Çınardan Bayındır başka güzel!

12 Haziran 2020

Şunu bir kez daha anladım ki, zaman su gibi akıp gidiyor. Karantinadan sonra, yeni normal hayatımızın ilk gezmesini Güzel İzmir’in, güzel ilçelerinden Bayındır’a yaptık. Gerçi çok hızlı bir gezi oldu ama olsun, yeni normal hayatımıza çok iyi geldi.

En son bi Çiçek Festivali için sevgili kayınvalidem Serpil, kayınpederim Aydın babamla birlikte gitmişiz Bayındır’a. Kocca bi parkın çevresine doğru dağılan çiçekçiler, katmercilerin olduğu, rengârenk, mis kokulu bi gündü. Öyle aklımda kalmış. Önceki ziyaretlerimiz ise hep çiçek, ağaç fidanı almak içindi. Elbette şehrin içini de geziyorduk. Ama nedense bu son gidişimiz kadar gözüme güzel görünmedi hiçbi şey.

Pırıl pırıl sokaklar

Yine her zamanki gibi koca bir ‘hoş geldiniz’ takının altından girdik Bayındır’a. Şu meşhur Komiser Kolombo’nun San Francisco Sokakları dizisinde görünen, ama ardı olmayan, tatlı bir yokuştan, yeşillikler içinde çıkıyorsunuz Bayındır’ın merkezine... Hemen solda

Yazının Devamı

Yeni normal hayata ilk adım...

5 Haziran 2020

Üç ay sonra ilk kez bir restoranda yemek yedim. Açık söylemeliyim, biraz tedirgin oldum. Ama bi yerden başlamak lazım di mi?

Geçen Salı, karantina günlerinde pek özlediğim köfteyi yerinde yemek üzere evime de yakın olan Çiğli Atatürk Organize Sanayii’ndeki Köfteci Nadir Usta’ya gittim. Giderken, acaba henüz erken mi, şöyle bikaç hafta beklesem mi diye düşündüm. Ama oğlumla birlikte köftenin cazibesine kapılıp geri adım atmadan vardık bizim Köfteci Nadir Usta’ya.

Maskemiz ağzımızda, sosyal mesafe aklımızda, daldık dükkândan içeri. Her zamanki gibi, Nadir Usta’nın oğlu Hakan ızgarasının başından seslendi: “Fedai Abi hoş geldin, özledik be ya...” Aynı şekilde karşılık verdim Hakan’a. Özledik dedim, hem de çok özledik...

Ayaküstü, ızgaranın başında sohbet ettik biraz. “Abi, insanlar hem köfteyi hem de dışarıda olmayı çok özlemiş valla. E biz de çok özledik çalışmayı, köfte yapmayı, şöyle bi iki insan görmeyi...”

- Yeni normal

Yazının Devamı

Bir başka sarılacağız birbirimize

29 Mayıs 2020

Uzun zaman oldu şöyle bi yol yapmayalı. Bi restorana oturmayalı, bi dostla iki lafın belini kırmayalı uzun zaman oldu... Özledim, özledik be!

Tee Hakkâri’de ikinci kulede nöbet tutarken görmüştüm, kulenin kapısına şöyle yazmış bi asker, “Beklenen gün gelecekse eğer, çekilen çile kutsaldır.” Geldi mi beklediğimiz gün? Ne dersiniz?

Tamam, daha o birbirimize sarılacağımız gün, günler gelmedi belki, ama ucu göründü be, az daha sabır, gelecek o günler de...

Önceki gün fırladım çıktım evden. Aslında maksadım arabadan inmeden şöyle bi tur atıp dönmekti. Öyle olmadı, olamadı. Oysa eşime, yarım saate dönerim, demiştim. Yola çıkınca hepsini unuttum. Radyoda çalan müziğe bıraktım kendimi. Yürü len Fedo, yol nereye götürürse, dedim. Sürdüm arabayı.

Müzik sesi

Az gittim uz gittim, dere tepe düz gittim. Turgutlu sınırında, Manisa il sınırı tabelasını görünce jeton düştü bende. Yahu İzmir’e giriş de, çıkış da yasaak...

Hemen ilk sapaktan, il sınırlarını

Yazının Devamı

Sosyal mesafeli, deniz manzaralı kahve keyfi

22 Mayıs 2020

Bu aralar bi yazıya başlamak benim için gerçekten zor hale geldi. Çünkü gezip, görüp, deneyimleyip yazıyorum. Eh eskisi gibi gözemediğime göre, haliyle işler zorlaşıyor. Şimdi bu satırları yazarken aklıma geldi. Yahu arkadaş, bu sıkıntıyı çeken bi ben değilim ki, koskoca Ertuğrul Özkök bile Instagram’dan gözetleyip gördüklerini yazmaya başladı. Ben bu kadarcık daralmışım çok mu? Neyse ben geleyim sadede.

İsraf etmiyoruz

Haftalardır bi iki yer hariç burnumuzu çıkarmıyoruz dışarıya. Bu pandemi bugün azaldıysa, bizim de katkımız var yani. Kurallara neredeyse harfiyen uyma gayretindeyiz. Kesinlikle sosyal mesafeye dikkat ediyoruz, maskesiz asla sokağa çıkmıyoruz, sık sık ellerimizi dezenfektan ile temizliyoruz, evimize geldiğimizde ille ellerimizi sabunlu suyla yıkıyoruz. Yıkıyoruz ama asla su israf etmiyoruz! Özellikle sabunlamadan önce ellerimizi ıslatırken, lavabo yanında bulunan, eski bir pompalı sabun kabında bulunan suyu kullanıyoruz.

Bunlar çok özenle yaptıklarımız. Bi de asla özen gösterip yapamadığımız bir şey var ki, işte o

Yazının Devamı

Bu sene, neler yapamadık neler?!

15 Mayıs 2020

2020’ye Foça Kozbeyli’de yakın bir arkadaşımızın evinde, yine yakın dostlarımızla girdik. Masanın etrafında sabaha kadar gelişini kutladık yeni yılın. Sabahta buz gibi bir havaya uyandık. Derimizi ısıttık ısıtmasına ama 2020’nin içimizi soğutacağını bilemedik. Oysa ne hayallerimiz vardı 2020’ye dair…

Hayal kırıklığı

Mesela her mayıs ayının ilk cumartesi günü Bulgaristan’daki köyüme giderim. Sevgili kardeşim, çocukluk arkadaşım Ergün ve Sevgin her yıl köyümüz Ustanlar ahalisini köyde toplar. Hep birlikte yemek yeriz. Dünyanın dört bir yanından köylülerimiz gelmeye çalışır. Büyüklerimiz hasret giderirken, küçükler de birbirini tanırlar. Bu yılki organizasyona öyle bir hazırlamıştım ki kendimi, gidememek tam bir hayal kırıklığı oldu benim için. Mart ayında başlayan bu korona belasının mayıs ayında biteceğini sanmıştım. Hayalmiş, bunu anladım.

Mantar avı

Her yıl İzmir Çamdibi’nden mahalle arkadaşım Halim ile birlikte kuzugöbeği mantarı toplamaya gideriz. Açıkçası öyle çok fazla

Yazının Devamı

Hep birlikte şahanesiniz!

8 Mayıs 2020

Bahar geldi geçti, şöyle keyifle bi dışarıya çıkamadık, gezemedik. Bu gidişle de pek dilediğimiz gibi gezebileceğimiz kuşkulu. Yakın zamanda “normalleşme” başlayacak. Ama sakın her şeyin bir anda düzeleceği fikrine kapılıp gevşemeyelim. Şu anda sürdürdüğümüz disiplini hem kendi sağlığınız hem de çevrenizin sağlığı için sürdürün.

Bizler, birçoğumuz evimizden dışarı adım atmıyoruz da, birçok insanımız bizler evlerimizde kakalım diye üretmeye, çalışmaya devam ediyor. En başında da çiftçilerimiz. Onlar karantinanın başladığı ilk günden beri tarlalarında, ürünlerinin başında. Tüm olumsuzluklara rağmen hasatlarını yapıp bizlere ulaştırma gayretindeler. İşte bu gayrete destek veren, tabir yerindeyse, Hızır gibi yetişen bir grup kadından söz etmek istiyorum sizlere bu hafta.

Hızır gibi

Bildiğiniz gibi ülkemizde ve tüm dünyada hiçbir iş planlandığı gibi gitmedi. Birçok organizasyon iptal edildi. Bunlardan biri de Urla Enginar Festivali. İlk başladığı günden bu yana Urlalı çiftçiyi

Yazının Devamı

Bir ton buğday bir akıllı telefon etmiyor ama telefon da yenmiyor!

1 Mayıs 2020

Hayat ne garip! Siz neyi planlıyorsunuz, o size neler ediyor... Hani şöyle bi söz var ya, “Siz bir plan yaparsınız, ama kader bi köşeden size güler”... Çok doğru bence.

Atatürk Lisesi birinci sınıf öğrencisiyim. O yaz tatilde, İzmir’de bir otobüs firmasının emanet servisinde geçici bir iş buldum kendime. İki ay sonra sendikacılık yapıyorum diye işten kovuldum. Halbuki ‘sendika’ kelimesinin anlamını bile bilmiyordum.

Aslında olay şuydu. Çalıştığım firmanın ayrıca bir de kargo bölümü vardı. O servisin çalışanı Mehmet Abi, benden de sorumluydu. Yani ona bağlı çalışıyordum. Akşamları bazen onun arkadaşları gelirdi kargo servisine. Çay kahve içilir, muhabbet edilirdi. Bahsi geçen ‘sendika’ kelimesini o sohbetlerde duymuştum. Duymuştum da ne manaya geliyor anlayamamıştım.

İşte bu sohbetlerin birinde tanımıştım, şimdinin tarım konusunda Türkiye’nin en önde gelen gazetecilerinden sevgili Ali Ekber Yıldırım Abi’yi.

Şu hayata bakın ki, bugün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü. Ve ben yıllar sonra memleketimizin en

Yazının Devamı

Aslında bu bir yemek yazısı!

24 Nisan 2020

9 Nisan’da babam aradı. “Doğum günün kutlu olsun oğlum” dedi. Şaşırdım!

Tamam, benim iki doğum günüm var. Biri Mart, biri Şubat’ta! Ama 9 Nisan değil, bundan eminim. “Hayırdır baba, geçti benim doğum günüm” dedim.

“Olur mu oğlum, bugün bütün ailemizin doğum günü, bugün Bulgaristan’dan Türkiye’ye, anavatana geldiğimiz gün!”

Evet, haklıydı babam; ikinci doğum günümüzdü 9 Nisan. Eğer gelmeseydik anavatana, bugün hâlâ yolu olmayan bir köyde yaşam mücadelesi veriyorduk. Bambaşka bir kaderi yaşıyorduk. Oysa anavatana gelişimiz, yeni bir hayatın başlangıcı, doğum günümüzdü bi nevi.

Patatesin kıymeti

Sakın bu yazdıklarımdan geldiğim yerlerden, köyümden, Bulgaristan’dan şikâyet ediyorum gibi anlaşılmasın. Her zaman söylerim, Bulgaristan baba toprağı, Türkiye anavatan. Her ikisinden de vazgeçmem yani. O dönemin sıkıntılarından, baskılarından yılıp gelmiş annem babam anavatana. Yoksa yuvarlanıp gidiyormuşuz orada da.

Kolay olmamış elbet,

Yazının Devamı