Türkiye'nin gözbebeği, güzel İzmir'in en güzel ilçelerinden biri Çeşme'dir.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul, Ankara ve yurdun dört bir yanı karla boğuşurken biz de İzmir'de kar duasına çıktık ama nafile. Kar gelmedi fakat soğu geldi. İşte tam da o günlerde sevgili eşim Ebru "Fedo bigün İzmir'deki çeşmeleri gezsek ya" dedi. Aslında ben eski kapı meraklısıyım. Sohbet kapılarla başlamıştı sonra çeşmelere geldi. İyiki de geldi. Bir iki çeşme araştırmasından sonra bi farkettik ki, Çeşme'nin çeşmeleri hâlâ ayakta. Hemen ertesi gün termosumuza kahvemizi, çayımızı koyduk yanına biraz da kek sıkıştırdık ve düştük yola.
Yıllardır gider gelirim Çeşme'ye ama rahmetli annemin bizi Ilıca plajına götürdüğü zamanki kadar heyecanla gittiğimi pek hatırlamam. İşte bu "Çeşme'nin çeşmeleri" gezisi beni çok eskilere götürdü. Aynı çocuk heyecanıyla vardık Çeşmeye.
Karı koca, arabamızı park ettiğimiz yerde sırt çantamıza malzemelerimizi koyarken iki liseli gibiydik.
Bi taraftan soğuğa karşı atkımızı, beremizi ayarlarken bi yandan da, bugüne kadar neden Çeşme'nin adının Çeşme olduğunu merak etmediğimize hayıflandık. Yıllardır geldiğimiz Çeşme'de plajların, barbunun, çipuranın, kumrunun, midyenin dışında da güzellikler olabileceğini neden göremediğimizi konuştuk. Halbuki hep geldiğimiz, hep baktığımız yerlerdi buralar. Demek ki neymiş, bakmakla, görmek başkaymış!
Sizi tarihi bilgilerle sıkmayacağım ama bu ansiklopedik bilgiyi de vermeliyim. "Çeşme, İzmir'in 94 km. batısında, kendi adını taşıyan yarımadanın en ucunda kurulmuştur. Gemiciler tarafından küçük liman diye adlandırılmıştır. Fakat Çeşme ve civarında kaynak suları bol olduğundan, zamanla çoğalan ve buz gibi suların aktığı çeşmelerinden dolayı da yöreye Çeşme denilmiştir."
Tarih bilgisi bitti. Zaten internetten araştırırsanız bir sürü bilgiye ulaşabilirsiniz.
Maraş Çeşmesi
Dönelim Çeşme'ye. Aracımız park ettiğimiz yer eski bir mezarlığın yanı. Etraf o kadar sessiz ve sakin ki, sadece mezarlıktaki servi ağaçlarının hışırtısı ve çevremizi saran köpeklerin havlamaları duyuluyor.
Zaman kaybetmeden listemizdeki ilk çeşmeyi, Maraş Çeşme'sini bulmaya koyuluyoruz. Bunun için teknolojiden de faydalanıyoruz elbet. Çeşmelerin bulunduğu sokak numaralarını netten bulmuştum. Navigasyona girince kolayca bu sokağa gidebiliyorsunuz. Biraz dolambaçlı bir rotadan götürse de, çok faydalı bir şey şu navigasyon.
İşte Maraş Çeşmesi "yıkılmadım ayaktayım" edasıyla karşımızda. Sağı solu farklı yapılarla dolmuş olsa da tüm ihtişamını koruyor çeşme. Eşim Ebru ile gözümüz, gönlümüz doyuncaya kadar izliyoruz bu güzel abideyi. Ve sonra ikinci durağımız Mehmet Kethüda çeşmesini aramaya başlıyoruz. Maraş Çeşmesi'ne sırtınızı verdiğinizde sokağın sonunda bu güzel çeşme de.
Tıpkı Maraş Çeşmesi gibi onun da suyu yok. Önünde kocaman bir elektrik direği olmasına rağmen ilk o gösteriyor kendini.
Hacı Memiş Ağa Çeşmesi
Hava soğuk lakin sıradaki çeşme bizi bekler deyip listemizdeki bir diğer çeşme, Ahmetoğlu Hacı Memiş Ağa çeşmesini aramaya başlıyoruz. Adres bulmak hep zor olmuştur benim için. Allahtan sevgili eşim Ebru bu konuda çok iyi. Onun sayesinde zorlanmadan buluyoruz bu sanat eserini. Çeşmeyi görür görmez öyle heyecanlanıyoruz ki, çeşmenin ardındaki evden dışarı çıkan yaşlı amca çok şaşırıyor. Bize çeşmenin daha önceleri sokağın biraz daha ön kısmında olduğunu sonradan buraya taşındığını anlatıyor. Önünden, ardından, köşesinden ışıl ışıl gözlerle seyredalıyoruz bu güzel çeşmeyi. Ebru'nun sesi kendime getiriyor beni "Fedo hadi üşüdüm".
Rabia Hatun Çeşmesi
Hemen sıradaki çeşmenin sokağını aramaya girişiyoruz. O da bu yakınlarda, mezarlığın bir diğer köşesinde yıllarca emekçilik yapmış bir işçi gibi sakin ama bi o kadarda gururlu, sapasağlam ayakta karşılıyor bizi. İşte karşımızda Hamaloğlu 'Hafize Rabia Hatun Çeşmesi'. Ve maalesef onun da damarlarında su kalmamış olacak, kurnaları akmıyor.
Ardından listemizdeki son çeşme olan Kaymakam Sadık Bey Çeşmesi'ni arıyoruz. Bulduğumuz yerse neredeyse Çeşme'ye her gelenin önünden geçtiği bir yerde. Otobandan çıkışta Çeşme girişinde Marina'ya gelmeden önceki ışıkların hemen sağında. Dört cepheli bu çeşme hem ihtişamını hem de işlevini sürdüren tek çeşme. Hâlâ suyu akıyor.
Çeşme limanına doğru giderken sol cephede bir çeşme daha görüyoruz. Mermerden yapılmış bu çeşmeyi Kırımhanı oğullarından Hacı Selim Girayhanoğlu, Kalgay Girayhan 1683 yılında yaptırmış. Gerçekten ihtişamlı ve zarif bir çeşme.
Şehrin çarşı girişinde de bir çeşme buluyoruz ancak herhangi bir yazı veya bilgiye ulaşamadık. Gün boyu sadece Çeşme'nin Çeşmeleri'ni gezmek eşimle ikimize de çok iyi geliyor.
Her yıl yerli, yabancı milyonları ağırlayan Çeşme'nin kimbilir daha ne zenginlikleri var ama bunca yıldır İzmir'de hatta Çeşme'de yaşayan birçok insanın bunlardan haberi yok.
Eğer sabır gösterip yazımı buraya kadar okuma nezaketi gösterdiyseniz size önerim Çeşme'nin çeşmelerini görün. Bunu şiddetle tavsiye ediyorum.
Ve şehrin önde gelenlerine tavsiyem bu sanat eserlerini koruyun, kendi haline bırakmayın. Suyla buluşturun çeşmeleri...