Ah bu döner sevdam benim, bakalım daha nerelere götürecek bu ayakları!
Hayatta herkesin bir izi var. Kimsenin parmak izi bir değil mesela. Sonra her babayiğidin yoğurt yiyişi de farklı.
Ve her elin lezzeti de. El melekesi denen bi şey var bi de. Ki, ben buna çok inanırım. Hatta bu melekeyi, bilim insanlarının yaptığı bir araştırmayla, yemek yaparken elin salgıladığı ortaya kondu. Ve eli lezzetli insanların bunu yaydığını söylediler.
İşte size el melekesi olan, eli dili tatlı bi adamdan söz etmek istiyorum.
Aslında biz onu bilmeden yıllarca Zaim Usta’nın dükkânında yemeklerini yemişiz, ama kısmet olup tanıyamamışız.
Kim arkadaş bu usta, dediğinizi duyar gibiyim. Hemen söylüyorum, Dadaş’ın Yeri lokantasının sahibi Fuat Karasu.
Gönül terazisi
1989 yılından 2019’a kadar Zaim Usta’da çalışmış Fuat Usta. İzin günlerinde, şu anda hizmet verdiği İzmir Onur Mahallesi’ndeki yerinde döner sarar satarmış. Sonra kendi dükkânını açmış ve o gün bugün kendi tezgâhının başında.
Dadaş usta, çakır gözleri, aşçı kıyafetini tamamladığı sıradışı şapkası ile karşılıyor müşterilerini. Her gün farklı fırın yemekleri ile çıkıyor lezzet muhabbetçilerinin karşısına. Ve benim bildiğim kadarı ile İzmir’de yüzde 100 kuzu döneri yapan tek usta. Biliyorsunuz, maalesef insanımız kuzu etine karşı biraz önyargılı. Halbuki en lezzetli ettir küçükbaş hayvan eti. Usta da bu konuda çok titiz. Her daim aynı tip kuzu etini kullanıyor. Dönerini kesip servis ederken terazi kullanmıyor. “Gönül terazisi bizimkisi, şaşmaz!” diyor.
Ve bir dönersever olarak lütfen bi gidin, tadın çakır ustanın dönerini.
Bu ne usta!
Geçtiğimiz günlerde dostum Evren Eğrikülah ile birlikte gitmiştik ustaya. Aslında döner tadıp çıkacaktık. Ama düştük ustanın eline, biraz tadımın üstüne çıktık. Tam dönerimizi yedik, eyvallah ustam demek üzereyken Fuat Ustam elinde bir soğan yahni ile geldi masaya. “Tadın bakalım beğenecek misiniz?” dedi ve gitti.
Aman Allahım! Tatmaz olaydık! O nasıl bir yahnidir, nasıl bi keyif. Biz Evren’le masadaki tüm ekmeği yemeğin suyuna banarken, fark ettik ki usta uzaktan bize bıyıkaltı gülüyor.
“Bu ne usta, bi şeyler var bunda çözemedik” dedik.
Usta, “Aramızda kalsın, bunu çok az sakız ile pişiriyorum” dedi ve yine gitti.
Dönerimizi, yahnimizi yedik, tam çıkarken yaşlı bir iki amcaya, koca bir kazandan kemik suyu dolduruyordu usta.
Her cuma kaynatırmış kemik suyunu. Cuma namazından sonra insanlar kemik suyu almaya gelirmiş Dadaş Usta’ya.
Bi elinde kepçe, bi elinde kavanoz; her zamanki şen ve güler yüzüyle uğurladı bizi.
Döner tamam da usta, o sakızlı yahniyi vermeyecektin bize.
Aklımız kaldı vallahi...