Şanslıyım, şanslıyız vallahi. İzmir’de yaşıyor olmak gerçekten bi ayrıcalık.
Şöyle bi hayal edin diye başlayacağım cümleye, ama anlatacaklarımın hepsi gerçek.
Biraz yoğun yaşıyoruz ailece Eylül ayını. Eh malum pandemi sonrası oğlanın okulu, neredeyse bi yıldır yapmaya çalıştığımız köy evi, evin eksiği gediği ve en önemlisi de yetmeyen bütçe...
Bunalttım di mi sizi de?
Evet! Ben de tam bu bunalma anlarında seviyorum İzmir’i! Çünkü, bu şehir insana iyi gelir. Evdeysen çık dışarıya, nerede olursan ol yarım saatte deniz kıyısındasın. Derin bi nefes al, çek iyot kokusunu içine, bi şeyin kalmaz. Canın cennet mi çekti, atla arabaya yine yarım saatte kuş cennetindesin. Foça’yı, Urla’yı, Karaburun’u, Seferihisar’ı, Çeşme’yi saymıyorum bile.
Elbette bu kadar değil. Saydıklarım, herkesin bildikleri. Bi de İzmirlinin bile bilmediği, ama her biri cennetten bir köşe olan o kadar çok yer var ki, say say bitmez...
Sincaplar
Dağları seviyorum biliyorsunuz. Hafta başında köyüm Çınardibi’nden Bayındır’a indim, belediyesel bazı işler için. Verdik dilekçemizi, beş dakkada bitti işimiz. Ne yapalım, ne edelim derken, önceki hafta yazdığım Bayındır Belediye Parkı’nda iki kızçe vardı gözlemeci, onlarla sohbet ederken Kızıloba köyünden, kendi köylerinden bahsetmişlerdi. Sevgili eşim Ebru, oğlum Efe ile neresiymiş bu köy diye düştük yollara. Merkeze çok yakın bir köy Kızıloba.
Köyü anlatmayacağım size, yolu anlatacağım... Hani yazının başında dedim ya, şanslıyız diye. Vallahi öyle. Hem denize yakın hem de asırlık ağaçların, eşsiz manzaraların, datlı dilli insanların yaşadığı yer İzmir. Kızıloba köyü, Bayındır’a 9 kilometre. Ondan önce termal tesislerin olduğu Ergenli köyü var. O da pek şirin bi köy. Ama asıl güzel olan; yukarı, dağlara doğru tırmandığımız yol. Sağlı sollu asırlık, envai çeşit ağaçlar. Bi anda karşınıza çıkan, sizi şoka sokacak kadar güzel manzaralar... Öylece manzarayı izlerken kış hazırlığını yapan, ceviz toplayan sincaplar... Sonra serin rüzgâr, köy evlerinin tüten bacaları... Köy kahvesinde, meraklı gözler önünde içilen tavşan kanı çay...
İşte tam da böyle geldik geçtik Kızıloba köyünden. Aslında geri dönecektik aynı yoldan ama öğrendik ki, eski Turgutlu yoluna çıkan bir asfalt yol varmış.
Acaba yukarıda daha ne manzaralar var diye sürdük arabamızı dağlara. Aheste aheste, manzaranın keyfini çıkararak, tarihin, atalarımızın tanığı ağaçların fısıltıları eşliğinde, zirvede Ovacık köyüne vardık. Köy meydanında bir Atatürk büstü ve bu yolun açılışı şerefine yapılmış bir anıt çeşme karşıladı bizi. Çeşme, 1932 yılında dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa tarafından yaptırılmış. Gerçekten çok güzel bir çeşme, ama biraz restorasyona ihtiyacı var.
Meydanda kimsecikler yok. Çeşme’nin biraz ilerisinde, dumanı tüten ama önü açık, koca bi baca görüyoruz. Biraz yaklaşınca bunun ızgara olduğunu fark ediyoruz. Etrafa bakınırken yanımıza gelen güleç yüzlü genç, hoş geldiniz diyor. Adı Selim... Ovacıklı, kasapmış köyde... “Yetişemediniz etlere, az önce bitti, gene gelirseniz köyümüze, bu yanan ateşte ne isterseniz yaparım size” diyor. Sözü bitmeden çaylar geliyor. Yanı başımızdaki, yekpare bir ağaçtan yapılma, derme çatma masaya oturuyoruz. Bi yandan ağacın, bi yandan da çayın kokusunu içimize çeke çeke yudumluyoruz çaylarımızı.
Kasap Selim tatlı tatlı, sakin sakin anlatıyor, Yörük köyü burası, evler dağınıktır, mesafelidir birbirine, herkesin evi kendi tarlasının içindedir...
Üşüyoruz, Selim de anlıyor zaten. Birer çay daha içmeden arabamıza binip ayrılıyoruz Ovacık’tan. 15 dakikalık bi inişle eski Turgutlu yoluna, tıpkı çıkarken gördüğümüz doyumsuz manzaralar eşliğinde iniyoruz. Hava birden ısınıyor. Az önce buz kesen ellerimiz terliyor bu sefer.
Yukarıda içi titreyen biz, aşağıda klima eşliğinde tutuyoruz evin yolunu.
Gelirken de şükretmeden edemiyoruz.
Sabah evden çıktığında kaç kişi bir sahilden yolculuk edip, 45 dakika içinde neredeyse 10 derece ısı farkı olan, muhteşem manzaralı köylere yolculuk edebilir ki?!
Çok basit gibi görünüyor ancak öyle değil. İşte tam da bu nedenle doğasıyla, insanıyla, deniziyle, ormanıyla, tarihiyle eşsiz bir şehirdir İzmir.
İzmir güzeldir, güzel İzmir’dir...