen Cemil Çiçek’i Genelkurmay’a yolluyor. Sonra Genelkurmay Başkanı bir cümlelik bir açıklama yapıyor. Bu bir cümle ve özellikle içindeki iki kelime, işi bitirmeye yetiyor. Bu iki kelime, ‘ciddi durum’ ifadesidir. Bu bir cümle, iki kelime Başbakan’ın karizmasını çizmeye yetiyor. Başbakan 72 saat konuşamıyor. Hemen Çankaya zirvesi yapılıyor. Başbakan taviz veriyor. Zirve 11.00’de toplanıyor. Eski kuvvet komutanları, saat
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dünkü üçlü zirvede “hakem” konumundaydı. Anayasa’nın kendisine yüklediği “Organlar arası uyumlu çalışmayı gözetir” görevinin gereği olarak, iki tarafı dinledi.
Son olarak “Balyoz operasyonu” ile ortaya çıkan gerginlik başta olmak üzere gerek Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki gerek hükümetteki rahatsızlık en yetkili ağızlardan Cumhurbaşkanı Gül’e yansıtıldı.
Üç ayaklı mutabakat
Cumhurbaşkanı Gül’ün Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nı dinledikten sonra, bir mutabakat çerçevesi çizdiğini söyleyebiliriz. Zirveden sonra yapılan açıklama, zirvede üç ayaklı bir mutabakat sağlandığını gösteriyordu. Birincisi, sorunların Anayasa çerçevesinde çözüleceği, yasalara uyulacağı ve kurumların yıpranmaması için karşılıklı özen gösterileceğiydi. Tarafların özen gösterecekleri sınırlar en üst düzeyde böyle belirlendi.
Gül kaleme aldı
İspanya’dan önceki gün gece yarısı dönen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ayağının tozuyla evinde dar kapsamlı bir toplantı yaptı. Başbakan’a vekâlet eden Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’dan Ankara’daki sıcak saatlerle ilgili bilgi aldı.
Çiçek, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’la yaptığı görüşme hakkında Başbakan’ı bilgilendirdi. Diğer bakanlar da kendi alanlarındaki gelişmeleri özetlediler.
Başbakan Erdoğan’ın bir yandan bakanları dinlerken diğer yandan Balıkesir’de meydana gelen grizu faciasıyla yakından ilgilendiği, sürekli telefonla bilgi alıp, talimatlar verdiği yansıdı kulislere. Başbakan’ın, daha çok bakanları dinlediği, bazı çalışmalar için talimat verdiği, ancak uzun bir değerlendirme yapmadığı da gelen bilgiler arasında.
Ergin: Biz de izliyoruz
İstanbul Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında eski kuvvet komutanları, emekli ve muvazzaf general ve amirallerin gözaltına alınış biçimleriyle ilgili eleştiriler ve Genelkurmay Başkanlığı’nda yapılan orgeneral ve oramiraller toplantısı konusunda Adalet Bakanı Sadullah Ergin, “Biz de haberlerden izliyoruz” demekle yetindi.
Ergin, dün sorularımı yanıtlarken,
Ankara’da “Komutanlar istifa ediyor” söylentileri sürerken Başbakan Vekili Çiçek, Genelkurmay Başkanı ile görüştüğünü açıkladı. Görüşmede Çiçek “parola”dan duyulan rahatsızlığı iletti, Başbuğ ise gözaltıların şeklinden şikâyetçi oldu. Ardından TSK’nın komutanları olağanüstü toplandı. Ve yapılan tarihi açıklamada gözaltıların “ciddi bir durum” olduğu vurgulandı
Emekli kuvvet komutanları, emekli ve muvazzaf general ve amirallerin gözaltına alınmasıyla başlayan gelişmeler, Ankara’da gergin saatlere ve yoğun bir trafiğe neden oldu.
Olağanüstülüğün ilk işareti Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Mısır gezisini iptal ederek Ankara’da kalmaya karar vermesiydi. Bu kararın hemen ardından önceki gün Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlarıyla bir toplantı yapan Org. Başbuğ’un, önemli bir ziyaretçisi daha vardı.
Karargâh’ta görüşme
Bu ziyaretçi, İspanya’da bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a vekâlet eden Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’ti.
Başbakan yardımcılarından birinin önceki akşam Genelkurmay’a davet edildiği haberinin dün sabah kulislere yansımasından sonra, TBMM’de nöbetçi bakan olarak bulunan Çiçek’i gün boyu bir basın ordusu izledi. Akşam saatlerine kadar sessizliğini
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, 27 Nisan 2007 günü Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) internet sitesinde yayımladığı bildiri, yakın siyasi geçmişimizde en çok tartışılan konulardan biri oldu. Büyükanıt’ın, “Ben kaleme aldım” diyerek tek başına üstlendiği ve her zaman arkasında durduğu 27 Nisan bildirisi, Cumhurbaşkanlığı seçimine müdahaleye dönük “e-muhtıra” olarak nitelenmişti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, o günden bu yana Cumhurbaşkanlığı’na Abdullah Gül’ün seçilmesini engellemeye çalışmakla eleştiriliyor. 27 Nisan 2007 tarihi de 28 Şubat 1997 tarihinden sonra askerin siyasete müdahale ettiği tarih olarak anılıyor.
Büyükanıt Paşa ise bu yorum ve eleştirilerin gerçeği yansıtmadığını düşünüyor. 27 Nisan bildirisini bu şekilde yorumlayanları, bildiriyi okumadan yorum yapmakla eleştiriyor.
Büyükanıt, dünkü görüşmemizde bu konudaki değerlendirmelerini şöyle özetledi:
‘Köşk seçimine müdahale değil’
“27 Nisan’la ilgili eleştirileri dinliyorum, okuyorum ve üzülüyorum. 27 Nisan sürekli gündeme getiriliyor. Bu bildiri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Cumhurbaşkanlığı seçimine müdahalesi olarak yorumlanıyor. Oysa, öyle değil.
Ben, hizmetteyken
Özel yetkileri alınan Erzurum savcılarının, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’le ilgili dosyayı İstanbul Başsavcılığı’na göndermeleri çok dikkat çekiciydi.
Erzurum savcıları, bir anlamda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) hiçe saymış oldular. Ayrıca tutuklattıkları Erzincan Başsavcısı’nın dosyasını yeni yetkilendirilen savcılara bırakmaları gerekirken, Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul’daki savcılara gönderdiler. HSYK’yı hiçe saymaları ve dosyayı İstanbul’a göndermelerinde Adalet Bakanlığı’ndan aldıkları desteğin etkisi olsa gerekir.
Aynı sorun
Özel yetkileri alınan Erzurum savcılarının dosyayı İstanbul’a göndermeleri yetki sorununu ortadan kaldırır mı? HSYK açısından Erzurum savcılarının bulduğu yöntem sorunu çözmüyor.
HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek’in açıkladığı gibi, aynı yetkisizlik hali İstanbul savcıları için de geçerli. HSYK, Erzurum savcılarının yetkisiz olduğuna karar verdi. Kararını da Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 2450/3 hükmüne dayandırdı. Bu hüküm, birinci sınıfa ayrılmış savcı ve hâkimler için yargılamaya yetkili kurumun Yargıtay olduğunu belirtiyor.
HSYK bu hükme uymadıkları için Erzurum savcılarının özel yetkisini kaldırdı. Şimdi dosya
Yaşananlar filmlere taş çıkaracak türden doğrusu. Erzincan Başsavcısı’nı tutuklattıran Erzurum savcılarının, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) attığı “çalım”a şapka çıkarmamak mümkün değil.
HSYK’nın özel yetkilerini kaldırdığı Erzurum savcıları, bu karar resmi yoldan kendilerine ulaşıncaya kadar, tutuklu bulunan Erzincan Başsavcısı’yla ilgili dosyayı adeta uçurdular. Görevi yeni yetkilendirilen meslektaşlarına devretmeden, dosyayı İstanbul Başsavcılığı’na gönderdiler! Şimdi özel yetki alan yeni savcıların ellerinde dosya yok. Dosya İstanbul’da...
Herhalde yaşadıklarımıza “Adliyeden dosya kaçırma” diyebiliriz. Yeni savcılar gelmeden dosyanın İstanbul’a gönderilmesi HSYK’nın yetki kaldırma kararını boşa çıkarma çabası gibi görünüyor.
‘İyi niyetli değil”
HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek, böyle bir işleme ilk kez tanık oluyor. Özbek, dün sorularımı yanıtlarken, yetkileri kaldırılan savcıların dosyayı yeni savcılara devretmek yerine İstanbul’a göndermelerini “İyi niyetli bir girişim değil” biçiminde yorumladı ve şu bilgiyi verdi:
“Meslekte bir kuralımız vardır: Eğer haricen dahi yetkinizin kaldırıldığını öğrenirseniz, o andan itibaren işlem yapmazsınız. İşi