Kafalar ve ayaklar

14 Haziran 2009

Hiç oturup 94 milyon euroyu saydınız mı? Yalnızca bir çift ayağa verilen para bu. Sizin anlayacağınız artık altın ayaklar, altın kafaları geçtiler.
Evet, Amerikan bankacılığında bile bu para altın kafalara verilmiyor. Bir Alman cumhurbaşkanı, Dünya Şampiyonu olan Alman Takımı’nı tebrik ederken, “Bana şampiyon ayaklar değil, yaratıcı kafalar lazım” demişti. Ama ne var ki, o zamandan bu zamana ekonomik sistemler değişti, gün geldi kominizm çıkmaz sokağa girdi ve derken söz birden ayağa düştü. Ne tuhaftır, günümüzün insanları her kim ki çok para kazanıyorsa onları kıskanırken, nedense bu ayaklara verilen milyonlara helal olsun deyip seviniyorlar. Hem de nasıl! Hele hele bir de kaleyi tuttururlarsa yüzbinlerce kişi statlarda, milyonlarca kişi televiyon başında gırtlaklarını yırtıyorlar. Ve rakı şişesinin yarattığı hayal artık futbolla filizleniyor. Milyon eurolarla.
Dedik ya dünya değişti. Lütfen DNA testini bulan nobel ödüllü bilim adamı profesörün adını söyler misiniz? Bildiniz mi? Ama Ronaldo’nun adını bugün Afrika’nın

Yazının Devamı

İleriye bakabilmek

7 Haziran 2009

Eh, işte çok şükür ligler bitti. Şampiyonlar da belli oldu ve rahata kavuştuk. Gerçi “son iyi ise her şey iyidir” derlerse de inanmayın. Zira pişmiş aşa soğuk su katalanlar mutlaka çıkacaktır. Spor camiasında başkasının başarısını alkışlamanın bir fazilet olduğunu bilen kaç kişi var. Mesela şimdi takımını şampiyon yapan teknik direktörler için “şansı vardı, yok şöyle oldu, yok böyle oldu” diyenler çıkacaktır. Sanki adam şampiyon yapmamış, adama milli piyangodan para çıkmış.
Daha sonra bazıları modern futbolu uygulamaya çalışıp başarılı olamayan genç teknik direktörleri yere batırıp, biraz yaşlı biraz otoriter, biraz tecrübeli direktörleri ve bilhassa yabancı antrenörleri tavsiye edeceklerdir. Bizi sadece yabancı teknik direktörler Şampiyonlar Ligi’ne taşıyabilir diye tutturanlar da olacaktır. Mesela Daum’da olduğu gibi.
Gelsin dedikodular, tenkitler ve kirli çamaşırlar. Eh ölü mevsimin boş sayfalarını doldurmak o kadar kolay değil. Dahası bu yıl ne UEFA’da, ne de Şampiyonlar Ligi’nde sesimiz

Yazının Devamı

Yaprak dökümü

17 Mayıs 2009

Dünyada ertesi günü kapının önüne kolaylıkla koyulabileceğiniz meslek hangisidir diye sormaya lüzum yok. Tabii ki futbol hocaları...
Evet, teknik direktörler aylarca, günlerce coşkuyla omuzlarda taşınırken, maalesef günün birinde tekmeyi yiyip bir gecede kapının önüne bırakılıyorlar. Ama hiç acımaya ve üzülmeye gerek yok. Zira inişli çıkışlı bu meslekte adınız bir defa çıkmaya görsün. Zira sık sık görüldüğü gibi kovulurken aldığınız tazminatların daha tadını çıkarmadan bir başka kulübün kapısından yeni bir milyonluk anlaşma ile girebiliyorsunuz. Sizin anlayacağınız kovulmak futbol hocaları için onur kırıcı bir olay değil.
Mantıklı düşünürseniz acaba teknik direktörler futbol oyunu için ne kadar gerekli? Yoksa bir orkestra şefi gibi sadece sahaya çıkıp elinde değnek yerine bağırıp çağırması yeterli mi? Anlaşılan psikolojik açıdan oyuncular hocalarını sevmezlerse, taraftarlarından hoşlanmazlarsa, yahut taraftarlar onlardan hoşlanmazsa, oyuncular birbirleriyle uyum sağlamazlarsa, birbirlerine

Yazının Devamı

Sonuç iyi ama!

19 Mart 2009

‘Sonuç iyi her şey iyi’ felsefesi çok oryantal bir düşünüştür. Böyle bir düşünüş tartışma yapmayı daha baştan engeller. Ve siz eğer tenkide başlarsanız, en ılımlılar bile oldu mu şimdi diye kızarlar. Eğer tenkit yaparsanız size kızarlar. Varsın kızsınlar.
Galatasaray’ın, Almanya’daki ilk maçta aldığı 1-1’lik netice hiç de iyi bir sonuç değil. Çünkü daha iyisi olabilirdi. Olmalı idi de. Olmadı ise şimdi tenkit etmek yanlış mı olur? Bizim tenkidimiz oyuna değil, Türk futbolundaki kendini kontrol mekanizmasının, heyecanın yüksek olduğu zamanlarda kaybolmasıdır. 10 kişi kalınca oynanan oyun başarı da ondan önce yapılan anlamsız fauller ne? Başkalarına omuz atmak, topa sert çıkmak artık modern futbolda yok. Hele hele hakeme gidip ileri geri konuşmak, el kol hareketleri yapmak da ayıp.
Oyunu oyun gibi oynamayı bilmek gerekir. Biliyorum şimdi kızanlar olacak ama, sertleşmek hele hele heyecanlanıp karşı oyuncunun bacaklarına dalmanın artık modern futbolda getirisi yok. Hele hele kızınca gırtlağını keserim de demenin faydası yok. Artık tekniğin dışında efendi efendi oynamayı öğrenmek gerekir. Umarım bugünkü maçta bu böyle olur.

Yazının Devamı

Yenilmeyi bilmek

7 Mart 2009

Yaşamın inişleri ve çıkışları vardır. Seviniriz, üzülürüz. Hayatın bu şizofrenik özelliği günlük hayatımızı hep etkiler. Ama biz insanız. Filozofik açıdan bu denklemi çözmek zorundayız ve çözeriz de.
Ama burada bir noktayı belirtmek lazım. Depresyon ve mani nöbetlerini nasıl psikaytr önlerse, toplumun ve kişinin, bu iniş ve çıkışlarının dengeli olmasını da eğitim önler. Bu böyle olmuyorsa emosyonlarımızı ve heyecanlarımızı dengeleyemiyoruz demektir. Bundan kişi de toplum da zarar görür.
İşte spor açısından bu romantik görüşten sonra ne demek istediğimize gelelim. Hem yenilmesini, hem de yenmesini bilmeliyiz. Kişisel davranışlarımızda, kulüp taraftarlığında bu ikiliyi unutmamalıyız. Bir hafta önce futbolcusunu söven taraftar ile kazandıktan sonra tavrını 180 derece değiştiren taraftarın bu davranışı arasındaki farkı tartışmak zorundayız. Zira yenilmenin de normal olduğunu bilirsek tribünlere sulh gelecektir.

Yazının Devamı

Bir derece

8 Şubat 2009

Suyu 99 derecede kaynatamazsınız. Su artı 1 derecede donmaz. İşte o aradaki bir derece var ya onu bulursanız hem kaynar, hem donar.
Toplumların da tıpkı su gibi donma ve kaynama noktaları vardır. Bütün mesele o bir dereceyi bulmaktadır. Ama işte provokatorlar, bu işi meslek edinmiş terörist yapısındaki eğitilmiş kişiler, bu kaynama noktasına gelmiş toplumu bu bir derece ile nasıl ateşleyeceklerini iyi bilirler.
Hele hele basında, televizyonda abuk sabuk konuşulmuşsa bu ateşleme derecesi çok daha kolay olur. Futbol aşığı taraftarları sahadaki oyuncunun ırk ve rengi asla ilgilendirmez. Çoğu da oyuncunun Yahudi mi, Ermeni mi olduğunu pek bilmez. Ama kaynama noktasına getirilmişse birden provokatora uyar. Sosyal-psikolojik açıdan iyi eğitilmiş bir güvenlik gücü varsa, bu provokatörleri evvelden izleyebilir ve reaksiyona geçmelerini önleyebilir. Tabii istenirse. Mesele bu kadar basit.

Yazının Devamı

Kriz

5 Ocak 2009

Dünya ekonomisinin tepetakla gittiği tarihlerde kara pazartesi, kara cuma diye adlandırılan günler vardır. Zira bugünlerde, olanın parası borsada buharlaşır yokolur. Bankalar batar, endüstride fabrikalar kapanır.
Nedense bu krizlerden futbol endüstrisi hiç mi hiç etkilenmez. Bilinmez ama herhalde burada kara günler değil, kara para geçerlidir. Baksanıza transferlerde hâlâ dolarlar ve eurolar havalarda uçuşmakta, rasyonel kulüpler bavullar dolusu paralarla satın alınmaktadırlar. Anlaşılan Ruslar, Araplar hatta Hintliler futbol borsasını daha güvenli bulmaktadırlar.
Futbol sahaları, futbol taraftarları, futbol televizyonları sağolsunlar kriz filan dinlemiyorlar. Baksanıza şu arada bayram, noel, yılbaşı deyince nasıl da can sıkıntısından patlıyoruz. Şu maçlar bir başlasa da kurtulsak. Gazetelerin bile futbol haberleri olmayınca tadı olmuyor. Hele hele büyüklerimiz kulüplerinin ekonomisini dengelemek için para verip, sinkaflı küfürler edince daha da bir canlılık yaşıyor futbol alemimiz. Parayı veren düdüğü çalacak tabii. Ya yabancılar parayı bastırıp, bizden de takım satın alırlarsa, sinkafı bilmedikleri için küfür edip etmediklerini nasıl anlayacağız. Doğrusu buna şimdiden çare

Yazının Devamı

Su koyuvermek

12 Aralık 2008

Artık bu iş su koyuverdi diyebilir misiniz? Evde hanımlarınız, sevgilileriniz “yeter be kardeşim” diyorlar mı? Yahut siz bile yavaş yavaş “bu akşam da yine maç mı var” diyor musunuz? Yoksa internet hastası gibi futbol hastası mısınız?
Ya sporcular... “Haftanın üç günü maç yapılır mı” diye söyleniyorlar mı? Söylenemezler. Çünkü bu sporcular milyonluk maaşları ile koş babam koş diyerek ses çıkaramıyorlar. Sizin gibi kısır bir maaşa kürek çekmiyorlar. Evleri, arabaları, manken sevgilileri, hatta lüks villaları bile var. Sizin ise bir televizyonunuz.
Futbol endüstrisinin umurunda mı, futbolcunun sağlığı? Şöhretli takımların ve oyuncuların ani ve şaşırtıcı yenilgileri karşısında kimse oyuncuların bitkinliğini ve kondisyonlarının düşüklüğünü gözönüne almıyor. Statlarda kendilerini kaybedenler, hastaneye düşenler yavaş yavaş görülmeye başladı. Belki gün gelecek ölümler bile olacak.
Dünya sağlık teşkilatının ve sporseverlerin bir gün “dur” demesinin zamanı geldi. İnsan sağlığı para ile ölçülemez. Sanırız büyük bir futbol seyircisinin de fanatik değillerse “bu kadar sık maç olur mu?” diye bıkkınlık gösterdiği bilinmektedir.

Yazının Devamı