Dün sevgili eşim Ebru, “Ne yazacaksın bu hafta Fedo?” deyince, yanıtım çok net oldu. “Ne yazayım Ebuş, baksana deprem yıktı geçti, üzerine salgın aldı başını gitti, yetmedi can arkadaşım Fatih’in oğlunu kaybettik, o da yetmedi kıymetli büyüğüm Nedim Bey’i (Demirağ) yitirdik. Tadım tuzum kalmadı” dedim.
Şöyle bi düşününce, İzmir’in yakından tanıdığı, benim de hayatımda önemli bi yere sahip olan Nedim Bey’i sizlere anlatmaya karar verdim.
1993, 1 Ocak’ta başladım Hürriyet gazetesine. Omuzlarıma kadar saçlarım vardı. 15 gün geçmedi, “Hürriyet burası” dedi abim, “Kaldırmaz uzun saçı.” Ben de hemen kestirmiştim. Fakat sonra anladım ki, hata etmişim. Çünkü, güzel insanların yeriymiş Hürriyet. Başında da çok güzel bi insan varmış. Öyle bi insan ki, dokunmadığı kimse yokmuş.
Aslında bir kez görmüştüm Nedim Bey’i... O zaman Cumhuriyet gazetesinde çalışıyordum. Gece bizleri eve bırakan aracımız şehir hattını dağıtır, sonra bizi götürürdü. O gece sabahlamıştık, baskı gecikmişti. Şimdiki İzmir Hürriyet binasının önünde servisi beklerken bi adam geldi sabah 5 gibi... “Hayırdır gençler, ne bekliyorsunuz?” diye sordu. Anlattık...
İçeriye girdi, bizleri ivedi şekilde Hürtiyet’in araçlarıyla evlerimize bıraktırdı. İşe başladıktan bir hafta sonra Nedim Bey’i görünce onun Hürriyet Ege Bölge Temsilcisi olduğunu öğrenmiştim. Göründüğü gibi biriydi patron. Tonton bi insandı. Yüzünde tebessümü hiç eksik olmazdı. Fark etmişsinizdir hitabımı, hep Nedim Bey derdik ona... Çarşamba günü toprağa verdik bu güzel insanı. Mezarlıkta bi arkadaşım aradı, “Nedim Bey’i kaybettik cenazedeyim” dedim. Bana, “Nedim Demirağ mı?” diye sorunca şaşırdım. “Tanıyor muydun?” diye sordum. “Hayır, tanımıyorum ama sen Nedim Bey deyince Nedim Demirağ’ı, Nedim Abi deyince Nedim Bubik’i kastettiğini biliyoruz” dedi. Öyle bi yer etmiş zihnimizde işte...
Asla uzak değildi bizlere. Mesaisiz bi iştir gazetecilik. Nedim Bey’le çalışmak hem kolay hem zordur. Öyle bi insandı ki, eğlencede sizinle göbek atar, kendi elleriyle masanıza servis yapar, ama gazeteye gelince hemen Nedim Bey oluverirdi. Kızmaları bile birer öğretiydi hepimize.
Benim tanıdığım ilk gurmeydi patron... İnsanlara güvenirdi, onların yeteneklerini ortaya çıkarmayı iyi bilir ve bununla gururlanırdı. İşte ben mesela... Bana, “Bundan sonra seri ilan sorumlusu sensin” dediğinde kendimden çok, onun bana olan güveni için çalışmıştım. O gün bana güvenmesinin sonuçlarından biridir bugün Milliyet’te yazıyor olmam...
En son Çeşme’de bir araya gelmiştik. Kokoreççi Şaban Usta’nın, Nedim Bey için hazırladığı kokoreci, ben, Nedim Abi, Rahim, Kenan Abi, Erhan Abi birlikte götürmüştük. Çok iyi değildi, bizi görünce çok mutlu oldu. Aslında kısa bir ziyaretti bizimki. Ama ziyaretine gittiğimiz insan Nedim Demirağ’dı. Ona kısa ziyarete gidilemezdi! Biraz oturduk otelinde. Sonra nasıl olduysa yaptı yine yapacağını. “Bu kokoreç sizsiz olmaz” deyip soluğu bir balık restoranda aldık. Herhalde bir balık restoran, tarihinde ilk defa müşterilerine kokoreç ikram etti. Masaya sipariş almaya gelen garsona, “Biz gelip seçeriz mezeleri” deyip yolladı. Sonra bana dönüp “Hadi bakalım Fedai, gel benimle” dedi. Meze dolabının önüne geldiğimizde aşçıya, “Bugün işiniz zor çocuklar... Fedai, Milliyet gazetesi yemek yazarı, gurmedir, ona göre” dedi. Sessizce “Aman efendim” diyecek oldum, o cesaret verici, babacan tavrıyla çaktırmadan, yardımcı da olarak mezeleri bana seçtirdi. Masaya dönerken, “Ben biliyorum, sen yapacaksın bu işi” diyerek yine cesaretlendirdi beni.
Nedim Demirağ, İzmir’in gastronomisine de, basın camiasına da son dönemde damga vurmuş bir isimdir. Hürriyet’teki yeri hiç dolmamıştır.
Çalıştığımız yıllar boyunca onu hem bir lezzet üstadı hem de bir muhabbet insanı olarak tanıdım.
Çarşamba günü, lezzetin muhabbetine âşık, bir güzel insanı yitirdik.
Mekânın cennet olsun patron, ışıklar içinde yat Nedim Bey...
Can’ımızı kaybettik...
Genç bir girişimci, naif bir genci, Can Dörtkardeşler’i yitirdik geçen hafta. Babası Fatih Dörtkardeşler, yakın arkadaşım. Can’ı küçüklüğünden beri tanırdım. Zaman zaman yaptığı işe dair konuşurduk. Ama ne benim ne de babası Fatih’in aklı ererdi yaptıklarına. Gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda çıkan haberlerini gururla izlerdik.
Türkiye’nin yüz akı gençlerimizdendi Can.
Kısacık ömrüne çok şey sığdıranlardandı.
İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği Bölümü mezunu olan Can Dörtkardeşler, eğitiminin ilk yıllarında bir moda danışmanlığı şirketi kurmuştu. Üniversite yıllarında Otsimo (otizmli çocukların eğitimi için kullanılan bir uygulama) isimli bir sosyal girişim firmasına ortak olan Can Dörtkardeşler, daha sonra Udentify şirketi açtı. Birçok insana dokunan Can’ı maalesef kaybettik. Mekânın cennet olsun güzel çocuk. Seni hiç unutmayacağız...
Not: Ailesi ve arkadaşları, Can için Ege Orman Vakfı bünyesinde bir koru, orman oluşturmak istiyor. Siz de Can Ormanı’na bir can bağışı yapabilirsiniz. Açıklama kısmına, ‘Can Dörtkardeşler Korusu’ yazarak, vakfın TR 51 0006 4000 0013 4240 1161 49 no’lu İş Bankası Gündoğdu Şubesi hesabına fidan bağışında bulunabilirsiniz.