Hayat ne garip! Siz neyi planlıyorsunuz, o size neler ediyor... Hani şöyle bi söz var ya, “Siz bir plan yaparsınız, ama kader bi köşeden size güler”... Çok doğru bence.
Atatürk Lisesi birinci sınıf öğrencisiyim. O yaz tatilde, İzmir’de bir otobüs firmasının emanet servisinde geçici bir iş buldum kendime. İki ay sonra sendikacılık yapıyorum diye işten kovuldum. Halbuki ‘sendika’ kelimesinin anlamını bile bilmiyordum.
Aslında olay şuydu. Çalıştığım firmanın ayrıca bir de kargo bölümü vardı. O servisin çalışanı Mehmet Abi, benden de sorumluydu. Yani ona bağlı çalışıyordum. Akşamları bazen onun arkadaşları gelirdi kargo servisine. Çay kahve içilir, muhabbet edilirdi. Bahsi geçen ‘sendika’ kelimesini o sohbetlerde duymuştum. Duymuştum da ne manaya geliyor anlayamamıştım.
İşte bu sohbetlerin birinde tanımıştım, şimdinin tarım konusunda Türkiye’nin en önde gelen gazetecilerinden sevgili Ali Ekber Yıldırım Abi’yi.
Şu hayata bakın ki, bugün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü. Ve ben yıllar sonra memleketimizin en önemli emekçilerinin olduğu tarım sektörünü yazıyorum. Ve ne hoş bir şey ki, Ali Ekber Yıldırım ve Mehmet Abi’nin o zaman yaptıkları sohbetleri anlamayan ben, bugün Ali Abi’yle sohbetimizi sizlere aktarıyorum...
Aralıksız 24 yılı aşkın bir süredir tarım yazarlığı yapan Ali Ekber Yıldırım, koronadan önce çıkardığı ‘Üretme Tüket’ adlı kitabıyla gündemdeydi. Ama yaşadığımız salgın döneminde çok daha fazla gündem oldu. Kitapla ilgili şöyle bir yorum gözüme çarptı. “Kayıtsız kalınmayacak kadar herkesi ilgilendiren bu felsefe, gelecek kuşaklara gönül rahatlığı ile bırakılacak bir ülkenin de şifresini oluşturuyor.”
Söyleşimizde sözü edilen şifreyi bulamayacaksınız belki ama sevgili Ali Ekber Yıldırım’ın önemli tespitlerini göreceksiniz. İyice daraldığımız bu korona inzivasında, üstelik kızının doğum günü kutlaması sırasında sorularımı yanıtladığı için Ali Abi’ye teşekkür ediyorum. Kızının da doğum gününü kutluyorum.
Ayrıca tüm emekçilerin bayramı kutlu olsun...
‘Milliyetçilik yükselecek!’
Dünyanın bundan sonra tarıma bakışı nasıl olacak?
Dünya, koronavirüsle birlikte tarımın ne kadar önemli olduğunu gördü. Özellikle bizim gibi, “Paramız var ki ithal ediyoruz” diye düşünen ülkeler, fiyatlar artmasın diye ithalat yapmanın çözüm olmadığını anladı. Yeni dönemde ülkeler, önce kendi halkım diyerek temel ihtiyaçlarını üretecek. Bu nedenle gıda milliyetçiliği yükselecek.
Ulu Önder Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir” sözü ne ifade ediyor?
O dönem, Türkiye bir tarım ülkesi. Atatürk’ün bu sözünü çok önemsiyorum. Dünyada Atatürk’ten başka kendi parası ile arazi alıp tarım yapan bir başka lider yok. Her konuda olduğu gibi, tarımda da çiftçisine, köylüsüne önderlik ediyor. Mesela, traktörle tarım yapıyor. Teknolojiyi gösteriyor çiftçisine. Ankara Orman Çiftliği’nde hayvan ıslahı ile ilgili çalışmalar yapılıyor. Aynı dönemde ıslah çalışmalarına başlayıp sürdüren Yeni Zelanda, Avustralya ve Fransa gibi ülkeler, bugün önemli oranda hayvan ihraç ediyor. Bizse ithal eder pozisyonundayız.
‘Planlı tarım yapılmalı’
Türkiye’nin tarım politikasının en önemli eksiği nedir, bir değişime ihtiyaç var mı?
En önemli eksik, tarımın üvey evlat gibi görülmesi. Bugün, koronavirüs döneminde bile esnafa, sanayiye ve daha birçok sektöre paketler açıklanırken, tarım ile ilgili açıklanan göz doldurur bir paket yok. Türkiye’de hep şu soru soruldu: Patates mi, araba mı üreteceğiz, hangisi? Tarımla kalkınan ülke yokmuş gibi sunuldu hep. Bugün kalkınmış ülkelere bakıldığında, önce Tarım Devrimi’ni, sonra Sanayi Devrimi’ni yaptıklarını görüyoruz. Bizse direkt sanayi toplumu olmaya çalışıyoruz. Hep deniyor ki, biz Avrupa’nın bahçıvanı, çobanı mı olacağız? Ben de diyorum ki, keşke bahçıvanı, çobanı olsak! Onlara et satsak, meyve-sebze satsak. Ama, maalesef biz onlardan alıyoruz. Türkiye’de üretim odaklı politika uygulanarak planlı tarım yapılmalı.
- Bi cümleyle tohum nedir? Yerli tohum niçin önemlidir?
Tohum tarımın temelidir, o olmadan tarım olmaz. Tohum bütün dünyada önemli! Korona dönemi gösterdi ki, tohum birkaç çokuluslu şirkete veya ülkenin tekeline bırakılamaz. O nedenle yerel, ata tohumu çok önem kazandı. Elbette tohum kadar ürün çeşitliliği de önemli. Yani şunu demek istiyorum. Elma olsun, ama bir iki çeşit elma olmasın; farklı bölgelerin, yörelerin özelliklerini taşıyan, çeşit çeşit elmalar olsun. Bu nedenle tohum da, ürün çeşitliliği de korunmalı.
Ülkemizde de tohumun korunması ve ıslahına yönelik bazı çalışmalar yapılıyor.
Türkiye hâlâ kendi kendine yetebiliyor mu?
Yüzde 70-80, yetiyor diyebiliriz. Öyle olmasaydı, bu salgın hastalık döneminde bizde de Avrupa’da olduğu gibi marketlerde ürün sıkıntısı yaşanırdı. Düşüncem o ki, Türkiye üretim yaparsa, ürünlerini, potansiyelini değerlendirirse, hem kendi kendine yeter hem de ciddi bir tarım ihracatçısı olur.
‘Katma değerli ürün’
Koronavirüs gösterdi ki, tarım çok önemli. Bu durum, ülkemizde köyden kente göçü durdurur mu? Şehirlerdeki köylü, tersine bir göçe başlar mı?
Bu dönem işsizliğin artacağı malum. Elbette dönenler var köyüne. Ama bunun abartılı bir sayı olduğunu düşünmüyorum. Bizde kentten köye bir dönüş, ancak işsizlik dönemini atlatma anlamında oluyor. Çünkü, Türkiye’de neredeyse her şehirlinin o ya da bu şekilde köyle bir bağlantısı vardır.
Kısıtlı yaşam herkesi aşçı yaptı. Sizce büyük şehirlerde yaşayanlar da mı tarımla uğraşacak?
Bizim toplumumuz kolay unutur. Şimdi hepimiz bir şeyler yetiştirmeye pek meraklıyız. Ama bugünler geçtiğinde birçoğumuz unutacak. Ancak çok az bir insan tarım işine girebilir diye düşünüyorum.
Gıda pazarlamasında üretici, tüketiciyle doğrudan temas kurabildiği bu sistemi kullanacak mı?
Türkiye’de son yıllarda bu konuda farklı bir anlayış gelişti. Son dönemde Dijital Tarım Platformu adı altında, perakendeci, toptancı, üretici, küçük üretici gibi kesimlerin bir araya getirileceği çalışmalar olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki dönemde bunun çok önem kazanacağını söylemek mümkün.
Katma değeri olan ürün hep değerli olan ürün. Peki tarım ürünlerini katma değeri olan ürüne dönüştürmenin yolu nedir?
Elbette katma değerli ürün, ana üründen çok daha değerli. Ancak biz henüz birinci basamaktayız. Önce üretimi artırmalıyız. Ve bununla birlikte ürünü işleyebilmeliyiz. Mesela dünyada, domatesten çok, domatesin kurusu para eder. Hele güneşte kurutulduysa daha çok para ediyor.
Ülkemizde de katma değerli ürün yapan firmalar var, ama çok az.
‘Daha fazla üretmeliyiz’
2020 birçok sektör için kayıp bir yıl olacak gibi. Bu durum, tarım için de geçerli mi?
Çiftçi ürününü hasat edip değerinde satabilirse, bu yıl kazanç yılı olabilir. Çünkü, her şeyden vazgeçebiliyoruz, hatta akıllı telefonlarımızdan bile, ama gıdadan asla vazgeçemeyiz!
Şu anda tarım ürünlerine dair Avrupa’dan ciddi bir talep var. İyi bir planlama ve organizasyonla bu talep karşılanabilir. Umarım, bu yapılabilir.
Bildiğim kadarıyla, Türkiye’nin tek tarım yazarısınız. Meslek yaşamınız boyunca hiç bu kadar gündem olmuş muydu tarım?
Yok, tek tarım yazarı değilim. Başka arkadaşlarımız da yazıyor artık. Tarımla ilgili televizyon kanalları var. Geçmişte Türkiye’de tarımın medyada gündem olması ancak bir felaket, sel, dolu, kuraklık olunca mümkündü. Ama, bu dönem farklı oldu. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada gündem oldu.
Bana hep şunu söylerlerdi. Tarım tarım diyorsun da, bir ton buğdayla, bir akıllı telefon alınamıyor. Ben de doğru ama, telefon da yenmiyor. Bu virüs çıkınca insanlar telefona değil; una, makarnaya, yani buğdaya koştu. Aç kalmamak için... Her şerde bir hayır vardır demek lazım. Türkiye olarak bunu görmeliyiz. Daha fazla üretmeliyiz. Bu sıkıntılı günlerde böyle düşünmek ne kadar doğrudur bilmiyorum ama, bu dönem Türkiye için bir fırsat. Hemen, şimdi üretmeli. Ama planlı, programlı...