Biz dedik ki, “olimpiyata hazırız”... “Kralını yaparız”. Fişek gibi gençlik, iki kıtaya köprü şehir, tarih, kültür, medeniyet...
İmkanlarımız da var hani!
Cevap geldi Bounes Aires’ten:
“henüz değil”!
Hangisi doğru peki?..
***
Hakkımız mı yendi, Tokyo daha mı hevesliydi?
Brezilya şansımızı hesaplayabilmek için yüksek matematik lisansına sahip olmak gereken şu anda Milli Takım haber oluyorsa, bir numaralı sebep Fatih Terim’dir...
İyi ki, göreve geldi.
İyi ki, göreve gelirken şartlar zorlandı.
İyi ki, Galatasaray kızdı.
İyi ki, kalacak mı dönecek mi belirsizlikleri var.
Yoksa, şu koşullarda “tek sütundur” Milli Takım haberlerinin değeri.
***
Bu sefer de olimpiyatı alamazsak, korkarım “Yılmaz Vural’ın Fenerbahçe teknik direktörlüğü sevdasına” dönecek olay!..
Her daim olimpiyat peşinde.
Çalış, çabala, yırtın...
Her daim “refüze”.
***
Valla, kendi kendimize gelin güvey olup, “otodolduruş”a mı geliyoruz, yoksa olimpiyat havucu ile İstanbul’u imar mı ediyoruz bilemiyorum.
Ama Buenos Aires’de kaybedersek, piyasaya olimpiyat peşindeki İstanbul fıkraları bile çıkar; onu biliyorum.
Fenerbahçe yöneticileri Mosturoğlu ve Aytöre’nin “belge servis ettiği” basın mensupları arasında ben de varım!..
Acaba ajan mıyım?
Sayın Mehmet Ali Aydınlar’a karşı bir komplo içinde olabilir miyim?..
Gidin işinize be kardeşim...
Habere gidip haber olmak bu işte!
Görüyor musunuz Fenerbahçe’nin ne kadar tehlikeli bir cumhuriyet olduğunu?
***
Başlıkta biraz abartı var tabi... Ama altını çizmek istediğim için “abartma hakkımı” kullandım; alıştığımız gibi full değildi Şükrü Saracoğlu Stadı.
Oysa Fenerbahçe ligin ilk haftasını yok saymış, ikinci hafta “futbolsuz galibiyet” ile başlangıç yapmış ve iş gelip geçen sezon da “toparlanma maçı” olan Sivasspor karşılaşmasına dayanmıştı.
Yani “eğlence” kaçınılmazdı...
Ya oynanan futbolla eğlenilecekti... Ya da futbol oynayamayanlarla/oynatamayanla/oynatamayanı alanla.
Kızana da sevene de ekmek vardı.
Küstüler mi, bıktılar mı, kızdılar mı bilinmez... Ama gelmeyen kaçırdı Fenerbahçe’nin futbollu/skorlu gecesini.
Gerçekten ilkti, kanatları çalışırken hücum pres yapan ve bu arada duran toptan bile gol bulan bir Fenerbahçe.
“CAS kararından sonra yapmamız gereken nedir” emin değilim ama neler “yapmamamız” gerektiğini adım gibi biliyorum.
Çünkü, yaptıklarımız yapacaklarımızın garantisidir!.. Ve 3 Temmuz süreci ile kriz yönetemediğimiz ortaya çıkmış, yetmemiş; topluma nefret tohumları ekilmiştir.
Genç nüfus Gezi Parkı olaylarıyla birbirini anlamaya başlayıp dayanışmanın dayanılmaz tadını hissetmeseydi, bugün “futbol cinayetleri” istatistikleriyle konuşuyorduk emin olun.
***
Hukuk süreci tamamlanmadan birbirine sokulan bu halka, somut cezalar üzerinden neler empoze edileceğini düşünmek bile istemiyorum.
***
UEFA’nın verip CAS’ın onayladığı ceza ile işin bitmeyeceği malum.
Futbolun en tatsız şekli, “beklenenin” sürprizsiz/dirençsiz tereyağından kıl çekme kolaylığında gerçekleşmesi...
Hele bizimki gibi “beklenen” aynı zamanda “korkulan” anlamına geliyorsa.
Çile yani. Azap.
Hayal bitti...
Anadolu’da 3, Ada’da 2...
Arsenal’e bedava dersler ve işi sıkı tutmadığı için çok mersi!
***
Artık iyice anlaşıldı ki, futbolun mücadelesi, temposu, güzellikleri ve pozitif öyküleri karşısında apışıp kalıyoruz biz!..
Nutkumuz tutuluyor.
Basiretimiz bağlanıyor...
Tabi, “basiretimiz” varsa!
***
Sezonun ilk, “futbolsuz futbol ekranı devrinin” son örneği; Bursaspor-Galatasaray maçı...
Nasıldı?