Bu ara doğaya attım kendimi, bi gün Karaburun, bi gün Bayındır, bi gün Çınardibi köyü... Savrulup duruyorum. Geçen hafta da bu geleneği bozmadım. Bu sefer çok farklı bi şey yaptım, İzmir’i denizden seyrettim. Evet evet, yanlış okumadınız; Güzel İzmir’i denizden seyrettim. Hem de denizkabuklarıyla oluşmuş bir ada üzerinden!
Uzun zamandır benim, tatlı, deli, sıradışı komşum Ertan, “Hadi abi, bi kano yapalım” deyip duruyordu. Her seferinde bi bahane uydurup geçiştiriyordum. Ama son hamlesine bir cevap veremedim. Evet demek zorunda kaldım. Çünkü, kaleyi içten fethedip oğlum Efe’yi heveslendirmişti. Heveslendirmekle kalmamış, @kanoizmir ile işbirliği yapıp bizi bir organizasyona dahil etmiş bile. Ah Ertan, ah!
İlk buluşma
Ben değil ama Efe akşamı zor etti. “Ne zaman beş olacak baba?” diye diye bi hal oldu. Bilmeyenler için yazayım, oğlum Efe otizmli, yani birçok insan için basit denebilecek şeyler bizim için zor olabiliyor. Neyse, kaçacak yeri olmayan ağa takılmış balık misali takıldık Ertan’ın peşine, soluğu Bostanlı sahilde aldık. Kanolar araçtan indirildi, Efe ile bir iki kürek çekme pratiği yapıldı, can yelekleri takıldı ve işte hazırız. Körfezle buluşma vakti geldi çattı. Efe’nin keyfi yerinde, heyecanla kanoya binmeyi bekliyor. Ben de elimde kamera onun binişini, denizde süzülüşünü çekmek için bekliyorum. Birden, “Abi, hadi sıra sende” deyiveriyor Ertan. Ben şok! Biraz tedirgin, ne yapacağını bilmez halde, tabir yerindeyse, gözüne far tutulmuş tavşan misali önünü görmez bi halde kanoya doğru ilerliyorum. “Yahu nasıl biniyoruz, bi dakka, tut, geldim derken tam ilk adımımı atıp oturacakken karizmatik bi şekilde suya düşüyorum. 43 yıllık İzmirliyim, bu Körfez sularıyla ilk buluşmam. Körfez’de denize giriliyor mu diyenlere yanıtım şu: “Valla sizi bilmem ama ben girdim...” Kahkahalarla ve sırılsıklam başladığımız yolculuğumuzun asıl güç kaynağı, kanoyu da yönlendiren ve en çok kürek çeken delikanlı Onur Beder. “Hadi Fedon Amca, az kaldı Fedon Amca” diye diye bizi ta Körfez’in ortasına taşıyor. Biraz yorgun ama çokça mutlu bir şekilde varıyoruz namı diğer Kabuk Adası’na. Aslında böyle bir ada yok. Kanocular takmışlar bu adı. Yıllardır midye kabuklarının kıyıya vurmasıyla oluşmuş bu minik adacık.
Kabuk adası
Malum accık kilom var inerken biraz zorlanıyorum. Şöyle iki nefes aldıktan sonra ilk gözüme çarpan gün batımı oluyor. Evet, Güzel İzmir’in her yerinden güzeldir gün batımı. Ama buradan bi başka güzel. Koca bir denizin ortasında, sessizliği bozan kuş sesleri arasında gün batımı paha biçilmez. Kabuk adası organizasyonunu @kanoizmir yöneticisi Onur Ergun yapıyor. Hemen hemen her gün Bostanlı balıkçı barınağından 10-15 kişilik gruplar halinde çıkıyorlar denize. Doğan cennetten İzmir’i seyrediyorlar, derin sessizliğin içinde dakikalarca hiç konuşmadan kuş seslerini dinliyorlar. Günbatımına kadeh kaldırıp Güzel İzmir’i seyre dalıyorlar. İşte tam bu anlattıklarımın içinde olmak gerçekten çok ama çok güzel bir duygu.
Efe hiç olmadığı kadar mutlu. Şöyle uzaktan bakıyorum, yeni yeni arkadaşlar bulmuş kendine. Derin bir sohbete dalmış, bilgisayarında oynadığı oyunlardan, kullandığı araba-lardan söz ediyor. Bi ara, “Ben de kano kullanıyorum” bile diyor. Tüm bunlar yaşanırken bu yaşıma kadar İzmir’i buradan görmemiş olmanın pişmanlığı ile doya doya seyrediyorum şahane şehrimi. Kare kare hafızama kaydediyorum.
Zaman su gibi akıp gidiyor. İşte dönüş vakti. Efe’nin ilk kez kanoya bineceği an kadar endişeli değilim. Çünkü, benden önce Ertan Amcasının yanında yerini alıyor. Gerçi kürek dersi şimdilik pek işe yaramış gibi görünmüyor ama olsun bu kadar mesafeyi bir kano üzerinde kat etmiş olması bile bizim için mucize. Yine yola en son çıkıyoruz Onur’la. Hoş, önce de çıksak en sonda kalıyoruz ya, neyse...
Darı kokusu
Dönüş yolunu biraz uzatıyoruz. Sahile sıfır sayılabilecek bir konumda ilerliyoruz. Az önce şahane günbatımını, muhteşem İzmir manzarasını izleyen ben değilmişim gibi sürekli “Onur ne şahane, Onur ne güzel” diye diye çekiyorum kürekleri. Bostanlı Balıkçı Barınağı’na gelirken uzaklardan bir koku geliyor burnuma. İddiam şu ki; koku zamanda yolculuk yaptırır insana. Bu da öyle işte! Ta eski zamanlara, okul yıllarıma götürüyor beni.
Uzaklardan bi yerlerden balık, köfte, anason kokusu geliyor. Sonra sahil boyunca sıralanmış darıcıların darı kokusu giriyor devreye. Hele o közlenmiş darı yok mu, mahvediyor insanı. Bi ara Onur, “Fedon Amca, ne koktu be!” diyor. Hani karaya çıkabileceğimiz bi yer olsa, bu kokuların hakkını vereceğiz, ama yer yok maalesef.
Yer demişken söylemeden edemeyeceğim. Bildiğim kadarıyla belediyenin bir kano noktası var Bostanlı’da ama herkes dilediğince yararlanamıyor. Özellikle tüm gün çalışıp akşam denize çıkmak isteyenler için buradan yararlanmak imkânsız. En azından kıyı boyunca birkaç noktaya insanların kanolarını rahatça indirip çıkarabileceği noktalar yapılsa Güzel İzmir’in denizle buluşmasına minicik de olsa bir katkı sağlanabilir.
Demem o ki dostlar, İzmir günbatımı Körfez’den bir başka güzel. Ölmeden yapılacak listenize ille bir Körfez’den günbatımını ekleyin bence...