Lezzetin muhabbetinin nerede geçeceği belli olmaz. Epey zaman önce İzmir Hatay Behçet Uz Parkı bitişiğinde bulunan Petunya Kafe’nin sahibi Cihan abiyle kahve içiyoruz. Kendisi Ayvalıklı. Tam da o sıralar Bulgaristan seyahatine çıkacağım. Konu hep memleket anlayacağınız. Bi ara dedi ki “Oğlum hep bu lezzet mekanlarını sen bilecek değilsin ya, al bi tane de ben söyleyeyim sana” Meraklandım. Sordum tabi hemen, “Yolunun üzerinde, Altınova’da Arnavutoğlu Yoğurtçusu, bi koyun yoğurdu var akıllara zarar” dedi ve bitirdi muhabbeti. Yaktı fitili çekildi kenara da diyebiliriz buna biz.
Memleket yollarına düştüğüm gün Altınova’da buldum Arnavutoğlu Yoğurtçusu’nu, 2 kilo yoğurdu seyahat boyunca yedik yol arkadaşım Seçkin İyener abimle birlikte. Hele içine acılı biber salçası karıştırılmış halinin lezzetini anlatamam size. O zaman sohbet etme fırsatı bulamamıştım Ahmet Helvacı ile. Dönüşte de çok geç saate rast geldiği için ne yoğurt alabilmiştik ne de kendisini görebilmiştik.
Yugoslavya’dan
En son geçen hafta hızlandırılmış bir Ayvalık seyahati yaptım bi abimle. Yolda Arnavutoğlu’nun yoğurdunu anlata anlata bitiremedim. Tabi soluğu yoğurtçu Ahmet amcanın yanında aldık.
Altınova merkezde, kahvelerin karşısındaki Hacı Bayram Veli Camii’nin hemen yanında Arnavutoğlu yoğurtçusu. Kime sorsan biliyor ama benim abim kimseye sormadan bulurum ben deyip biraz dolaştırdı bizi Altınova’da. Neyse ki yarım saat sonra bulduk hem dükkanı hem de Ahmet amcayı. Her zamanki gibi yeni bir yer keşfinin keyfiyle daldık içeriye. Ahmet amcaya kendimizi tanıttık. Hemen buyur etti bizi dükkanın önünde duran sandalyelere. Elbette sosyal mesafe kurallarına uyarak oturduk. Sonra başladık muhabbete.
Ahmet amcanın dedeleri Yugoslavya’dan gelmişler bir asın önce. Geldikleri yerde kadayıf, tahin helva ve yoğurt yaparlarmış.
Koyun yoğurdu
Türkiye’ye geldiklerinde de bu işlerine devam etmişler. Öyle ki, şu an ki dükkanda başlamışlar işlerine, başka hiçbir yerde yerleri olmamış. Yugoslavya’daki dükkanı kapatıp, Altınova’da bulunan bu küçük işyerini açmışlar. Yani 100 yılı aşkın bir süredir aynı yerde sürüyor iş.
Dede rahmetli olunca Ahmet amcanın babası Zekir Helvacı ve amcası devralmışlar işi, yine koyun yoğurdu, tahin helva ve kadayıf işini sürdürmüşler.
“Amcam rahmetli olunca bir müddet babamla ikimiz çalıştık dükkanda, babam da rahmetli olduktan sonra ben yürütmeye karar verdim işi” diye anlatıyor Ahmet amca. Tek başına uzun zaman götürüyor işi ama bu sırada kadayıf ve tahin helva işini bırakıyor. Sadece koyun yoğurdu yapıyor usta.
Usta bi ara ayaklanıyor, içeriden bi kase yoğurt getiriyor. Yol arkadaşım, abimle birlikte daldırıyoruz kaşıkları yoğurda. Bu sırada Ahmet amca “Bu inek yoğurdu, koyun yoğurdu ocaktan itibaren başlar, beş altı ay devam eder. Sonra bi müddet koyun, inek sütü karışımı yaparız yoğurdumuzu, sonrasında koyunlar kuzulayana kadar ara veririz” diye anlatıyor.
Dedemler zamanından
“Peki mayanın bi özelliği var mı Ahmet amca?” diye soruyorum. “Valla ben onu bilmem ama bu maya taa dedemler zamanından. Onlar Yugoslavya’dan gelirken getirmişler mayayı. O günden bugüne hep devam etmiş. Ben de o mayayı yaşatıyorum. Mayamız 100 yaşını geçkindir yani” diyor.
Ahmet amca bunları anlatırken aklıma bi yerde okuduğum “Zeytin ağacı yaşlandıkça iyi yağ yapmayı öğrenir” cümlesi geliyor. Bunu Ahmet amcaya söylediğimde “Tamam belki olabilir ama sadece meyanın iyiliğinden olmaz güzel yoğurt. Bi kere süt katkısız olacak, sonra doğru ısıda mayalayacaksın bütünü. Çok maya, çok güzel yoğurt yapmaz, doğru sıcaklık, iyi maya, iyi süt güzel yoğurt yapar” diye yanıtlıyor.
Yoğurdun derecesini, kilo başına maya miktarını soracak oluyorum Ahmet amcaya. Şöyle bi tatlı gülümsemeyle “Bi kilo süte yarım tatlı kaşığı maya yeter ama ben göz kararı yaparım bu işleri, çok anlamam ölçü işinden” diyor. Haklı bence de her şey ölçüyle olsaydı bugün ustalık hiç konuşulmazdı.
Ahmet amcadan sonra işi iki kızı sürdürecekmiş ama maşallah ustanın hiç emekli olmaya niyeti yok. “Ben sabah sütleri toplarım, kızlarım artık öğrendiler işi. Onlar yapıyor yoğurtları” diyor. Sosyal mesafeli başladığımız sohbetimizi sosyal mesafeli bir fotoğrafla sonlandırıyoruz. Ve son söz “Dilerim ki Ahmet Usta hep işinin başında olur. Bir asırdan beri yaşayan yoğurt mayası, ustanın kızlarının, torunlarının elinde yaşamaya, öğrenmeye, öğretmeye devam eder…”
Not: Koyun sütünün olmadığı zamanlarda inek sütünden yoğurt yapıyorlar. Her dönem koyun yoğurdunun olmadığını belirtmek isterim. 0266 338 14 06
#weloveizmir ama…
“Güzel İzmir”imiz, WWF’nin düzenlediği “We Love Cities” yarışmasında finalde. Bu yarışmanın jürisi tamamen halk. Yani ne kadar çok oy verilirse bir şehre o birinci oluyor. Buraya kadar güzel. Şehrimizin böyle bir yerde olması şahane!
Ancak!
Merak ediyorum, İzmir Büyükşehir’in sosyal medya sorumlularının İzmirli kaç blogger ile bağlantısı var?
Bir whatsapp gurubunda sürekli iletişim halindeler mi mesela bu gençlerle?
Son olarak #weloveizmir hashtak’i ile başlatılan İzmir kampanyasına hangi instagram fenomenleri, takipçisi yüksek hangi hesaplar destek verdi?
Yoksa dün olduğu gibi bugün de “Valla biz yerel basında duyurduk, kendi hesaplarımızda paylaştık bitti” aklı mı hakim hala?
Büyükşehir Belediyesi için İzmirli bu gençleri kucaklamak, iletişim kurmak, projeler için fikir, destek almak bu kadar mı zor?
Yazılı basın camiasından üç, beş kişiyle yürütülen iletişimin bu çağda artık yeterli olmadığının farkına ne zaman varacaklar merak ediyorum.
Ve herkesi #weloveizmir etiketiyle İzmir fotoğrafları paylaşmaya, kentimize oy vermeye davet ediyorum.
https://welovecities.org/tr/city/izmir/