Aykut Enişte filminden bi replik bu. İnsanın hayatına dokunan, defalarca seyrettiği filmler var ya, işte benim için öyle bi film Aykut Enişte. İnsanların menfaat ilişkilerini sorgulayan bir film. Benliğimizi, insanlığımızı, mütevazılığımızı kaybetmememiz gerektiğini anlatan bi film.
Biliyorsunuz, bir deprem felaketi yaşadık hep birlikte, tüm İzmir. Bütün İzmirliler, canımız burnumuza geldi. Canlar yitirdik, mucizeler yaşadık. Enkaz altında kalan canlara üzüldüğümüz kadar, kurtulan canlara sevindik.
Peki, kimdi yardımımıza koşanlar? İnançları, siyasi görüşleri neydi, önemli miydi sizce?
İşte “Bize ne oldu?” sorusu geldi depremden sonra aklıma. Aykut Enişte geçti gözümün önünden.
Biliyorsunuz, depremin hemen ardından kendini bilmez üç beş kişi sosyal medya hesaplarından, İzmir’le, İzmirlilerle ilgili abuk sabuk paylaşımlarda bulundu. Bu paylaşımları, buradan onlar gibi düşünenlerin ekmeğine yağ sürmemek için paylaşmayacağım.
Sizinle paylaşmak istediğim şey başka.
Oğlum Efe’yle Mavişehir’de, 7. kattaki evimizde yakalandık depreme. Film seyrediyorduk. Ben bi koltukta tavşan uykusundaydım.
Oğlumu kollarımın altına alıp orada tutmaya çalıştığımı hatırlıyorum bir tek. Saatler gibi geçen 15 saniyenin ardından kendimizi dışarı attık.
Depremin üzerinden daha 10-15 dakika geçti geçmedi, telefonum çaldı. Arayan, Hakkâri’de birlikte askerlik yaptığım arkadaşım, abim, asker deyimiyle dedem Cevdet İşbitirici’ydi. Direkt olarak girdi söze: “Fedai nasılsın, oğlun, eşin nasıl?”
“İyiyiz Abi, şükür bi sıkıntımız yok” dedim.
Sonra “Etrafına bi bak, yıkılan bi yer var mı, durum ne, söyle bana” deyince bi şeylerin ters gittiğini anladım.
“Abi, Bayraklı’dan bi iki bina yıkıldı diye sosyal medyada bi şeyler duydum, ama bilmiyorum” dedim.
“Biz en geç bir saate kadar İzmir’e yardıma geliyoruz, geçmiş olsun” dedi ve telefonu kapattı. Cevdet Abim, asker arkadaşım, halen Konya İtfaiye Daire Başkanı. Güzel İzmir’e yardım elini uzatan ilk illerinden biri Konya. Biliyorum ki, Türkiyemin dört bir yanından aynı dakikalarda, yardım için onlarca ekip çoktan yola çıkmıştı bile. Ve yine biliyorum ki, yardım gönderen, yardım için gelen hiç kimsenin İzmir’in, İzmirlinin hayat görüşü, yaşam biçimiyle ilgili bir düşüncesi yoktu. Onlar, İzmir’e, Malatya’ya, İstanbul’a, Diyarbakır’a, Trabzon’a, Edirne’ye, Hakkâri’ye gider gibi geldiler. Canla, başla, uykusuz bir canı enkazın altından çıkarabilmek için çalıştılar. Keşke olmasaydı bu felaket, keşke herkes sıcak yuvasında, çocuğuyla, eşiyle mutlu mesut yaşasaydı, düşmeselerdi yollara. Keşke!
Ama ne var ki oldu işte. Afetin ardından gördük ki, biz ayrılamayız. Biz böyle anlarda çok daha fazla kenetleniyoruz birbirimize. Memleketlerin önemi kalmıyor böyle zamanlarda. Bi anda ortaya Türkiye, Türkiyelilik ruhu çıkıveriyor.
Ve bu ruh hepimizin gıdası, enerjisi oluyor. Gök kubbe bi anda hepimizin evi oluveriyor. İzmir’de yaşadığımız afette de böyle oldu. Hepimiz bir olduk.
Aykut Enişte filmindeki “Bize nooldu, ne oldu bize?” sorusunun yanıtı, biz olduk, Türkiye olduk, oldu...
Allah bir daha böyle acılar yaşatmasın güzel İzmir’e, güzel ülkeme inşallah...