Yakın dostlarım kızacak bana, “Abi yine mi kokoreç yazıyorsun?” diye ama varsın kızsınlar. Çünkü bu seferki kokoreçin arkasında bir “dağ” var. Evet evet yanlış okumadınız bir dağ var. Geçen haftayı biraz tedirgin geçirdik. Malum, bu Kovid illeti hepimizin aklını başından aldı. En ufak bir rahatsızlıkta kafamızın içi “acaba”larla doluveriyor. Sevgili eşimin boğaz ağrısı, burun akıntısı otomatikman bizi bir hafta eve kapattı. Üzerine oğlanın ateşinin yükselir gibi olması tedirginliği had safhaya çıkardı. Neyse ki test sonucu negatif çıktı da biraz rahatladık. Şükür bi sıkıntımız yok şu anda.
Adı Hanımeli
İşte bu tedirginliğin sonunda, iki, üç yıl önce Balkan turunda tanıştığım ve aralıklı da olsa iletişimimizin devam ettiği bir arkadaşım, Sinan Nane aradı. Ta Bosna’da konuştuğumuz, uykuluğu sulu yemek olarak yapan bir lokantaya gidecektik. Onun için aramış. Ama benim programım, onun işleri derken, Sinan’ın önerisiyle Bornova’da bir kokoreççiye gitmeye karar verdik. Aslında karar vermemiz hiç zor olmadı. Çünkü Sinan, “Abi kokoreççinin adı Hanımeli ve yapan da bir hanım” deyince, “Hemen gidelim” dedim. Ertesi gün öğlen buluşmak üzere sözleştik. Her yere geç kalan ben biraz erken gittim Hanımeli’ne...
İçeriye girerken tezgahının başında karşıladı Mehtap Usta beni. Selam verip girdim içeri. Fakat öyle bir karşılama oldu ki, sanki önceden tanışıyormuşuz gibi hissettim. Hatta ilk 5 dakika durumu bozuntuya vermemek için hep yuvarlak cümleler kurdum. Sonra anlaşıldı ki, tanışmıyoruz. Bu sıcak tavır kendilerinden kaynaklanıyor. Durum anlaşıldıktan sonra Mehtap Usta’nın eşi Göksel Göçmen hemen bi çay alıp geliyor.
Kokoreç aşkı
Çaylarımızı içerken, kokoreç tezgahının başında, mangalı ile ilgilenen Mehtap hanımı izliyorum. İşine ve kullandığı alet, edevata o kadar hakim ki, şaşırıp soruyorum; “Bir sürü iş kolu varken neden kokoreççiliği seçtin Mehtap, ailede birinden mi el aldın?”
Gülümseyerek yanıtlıyor usta, “Abi ben kokoreçi çok seviyorum. Ailede de kimse kokoreççi değil. Benimkisi kokoreç aşkı.”
İşi nasıl öğrendiğini de şöyle anlatıyor; “Bornova’da Bekir Usta vardı. Eşimle birlikte çok sık giderdik ona. Ustam benim merakımı görünce, temizlemesinden, sarımına, pişirmesinden, sunumuna tüm bilgisini, ustalığını paylaştı. Allah rahmet eylesin, Bekir Usta’dan el aldıktan sonra eşimi ikna etmem çok zaman aldı bu işe girmek için. Tam 3 yıl ben bu işi yapmak istiyorum diye başının etini yedim Göksel’in.”
Ve sonunda ikna etmiş eşini usta. Çevresi ve esnaf komşuları ilk zamanlar çok şaşırmışlar kokoreç tezgahının başında bir kadın görünce. Ama sonra alışmışlar.
Mehtap Usta kadınlarımız için muhteşem bir örnek bence. Kadının her işin altından kalkabileceğine, ne pahasına olursa olsun kendi ayakları üzerinde durabileceğine şahane bir örnek!
Sohbet sürerken Mehtap Usta kokoreçlerimizi kesmeye başlıyor. Büyük bir özen ve ustalıkla hazırladığı kokoreçlerini ikram ederken sektörün sıkıntılarından, kömür fiyatlarından söz ediyor. Anlıyorum ki, usta sadece şişi pişirmiyor. İşinin her aşamasında bizzat kendisi var. Kokoreçin üzerine birer çay daha içip kalkarken, tezgahının başında bizi uğurlayan Mehtap usta’nın kendinden emin duruşu “kadın isterse dünyayı yerinden oynatır” fikri iyice beynime kazınıyor.
Yolun açık olsun Mehtap Usta.
Ellerin dert görmesin...