Yumurta

7 Mart 2010

28 Mayıs’ta EURO 2016’nın hangi ülkede yapılacağına karar verilecek. Şurada ne kadar zaman kaldı ki? Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener, arkadaşları ile tura çıkmış. Hem de çok iddialıyız diyor.
Bizim bu hep iddialı oluşumuzu oldum olası yadırgarım. Biz her nedense geleceğe ait tahminlerde hep iddialı oluruz. Bundan önceki seçimlerde de hatta olimpiyat seçimlerinde hep böyle olmuştur. İddialıyızdır. Nedense tahminleri tartışmadan kendimizi dev aynasında görürüz ve ayaklarımız yere basmaz. Bastığı zaman da iddialar çıkmamışsa söylediklerimizi çabuk unuturuz. Sebeplerini de tartışmayı sevmeyiz. Esasında öyle acıdır ki, söylemesi bile insana acı veriyor.
Galiba bizi sevmiyorlar veya biz kendimizi sevdiremiyoruz. Sanırım kültürel ve sosyal açıdan dünyaya açılıp bilim ve kültür adamlarına her sahada çok daha önceden kendimizi tanıtmalıyız, sevdirmeliyiz. Siyasilerle bu iş yürümüyor. Bu işe zor da olsa savunma bütçesinin üç-dört misli bütçe ayırmalıyız. Anlaşıldığı gibi yumurta kapıya gelince koşuşmaların anlamı ve faydası olmuyor.

Yazının Devamı

Reform

28 Şubat 2010

Biliyorsunuz reform yılındayız. Anayasa, hukuk ve benzeri reformlar gibi... Eh böyle olunca haklı değil miyiz futbol reformu ne zaman diye sormakta?
Böyle bir reforma ihtiyacımız olduğuna inanıyor musunuz? Bakın Dünya Kupası’na gidemedik. Avrupa’da havlu attık. Kendi ligimiz de al gülüm ver gülüm havasında, hiç de heyecan yok. Nerede o eski günler. İnsanın aklına reform deyince neler gelmiyor ki...
Mesela Avrupa’daki üç milyon Türk’ü temsil eden, orada doğmuş büyümüş parlak genç futbolcularımıza bakın... Bu pırıl pırıl gençler birinci ve ikinci ligde her takımda varlar. Peki 70 milyonu aşan ülkemizde neden böyle gençler yetiştiremiyoruz? Birbirlerini manasızca tenkit eden kulüp başkanları ve federasyonlar uyuyor mu?
Son günlerde görüldüğü gibi kondisyonda ikinci yarı nefes nefese kalmak da ne demek? Haydi aslanlar dememize rağmen yabancı takımlar karşısında çabuk çöken moraller niye? Acaba gece kulüplerinde futbolun diyetini unutup ortaya çıkan kalça ve göbeklere ne demeli? Teknik deseniz istim gibi bir geliyor, bir gidiyor. Treni yürütmeye yetmiyor. Kulüplerin doktorları, psikologları, diyetisyenleri yok mu? Hepsi kulak üstüne mi yatmışlar? Modern futboldan haberdar değiller

Yazının Devamı

Disk atan adam

21 Şubat 2010

İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne getirilen disk atan adamın meşhur heykelini görmeye gittim. Bu heykeli İstanbul’a kültür başkenti olduğu için getirmişlerdi. Disk atan adamın heykelini görmek için müzeye kaç kişi gelir diye merak etmiştim. Salonda iki müze görevlisinden başka iki de Japon turist vardı.
Bu yazıyı çarşaf çarşaf spor yazılarından bıkmışsınızdır da, farklı bir yazı çeşidi olsun diye kaleme aldım. Bir ülkede dünyaca ünlü bir spor heykeline ve müzelere verilen değer ne kadar yüksekse, bence o ülkede spor yapan sayısı da o kadar çok olur. Tabii bu da profesyonel spor yapan sayısının çoğunluğunda rol oynar.
Kış olimpiyatlarını seyrediyor musunuz? Acaba kar yağan dağlarımız, tepelerimiz mi yok? O yüzden mi biz orada yokuz dersiniz?
Disk atan adamın heykelinin başı kırılmış ve kaybolmuş. Yeni takılan baş biraz eğri bakıyor gibi. Yoksa bana siz sporda neredesiniz diye tarizkar baktığından mı böyle?

Yazının Devamı

İstemezük

6 Şubat 2010

Bu istemezük kelimesi bir genetik özelliğimiz olsa gerek. Neden mi?
Bakın tek kişiden başlayarak en üst düzeye kadar, kademeli olarak seçilmiş kurullar olduğunu düşünün. Ve bu kurullar demokratik şekilde toplumsal oluşumları düzenlemek için seçilmişlerdir. Yani bizler isteye isteye, özene özene seçtiğimiz bu kurullara yetkiler vermişizdir. Onlar da aralarından birini başkan diye seçerler. Ve bu başkan genellikle seçimden sonra kürsüye çıkar ve “Bana rey veren için de, vermeyen için de çalışacağım” der. Ama ne hikmetse o genetik dürtümüz yüzünden ortalık karışır ve “istemezük” diye bağırmaya başlanır.
Gelecek seçime kadar ne hikmetse bu başkan anlaşılmayacak şekilde başarılı olsa dahi bir “istemezük” durumu yaşanır. Acaba bu istemezük dürtüsü eğitimde demokratik olamamaktan mı kaynaklanıyor, bilinemez. Eh biz sultanlara bile istemezük demişsek, şimdi seçilmiş spor kulübü başkanlarına da istemezük diyorsak şaşırılacak ne var ki? “Böyle gelmiş, böyle gider” deyip işimize bakmalıyız.

Yazının Devamı

Eyvah

11 Ocak 2010

Eyvah ki ne eyvah... Afrika Uluslar Kupası için Angola’ya giden Togo Milli Takımı oyuncularına yaylım ateş açılmış. İçlerinde ölenler ve yaralananlar da var. “Sinek ufaktır ama mide bulandırır” derler ya, bu olay da öyle işte.
Son yıllarda milli maçların milliyetleri birbirine yaklaştırdığı ve aralarındaki gerginlikleri ortadan kaldırdığı bilinmektedir. Tıpkı Türkiye ile Ermenistan arasında oynanan milli maçlarda olduğu gibi.
Spor insan hareketlerinin en güzelidir. Bu güzel hareketlere terörün bulaşması bir felaket olur. Togo Milli Takımı kupadan çekilmemeliydi. Zira terörün istediği de buydu. Hele hele önümüzde yine Afrika’da düzenlenecek bir Dünya Kupası var. Togo’nun kupadan çekilmesi terör yaratanlara örnek olabilir, onları cesaretlendirir.
Spora politikayı karıştırmak insanlığa yapılabilecek en kötü davranıştır. Eğer bu teröre boyun eğilirse artık spor adına iyi geceler demekten başka bir çaremiz kalmaz.

Yazının Devamı

Para

2 Ocak 2010

Tarihe mal olmuş adamların bazı özlü sözleri vardır ki, zaman geçse de eskimezler.
Mesela Napolyon, ‘Para, para, para’ demişti bir zamanlar... Ekonomilerin çok kötü bir dönemden geçtiği günümüzde bile bu söz, değil insanları, milletleri bile etkilemektedir. Sosyolojik ve psikolojik açıdan belki kızılabilir ama, artık devletler insanların DNA’larını değil ama, milliyetleri para ile değiştirebilmektedir.
Alın size işte dünyadaki çeşitli milli spor takımlarını... Verin parayı adama, geldiği ülkede milli olsun. Napolyon haklı. Yani para ile pasaportun bile şekli değişebiliyor. Hani derler ya, ‘Paranın milliyeti yoktur’ diye işte ispatı.
Milli takıma, hangi milletten olursa olsun, teknik direktör aranıyor. Verilmek istenen paralar ağzınızın suyunu artırabilir. Paranın ne önemi var. Adam, onurumuzu artıracak işte.
Hadi bakalım şimdi, A Milli Takım Dünya Şampiyonu olsa ne yazar diyebilir misiniz? Sizin anlayacağınız, globalleşmiş sporda da artık kan kardeşliği para ile satın alınabiliyor.
Yeni yılınız kutlu ve paralı olsun...

Yazının Devamı

Ruhsal denge

16 Kasım 2009

Bir Alman futbolcunun intiharı kendi ülkesinde büyük yankı yarattı. On binler üzüntüden yollara döküldü. Futbol dünyasında bu tip ruhsal bozuklukların tartışılması bir daha gündeme geldi.
Biz yıllarca bu sütunlarda futbol kulüplerinin organizasyonunda ortopedistlerden çok psikolog ve psikiyatr uzmanına ihtiyaç vardır diye yazıp durduk. Kimse aldırış etmedi, burnunu büktü. “Kendine iş mi arıyorsun?” diye dalga geçenler oldu. Spor kongrelerinde psikoloji terimi hep istim gibi sonradan geldi.
Profesyonel bir futbol oyuncusunu sadece kas yapısı ile ele almanın yanlış olduğunu bilmek, kazandığı milyonlara rağmen bir ruhu olduğunu unutmamak gerekir. Hele hele bu adamların, spor sayfalarında her maçtan sonra kendi haklarındaki negatif kritikleri okuduklarını ve bir hafta sonra spor arenalarına tıpkı gladyatörler gibi yeniden sürüldüklerini düşünürseniz, psikolojilerinin ne kadar tehlikede olduğunu anlarsınız.
Son günlerde bu yüzden bu lejyonerlerin Avrupa’da kendi seslerini yükseltmeye başladıklarını, teknik direktörlere ve yöneticilere kafa tuttuklarını ve asileştiklerini görmeye başladık. “Takım ruhu” diye adlandırılan psikolojik terim, teker teker her oyuncunun ruhsal yapısının

Yazının Devamı

Kelle

23 Eylül 2009

Hep öyle olur kelle istiyoruz, kelle diye bağırırlar. Hakikaten nedir bu tahtaravelli futbolu. Bir gün böyle, yarın şöyle. Bunun düz bir çizgisi yok mudur? Siz sahaya çıkarken biz vallahi billahi diken üstünde oluyoruz. Zaten maçlardan evvel sizin gibi, bizi de gaza getirirler. Ne yapıp edip maçı alacağız diye. Ne akıl kalır, ne sinir.
Bakın biz trafikte kırmızı ışıkta geçenlere kızmayız. Namus için kadınlarımıza neler yapılır, umursamayız. Parti liderleri birbirlerine haraketler yağdırırlar, normal buluruz. Sel basar, ozon tabakası suçlu olur. Peki size ne oluyor, nedir bu sinirlilik haliniz? Şu Güney Afrika neresi ki? Olmazsa turist gideriz. Bakalım orada da mağlubiyetlerden sonra hakem suçlu idi diyorlar mı? Teknik direktörleri tribüne gönderiyorlar mı? Hakemin üstüne yürüyüp kol bacak hareketleri yapıp, kart gören futbolcular var mı? Kale önünde o kadar kaçan golden sonra hakem sinirlerimizi bozdu diyenler var mı?
Kelle istiyoruz kelle diyenlerin haklı olup olmadığını bilmek istiyoruz kardeşim. Şu Güney Afrika neresi ki? Gider öğreniriz.

Yazının Devamı