Bazen kendimize gelmek için sarsılmak gerekir!
Hiç olmasaydı, ama depremin sarsıntısı biraz olsun aklımızı başımıza getirdi diye düşünüyorum. Gördük ki, yaşadığımız o lüks binalar, ihtişamlı oldukları kadar sağlam değiller. Gördük ki, okulda öğretilen deprem önlemlerinin biçoğu yanlış. Gördük ki, hepimiz afete hazırlıksızız.
Bir de şunu gördük; felaketler kenetliyor bizi birbirimize.
İzmirlilik ruhu çıkıyor ortaya. Hep derim, bu şehir insanı asimile eder diye! Bir, bilemedin iki yılın sonunda geldiğin memleketini unutur, İzmirli oluverirsin. Dedim ya, bi İzmirlilik ruhu çıkar, hoşgörü çıkar ortaya, dayanışma başlar bi anda.
Daha deprem olur olmaz, İzmirli ilk şoku atlatır atlatmaz, Bayraklı’da, Bornova’da aldı soluğu. Sonra yurdun dört bi yanından arama-kurtarma ekipleri geldi. Canla başla, kendi yaşamlarını hiçe sayarak daldılar enkaza... İzmirli, hemen yardıma başladı. Doldu taştı Âşık Veysel Rekreasyon alanı. Herkes oradaydı...
Böyle atlatıldı ilk şok. Ama asıl iş şimdi başlıyor. Asıl yardımlaşma zamanı şimdi... Evsiz, barksız, eşyasız kalan insanlara yardım şimdi yapılmalı. Bunun için en önemli adımlardan birini İzmir Büyükşehir Belediyesi attı. Depremin hemen ardından çadırlarda kalan İzmirlileri bir an önce sıcak birer yuvaya taşımak için bir proje açıkladı, ‘Bir Kira Bir Yuva’ kampanyasını başlattı. Kampanya başlayalı daha bir saat olmadan milyonlarca lira toplandı. Şehrin göbeğinde bulunan Hilton binası ve belediyeye ait 224 konut, depremzede ailelere tahsis edildi.
Esnaf, çadırkentin bulunduğu alanda, belediyenin yaptığı sıralamaya göre yemek dağıtmaya başladı. Yurtdışındaki gurbetçi İzmirliler beyaz eşya aldı, kira kampanyasına destek oldu. Çevre illerin esnaf odaları da bu dayanışmaya katıldı. Yaralar yavaş yavaş sarılmaya başlandı. Yardım toplama alanını görmeliydiniz. Mardin, Diyarbakır, Gaziantep, Ankara, İstanbul, Van, Edirne, Erzurum, Hakkâri, Antalya, Sivas, Eskişehir, Aydın, Denizli ve daha yurdumun sayamadığım birçok yerinden gelen, İzmirli olmuş gençler oradaydı... Koca Türkiye, İzmirli olmuştu sanki...
Hani o “Zor bu gençlerle işimiz” dediğimiz gençlik işbaşındaydı. Varlıklısı da, orta hallisi de, el ele, gönül gönüle çalıştı. Halen de çalışmaya devam ediyor. Şimdi aklıma gelmiyor, ama galiba bir Fransız yazarın tespitiydi, “Türkleri anlayamıyorum. Tam başlarına bir felaket geldi, artık çökerler, dağılırlar diye düşünürken, onlar birbirlerine daha çok bağlanıyor. Kendi içlerindeki kavgayı bi anda bırakıp büyük bir güce dönüşüyorlar” diyordu. Bu düşünceye ben de katılıyorum. Hatta bu dayanışmayı felaketler olmadan yapsak, biz dünyanın değil, dünya bizim peşimizden koşardı diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Dilerim güzel İzmir, güzel Türkiyem bir daha böyle felaketler yaşamaz.
Ve yine dilerim, nasıl bu felakette memleket gözetmeksizin İzmirli olduysak, hep birlikte Türkiyeli oluruz.