Gece kulübünde canlı müzik hadisesi, bambaşka bir dünyadır. Öyle çok konserlere benzemez. Bir kere sahnede kim varsa daha samimi, daha rahat ve daha enerjiktir.
Öyle kasan koreografiler hiç sergilenmez. Değişik ve farklı bir şey yapmak için zorlama hiçbir şey göremezsiniz. Bu yüzden sanatçıların konser ve gece kulübü halleri birbirine hiç benzemez.
Kenan Doğulu, konserlerinde çok eğlendirir ama gece kulübündeki hali bambaşkadır mesela. Gece bitsin istemezsiniz. Ama nedense günümüzün starları gece kulüplerinde çıkmayı çok ‘avam’ buluyor. Sanıyorlar ki, ‘star’lıklarına gölge düşecek.
Uzun yıllar gece kulüplerinde sahneye çıkıp, şan-şöhret sahibi olunca ilk yaptıkları kulüpte çıkmayı bırakmak oluyor. Bunu da gururla “Artık gece kulüplerinde çıkmıyorum” diye söylerler. Nasıl bir ruh haliyse, gece kulübünde çıkınca şan ve şöhretlerine leke düşecek hissine kapılıyorlar.
Halbuki gece kulübünde çalmayan hiçbir şarkı hit olamıyor. Şarkılar gecelerde hayat buluyor. Hal böyleyken günümüz starlarının neden hâlâ gece kulüplerinden uzak durduğunu anlamak mümkün değil.
SELAMİ ŞAHİN EFSANESİ
Selami Şahin’den dinleyene dek, hangi şarkıların ona ait olduğundan bir haberdik. Meğer
Son birkaç yıldır otellerin içindeki mekanlar gündeme gelmeye başladı. Sofa Otel’in çatı katındaki Frankie, Nişantaşı’nın en lüks işletmelerinden biri oldu. Karaköy’deki Gradiva’nın üst katındaki Zelda Zonk son iki yıldır, şehrin en alternatif mekanı. Otellerdeki işletmeler popüler olmaya başladıkça, ünlü işletmeciler de otellere sıcak bakmaya başladı. İstanbul’da Sortie, Solomanje, Kalamata, Limoncello gibi birçok işletmenin sahibi olan Erol ve Varol Kaynar Kardeşler, şimdi de The Plaza Otel’in çatı katındaki restoran ve barı işletmek için anlaşmışlar.
Geçtiğimiz gün, otele uğradım. Eski İstanbul’dan Karadeniz’e kadar uzanan bir manzaraya sahip, şahane bir yer. Terasa çıktım; öyle bir tasarlanmış ki, gram rüzgar yok. Peki, nasıl bir yer olacak burası?
Şimdilik adı belli değil. Önümüzdeki hafta her şey netlik kazanır diye düşünüyorum. Cento Per Cento’nun ünlü şefi Maurizio Morelli, Londra’dan kalkmış gelmiş, yeni mönü için çalışıyor.
Varol Kaynar’dan öğrendiğime göre, burada deniz ürünleri ağırlıklı bir fine dining restoran açacaklarmış. Haftanın belirli günleri de sürpriz isimlerle canlı müzik performansları olacakmış.
Pazar günleriyse uzun kahvaltı
İçinde iri ufaklı birçok restoranı, kafeyi ve mağazayı bir araya toplayarak farklı bir mimari yapıda servis vermelerini sağlamak zor iş. Böyle bir işe kalkışmak demek birçok mekan sahibini belli bir yatırım yapmaya ikna etmek demek.
Bir hayalin peşinden onlarca yatırımcıyı sürükleyeceksin ki ortaya iyi bir iş çıksın. İzzet bunu ikinci kez başarıyor.
City’s’deki Mahalle’den sonra bu kez de Trump’da bir hayali gerçekleştirerek geçtiğimiz salı akşamı Cadde’yi gün yüzüne çıkardı.
Cadde’nin açılış gecesinde izdiham yaşandı. Sadece davetlilerin alındığı gecenin en dikkat çekici yanı Hürriyet gazetesinin tam kadro orada olmasıydı. Bu tür gecelerde görmeye hiç alışık olmadığımız Aydın Doğan bile açılış gecesine katıldı.
Mimar Gökhan Avcıoğlu Trump’ın terasında bambaşka bir yaşam alanı yaratmış durumda. Cadde’de, irili ufaklı birçok mekan hizmet veriyor. Nezih Kebap, Home Store, Ranchero, Kasap Döner, ilk dikkatimi çeken yerler oldu.
Açılış gecesinde herkesin merak ettiği konu, Cadde’nin iş yapıp yapamayacağıydı. Açılış gecesi bu soruyu cevaplamaktan sıkıldım. Aynı soru Mahalle için de sorulmuştu.
Mahalle, İzzet Çapa ayrılana kadar dolup taşmıştı.
Galata Kırım Kilisesi’ndeki fotoğraf sergisinin açılışına yüzlerce kişi akın etti. Peki nasıl oldu da kilisede bir fotoğraf sergisi açıldı?
Perşembe akşamı Galata’daki Kırım Anglikan Kilisesi’ndeydim. Sergi açılış kokteyllerini bünyem pek kaldırmıyor. Çünkü sergilenen eserlerden çok herkes sosyalleşmenin derdinde oluyor. Eserlere göz ucuyla şöyle bir bakılıyor. Ahali, kim var kim yok onun peşine düşüyor. Bir de ayrı bir sergi kitlesi var. Hiçbir açılışı kaçırmaz. Hedef sergi değil, yiyip içmektir. Sırf bu kitle yüzünden sergi açılışlarından uzak duruyorum. Uzunca bir dönem sergi düzenleyen biri olarak bu sanatsal faaliyetten kaçıyorum.
Sanatla ibadetin buluştuğu an
Murathan Özbek, ‘An’ı yakalamış. Öyle anlar bulmuş ki, bunu sergiye dönüştürmeye karar vermiş. Serginin açılışı kilisede yapıldı. İlk kez bir kilisede fotoğraf sergisine şahit oldum. Sanatla ibadetin buluştuğu ‘an’a şahit oldum.
Serginin sponsoru, işadamı Taha Altaylı. Sergi, İstanbul’dan sonra New York ve Moskova’ya gidecek.
Hemen bir sergi dedikodusu vereyim: Taha Altaylı, Böcek Yapım ile el sıkışmak üzereymiş.
Eskiden mekanların tanıtım yüzleri; mankenlerdi. Mekanların adını duyurmak için o kadar çok kullandılar ki mankenleri.... Hatta bir ara sadece mankenlerin işlettiği yer bile açıldı Anadolu yakasında.
Sonra mekan sahipleri baktılar; mankenleri mekan yüzü yaparak sadece bir süreliğine isimleri gündemde kalıyor.
Son 15 yılda, böyle bir tanıtım benimseyen hiçbir mekan ayakta kalamadı.
Bıçak sırtı bir denge var mekan ve ünlüler arasında. Öyle çok reklam kokan hareketler yapmayacaksın. Ne olursa olsun, mekanın içinden fotoğraf vermeyeceksin! Verirsen ciddi bir güvensizlik yaratırsın. Bırakın ünlü isimleri, kimse gitmez artık oraya.
Nişantaşı’ndaki Limonata’nın üst katında İzzet Çapa’nın tüm ekibi, annesi ve kardeşleri toplanmış sürpriz parti için Çapa’yı bekliyorlar. Ekipteki herkes yıllardır sürpriz doğum günü yapmak için çok deneme yapmışlar, nedense hepsinde başarısız olmuşlar. Bu yıl devreye Fatih Altaylı girmiş. İkili, Limonata’ya giriş yapınca kıyamet koptu. Gözleri dolan Çapa, doğum günü pastasını bile zar zor üfledi.
Eğlence hayatının dahi adamına doğum günü partisinde Ayşe Özyılmazel, mini bir konser verdi. Zaman zaman çalışanlar patronlarına böyle sürprizler yaparlar. Ama bu sürprizler her zaman doğallıktan uzaktır; sevimli gözükmek için yapılır. Çapa’nın ekibi öylesi bir parti düzenlemiş ki, tüm ailesini de davet etmişler. Çapa’ya sevimli gözükmenin aksine tüm ekip gerçekten aile olmuş. Ne mutlu İzzet Çapa’ya, şahane bir ekiple beraber çalışıyor.
YILLARDIR TÜM AiLE AYNI SAHNEDE
Dün gece soluğu Arnavutköy’deki Neşe Taverna’da aldık. Neşe, 1969 yılından bu yana ayakta kalan tek Rum tavernası. Bildiğimiz Neşe olmuş, Neşemore. Vardır bir bildikleri diyelim.
Neşe’de yemekler şahane, hele bir köfte yapmışlar ki, masadaki herkes parmaklarını yedi.
Nişantaşı’nda son 10 gündür her gece bir yılbaşı gecesi yaşanıyordu. Yılbaşı günü ilginç bir deneyim yaşamak için Abdi İpekçi Caddesi’ndeki The House Hotel’e yerleştim.
Öğlen itibariyle artık olay mahalinin tam merkezindeyim. Herkesi tepeden kesebiliyorum. Cadde yeni moduna öğlen girmeye başladı. Hava kararana kadarki topluluk ise süperdi.
Akşama kadar Nişantaşı’nda turladık.
Salomanje’de akşamüzeri keyfi yaptık. O saatlerde Nişantaşı’nın keyfine diyecek yoktu, bunu ilerleyen saatlerde anladım. Meğer akşamüzeri Nişantaşı’nda bulunan kitle bambaşkaymış. Gece resmen yer değiştirmişler.
Ortalıkta hiç ünlü isim yoktu
İstanbul’un en ünlü semtinde hiçbir ünlüye denk gelmedim diyebilirim. Hatta bir ara magazin muhabiri arkadaşlarıma sordum, aynı cevabı aldım: “Bu yılbaşı ünlü yok!”
Böylesi eğlenceli bir mevzuya tepeden bakmak, tribünde locadan maç izlemek gibi duygu yarattı. Odaya yemek söyledik... Camı bir açtık mı tamam işte, hem eğlencenin göbeğindeyiz, hem de o kalabalığın dışındayız.
Ülkenin gündemi çok ama çok hareketli, peki özel gündemimizde durum nedir? Salı gecesi yepyeni bir yıla gireceğiz. Bugünlerde herkes salı gecesi ne yapacağını konuşuyor. Buyrun şöyle bir bakalım yılbaşı gecesine...
Yeni yıla hafta içinde gireceğiz, iş güç var, akşama kadar çalışılacak. Birçoğumuz yeni yıla evde, televizyonun başında girecek ama öyle tek başına değil, eş dostla birlikte.... Ultra gereksiz bir sürü yemek masada olacak, fena halde yenilecek ve içilecek. Gülünecek, eğlenilecek, şarkılar söylenecek. Yeni yılı dışarıda karşılayacaklar çoktan kararlarını verdi, kaporalar yatırıldı, rezervasyonlar yapıldı.
EVDE YENİ YIL KUTLAYACAKLARIN OLMAZSA OLMAZLARI
* İllaki birkaç meze yapılacak, hatta o gün eve gidilirken mutlaka bir meze evine uğrayıp iş abartılacak.
* ”Tombala oynarız belki” denilecek ve alınacak. Gecenin bir vakti kesin tombala oynanacak.
* Kırmızı donun uğruna inanılacak, birçoğu kırmızı don alacak.
* Hiç yenilmediği kadar çerez yenecek. Sonra masadan jet hızıyla çerezler kaldırılacak.