Yeryüzünde sadece bir kişinin tahmin edebildiği Brezilya hezimetinin ki, belgesi İngiltere’deki bahis şirketinde duran makbuzdur ve bozuk paralar karşılığı sahibine küçük bir servet kazandırmıştır- teknik, taktik nedenlerini geçin...
Kimin umrunda Scolari’nin istikbali...
Neymar’a geçmiş olsun ama onun da kapı gibi sigortası var.
Brezilya’nın küresel futbolcu ihracatı düşerse, yerini başka bir ülke doldurur merak etmeyin.
Skoru, Brezilya’yı, hatta futbolu atlayın, yaşanan durumun altını çizdiği yeni dünya gerçeğine gelin.
Sosyopolitik sonuçlara!
***
“Devlet gibi kadın” derler ya... İşte öyle biriydi. Zengindi, başarılıydı, güzeldi.
Milyonların gönlündeydi.
Bir yakışıklıya gönül verdi, evlendi.
Değse, daha dünyaları sererdi ayaklarına. Lakin, “zarf” iyi ama “mazruf” kötüydü adamda. Masraf ile adamın denkleşmediğini anlayınca boşanmak istedi.
Mesleği gereği biraz “yolluk” talep etti jigolo.
İster, adettendir.
Ve böyle durumlarda el altından verilir diş kirası. Hovardalık bütçesine o da dahildir.
Brüksel’deki hipermarketten alışveriş eder gibi... Sayın Ünal Aysal Alman istiyordu, Anglosakson’a genişletti, Hollandalı ihtimali doğdu, İtalyan buldu!..
Neyse, “milliyetçilik” yok... Cesare Prandelli hayırlı ve uğurlu olsun Galatasaray’a.
Meziyetleri belli.
Allah var, iyi hoca.
Benim bu konuda bir tek merakım olabilir; onu da Senyor Prandelli değil, patronu Sayın Ünal Aysal giderebilir:
Neden illa ki yabancı?
Trabzonspor’u bir yere kadar anlarım... Fenerbahçe’yi mahvedecek her karar ona yarar! Futbol aleminde de “utanma pazar mideyi bozar” genişliği geçerliyse; şikayet, aşağılama, kuyu kazma, aslında ayıp sayılsa da normal sınırlarında. Koskoca Hükümet’in bile “kandırılmışız” dediği devlet içine çöreklenip kafasına göre davalar üreten ve insanları hapse tıkan yapılanma, “gerçekten Fenerbahçe’ye de bir kumpas kurmuş olabilir mi” diye hiç sormuyorlar ama olsun... Hiç olmazsa “kupa” gibi somut bir gerekçesi var Trabzonspor’un. Ayrıca uzak olduğu İstanbul’un nimetlerinden yararlanamadığını düşünen, sürekli kazıklandığını zanneden bir camia. Mizaç da uygun ya...
Biraz tahrik, biraz teşvik yetiyor seferberlik ilanına. Peki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası neyin nesi?..
Gençliğin % 57,4’ünü yaşıtları, hemen hepsini büyükleri marifetiyle şiddetle tanıştıran “Toplumsal şiddet eğilimimizin” sportif tezahürü mü? Çıtası yükseltilip “rezalete” kadar dayandırılmış rekabet mi? Paylaşılamayan futbol rantı mı? Yöneticilerin gırtlağımıza dayadığı demode ve çok tehlikeli “düşman yaratıp kenetlenme devşirme” taneli temcit pilavı mı? Ne? Ve nereye kadar? Güya tatildeyiz... “İlla ki futbol”
Futbolun fıtratındaki “hatalar” üzerine verilen kararların ve yapılan yorumların tümünü “komplo bavuluna” tıkan ve her istasyonda açıp çığlık çığlığa sergileyen “fanatizm yolcuları”, bıkmadan usanmadan hakemi, federasyonu, basın mensubunu “taraflı” davranmakla suçlayabilir...
Hatta bu tespitlerin bazıları “doğru” bile olabilir! Ama adalet treninin futbol vagonundaki ağır cezalık bir dava ve mahkeme kararları hakkında “yargıç Fenerbahçeli” demek ne oluyor Allah aşkına?
Pes...
Buraya kadar mı geldik?
***
Bu mantıkla; 3 Temmuz’un savcı ve yargıçları ya Trabzonsporluydu ya da en adil meslek mensubu!
Hangisi, seçiniz sayın Hacıosmanoğlu?
Şike hükümlülerinin yeniden yargılanma kararı ve infazın durdurulması, neresinden baksanız tarihi bir olaydır.
Hangi takımdan olursanız olun fark etmez. Hatta futbolla alakanız yoksa bile...
TC vatandaşıysanız yeter.
Size de bayramdır.
***
Neden?..
Başta Aziz Yıldırım olmak üzere birkaç futbol adamının yeniden hapse girme ihtimali sona erdiği için mi?
Ergin Ataman diyor ki, “Milli Takım hocasına böyle davranılır mı”!.. Tabi ki hayır.
Lakin, Milli Takım hocası o milli takımı oluşturan unsurların -en az taraf olduğu kadar- büyük bir kısmını karşısına alır mı?
Rezaletle sonuçlanan Galatasaray-Fenerbahçe basketbol final serisinin “başrollerinden biri” de Sarı-Kırmızıların (ve Ay-Yıldızların) koçu Ataman’ındır maalesef.
***
Lafı dolandırmadan yazayım:
Bir teknik direktör ülke vitrinindeki büyük finalde kişisel şovunu yapmak, karizmasına karizma katmak da isteyebilir, ufak tefek sivrilikleriyle takımına avantaj sağlamayı da planlayabilir...
Piri, üstadı, Fatih Terim’dir.
Mahalledeki başıboş köpeklerin bile ürktüğü, akranlarına kök söktüren, apartman yöneticisinden sayaç okuyucusuna kadar herkese yaka silktiren şımarık/egoist/didişken “kardeşlerden” bir tanesi, paylaşamadıkları salıncağı bahane edip kendini balkondan aşağı atmış gibi!..
Olayın vahametini kavrayacağına “kardeşinden kurtulup malın hepsine sahip olma kolaylığına” şaşmakta diğeri.
“Oh salıncak benim”!
Bir de mısır tarlası olsa, tam Stephen King öyküsü.
***
Şeytan çekiçleri zaten birbirlerini de hiç sevmezlerdi...
Atlayan bir not bırakmış ki, kendine kıydıktan sonra geride kalanlar da cehennem azabından kurtulamasın, en başta kardeşi yansın: