Hayatımın hiçbir döneminde tarihle, arkeolojiyle bu kadar iç içe olmamıştım.
Geçen hafta Teos Antik Kent kazısındaydım. Ne mutlu bana ki, bu satırları Kekova’dan, Batık şehirden yazıyorum.
Fırsat olursa buraları ayrıca anlatırım. Şimdi Seferihisar Teos’tayız.
Önceki hafta Milliyet Reklam Grubu Başkan Yardımcısı Kaan Koşbay “Abi haftaya İzmir’deyiz, Milliyet Arkeoloji ve İş Sanat ekibiyle Teos Antik Kenti kazı alanını gezeceğiz” dediğinde çok heyecanlandım desem yalan olur. Çünkü bugüne kadar hep heyecansız, ezberlenmiş bilgilerle gezdim tarihi alanları. Ya da bana ezberciler denk geldi. Yine öyle bir etkinlik olacak kafasıyla başladık geziye.
İlk durağımız İş Bankası, İş Sanat tarafından organize edilen ve İzmir’e uyarlanan “İstiklal Sergisi”.
Tek tek sergiyi anlatmayacağım. Zaten böyle bir sergiyi anlatmaya ne benim kelimelerim yeter ne gazetenin sayfaları. Gidin gezin, ne demek istediğimi daha net anlayacaksınız.
Yazımın başında beklentimi söylemiştim. Ancak daha sergi alanına gelir gelmez kapıda mini bir bandonun bizi marşlarla karşılaması bi anda kafamdaki olumsuz düşüncelerin uçup gitmesini sağladı.
Hele sergiyi gezerken bize ev sahipliği yapan İş Bankası, İş Sanat ve Milliyet Arkeoloji Dergisi ekibinin heyecanı, şevki, işlerine ve bizlere gösterdikleri özen harikaydı.
Yaşadığımız toprakların hiçte kolay kazanılmadığını anlatan İstiklal Seri’sinden buruk bir gururla ayrılırken acaba Teos kazı alanında bizi neler bekliyor, düşüncesi yerleşiyor aklıma.
Ve Teos’tayız
İlk intiba önemli benim hayatımda. Teos kazı alanında bizleri Arkeolog Prof. Dr. Musa Kadıoğlu hoca karşılıyor. Daha doğrusu misafirlerine “Hoş geldiniz” diyor. Hava sıcak, hem de çok sıcak. Koca bir dut ağacının gölgesine kurulan, bol sulu, bol karpuzlu bir masanın etrafında soluklanıyoruz. Musa Hoca kazı alanı, antik kentin tarihi, yaptıkları, yapacakları hakkında bilgi veriyor. Tatlı tatlı anlatıyor. Yaklaşık bir saatlik bir mola sonunda takılıyoruz Musa Hoca’nın peşine. Koca şehri hiçbir şeyi atlamadan, tek tek bizlerin diliyle anlatıyor. Tüm bilgisizliğimizle sorduğumuz anlamsız sorularımızı muzip gülüşüyle, sıkılmadan cevaplıyor.
Bugüne kadar bir kazı alanını gezme şansım olmamıştı. Bir kazının 50, 60 yıl sürmesini çok anlamlandıramamıştım taa ki Musa Hoca’nın keyifli, bir o kadar da bilgilendirici anlatımına kadar.
Dedim ya, işine aşık, heyecanlı bir birliktelik yapmış Milliyet Arkeoloji ve İş Sanat ekibi. Bu heyecanın bal kaymağı da Musa Hoca ve ekibi oldu bizler için. Gezimizin bir bölümü henüz restorasyonu bitmemiş buluntuların olduğu depo alanıydı. Henüz kimselerin görmediği bu şahane eserleri izlerken Musa Hoca’nın elinde tuttuğu yarım bir heykele gösterdiği şevkat, bir babanın evladına gösterdiği şevkat gibiydi neredeyse.
O anı izlerken dedim ki iyi ki bu iyi insanlar var.
İyi ki Anadolu’nun kadim geçmişini bizlere anlatıyor, öğrencilerine aktarıyorlar.
Sadece Musa Hoca değil, geçmişi günümüze aktarma, tarihi mirası koruma çabası içinde olan bu ekibin hepsi de koca bir “iyilik” yapıyor aslında hepimize.
Sinema sanatçısı Ali Sürmeli’nin bir röportajında duyduğum bir sözle yazımı bitirmek istiyorum.
Bir Alevi köy mezarlığında, mezar taşına şöyle yazmış biri “İyilik iyidir”...
Tüm İş Sanat ve Milliyet Arkeoloji ekibine teşekkürler.
İyilik iyidir...