Fedai Ünal

Fedai Ünal

fedonunal@gmail.com

Tüm Yazıları

Ne zormuş arkadaş, insanın en yakın dostlarından biri için yazı yazması...

Yarım saattir bilgisayarımın karşısında öylece oturuyorum. Ne desem, nasıl başlasam diye düşünüp duruyorum.

Ama galiba buldum nasıl başlayacağımı.

Sevgi bulaşıcıdır, diyeceğim. İlk cümlem bu olacak.

Sevgi bulaşıcıdır!

1998 senesiydi. Eşim Ebru ile birlikte binbir güçlükle bi Uno araba almıştık. Ama yüzümüz bi türlü gülmemişti, tamirhanelerden çıkamamıştık bu araba yüzünden. Bi tarihte 3. Sanayi’ye bırakmıştım arabamı tamir için.

Haberin Devamı

Usta, “Öğleden sonra hazır olur, alırsın” demişti. İş yoğunluğundan hızlıca gidip gelmem gerekiyordu. Ama ne hikmetse oraya gazeteden giden ne bir araç vardı, ne de “Gel Fedo, ben seni götüreyim” diyen biri. Ne yapacağımı bilemez bi halde dolanıp dururken, Seçkin Abi (İyener), Seço geldi yanıma, “Sıkma oğlum canını. Atla arabaya, iki dakkada alır geliriz arabanı” dedi. Çok basit bi şey belki, ama benim için o an, o kadar önemliydi ki bu davranış. O gün çok sevdim Seçkin Abi’yi. Bi daha da sevmeyi hiç bırakmadım.

Yanılmıyorsam aynı gazetede 17 yıl çalıştık birlikte. Sonra yollarımız ayrıldı. Ama hiç kopmadık. En iyi arkadaşım, abim, kardeşim oldu Seço.

Sevgi bulaşıcıdır...

Askerliği beraber yapmışlar

Mesela, hep istediğim, ama bi türlü yapamadığım, gidemediğim kamplara onunla gitmeye başladık. Başladık diyorum, çünkü beni ve oğlumu, kendi keyiflerinin kaçma ihtimaline rağmen tereddütsüz kabul ettiler aralarına. (40 yıllık dostu, benim ve Efe’nin de dostu Nevzat Abi’yle birlikte)

Oğlum Efe otizmli. Şu anda en iyi arkadaşları Seçkin ve Nevzat Abi. İkisinin de Efe’yle olan ilişkilerini görmeniz lazım. Sanki askerliklerini beraber yapmışlar. O derece.

Dedim ya, kamp hikâyemiz böyle başladı. Nerelere gitmedik ki Seço’yla?

Girdev Yaylası, Çanakkale, Kırklareli, Saroz, Karaburun, Foça, Bodrum, Salda ve daha bi sürü yer.

Bu kamplarda Seço’yla en sevdiğimiz şey de, günbatımına karşı kurduğumuz çilingir sofrasında iki kadeh parlatmak. Ondan sonra da, sabaha kadar ateşin başında sohbet etmek.

Onlar bizi korur!

Fakaat, bu sohbetlerin değişmeyen ilk şeyi günbatımıyken, ikinci değişmeyeni mutlaka köpekler olurdu. Yalan yok! Bu durumdan hoşlandığımı söyleyemem. Öyle ki, iki kişi gittiğimiz kampta çoğu zaman aynı masada üç kişi olurduk. Ben, Seço, bi de Seço’nun konuğu köpek.

Haberin Devamı

Ben bu duruma homurdandıkça, o, “Onlar bizi korur Fedocum” diyerek yumuşatır beni. Efe’nin de geldiği kamplarda, Efe’yi de yanına alır, birlikte beslerlerdi köpekleri.

Çeşme Pırlanta Plajı’nda yaptığımız kampta Efe’nin köpekleri sevmesi hep aklımda. Ha bi de, ateşin başında sohbet ederken, Seçkin Abi’nin köpeklerle ilgili anlattıklarına Efe’nin, “Onlar bizi korur” diye espri yapmasını asla unutmayacağım.

Can dostlara mama

Gelelim bugüne... 14 Mart 2020’den beri evdeyiz. Hiçbir yere çıkmıyoruz. Eğer bi yerlere gideceksek, insanlarla olan sosyal mesafemizi koruyoruz.

Sosyal aktivitelerimizi kestik. Restoranlar kapandı. Neredeyse bir aydır yemeklerimizi ya evde yapıyoruz ya da evlerimize söylüyoruz. Sokaklar bomboş. Biz güvendeyiz belki, karnımız tok ama gözü restoran atıklarında olan, yoldan geçecek birinin vereceği bi lokma ekmeğe bakan binlerce hayvan aç!

Haberin Devamı

Haklarını yemeyelim, belediyeler bi şeyler yapmaya çalışıyor. Fakat yetmiyor.

Peki ya bizim Seço, Seçkin Abi ne yapıyor dersiniz? Elbette, kendi muhitindeki kuşlara, köpeklere, kedilere bakıyor. Ama bu ona yetmiyor.

İnsanlar, evlerinde kalmaya başladıkları günden itibaren Seçkin Abi enerjisinin neredeyse tamamını sokaklarda yaşayan hayvanlara veriyor.

Sosyal medyadan bir yardım kampanyası başlattı. Ne mutlu ki, ona güvenen onlarca insan, adresine bi sürü mama gönderdi. O da sokağa çıkma yasağının olduğu gün dahil (izin alarak), İzmir’in ücra köşelerinde dostlarına, köpeklerine, kedilerine, sokaklarda yaşayan tüm can dostlara mama dağıttı. Dağıtmaya da devam ediyor.

Sevgi bulaşıcıdır...

Tilkinin yavruları

Aman abim evde kal, sakın dışarı çıkma, diye tüm uyarılarımıza rağmen, onu evde tutamıyoruz. Bi bakıyoruz Çeşme’de, bi bakıyoruz Seferihisar’da, bi bakıyoruz dağda bayırda... “Hayvanlar aç Fedocum, bi görsen ben gidince ne seviniyorlar. Mama yollayanlara teşekkür ediyorlar, benim aracılığımla resmen” diye heyecanla anlatıyor abim. Geçen gün 3 bin lira ceza yeme pahasına, Karaburun yol ayrımında, yavrularıyla yiyecek arayan tilkiye mama vermek için durmuş yol kenarında. Ben ona, “Abi ne işin var oralarda, bak hiç yoktan ceza yiyeceksin!” diyorum. O bana, “Çok küçüktü tilkinin yavruları, yiyecek bi şey bulamamışlar ondan inmişler yola” diye anlatıyor. E şimdi ben bu adama ne diim?

Böyle bi adam benim Seçkin Abim...

Biz mi ne yapıyoruz?

Hani her kampta, masamıza köpek geldi diye mızıldanan ben, oğlum Efe’yle birlikte iki günde bir sitenin etrafındaki köpekleri besliyoruz.

Hem de hiç çekinmeden, kuçu kuçu diye bağıra çağıra, etrafta ne kadar köpek, kedi varsa besliyoruz.

Ha, henüz daha yanaşıp okşayamıyorum başlarını.

Ama öğreneceğim onu da. Oğlum Efe öğretecek.

Çünkü o da Seçkin Amcasından öğrendi köpekleri, kedileri sevmeyi.

Bana da o öğretecek!

Ne dedik başlarken?

Sevgi bulaşıcıdır. Seçkin Amcasından Efe’ye, ondan da bana bulaştı...

Seni çok seviyoruz Seço!

Kendine dikat et! (Seço öyle der, dikat et...)