Enseyi karartmayın... Şu anda her şey Fatih Terim’in “kontrolü” altında.
Hatta İzlanda skandalı bile “bilinçli” olmasa da “kontrollüydü” bence!
“B” planı çerçevesinde!..
Bakın guruptaki sıralamaya...
Hollanda’yı azimle takip ediyoruz, Yapışmışız... Hemen altında yer alıyoruz!
Biz Hollanda’yı kerteriz almışız; o nereye biz oraya.
* * *
Düdük çalana kadar kimse aklına bile getirmiyordu ama İzlanda yenilgisinin en azından Fatih Terim için hesap kitap dahilinde olduğu, benim hüsnü kuruntum değil; adım gibi biliyorum.
ÜNAL AYSAL
Sayın Aysal, başkan seçildiğinde tek duygu hakimdi bende:
“Sevinç”!..
Kimileri “dezavantaj” gibi göstermeye çalışsa da Başkan aslanlar gibi “Avrupalıydı” ve Avrupalı deyince gözünün önüne aristokrasi, şövalyeler, hanedanlar gelen sıradan Türk vatandaşı olarak iftihar etmiştim, “işte budur” demiştim.
Galatasaray özelinde öyle bir duruş sergileyecekti ki, rahmetli Özhan Canaydın’ı geride bırakarak futbolumuzun saygınlığını çekip alacaktı düştüğü alaturkalıktan diye ummuştum.
Akıl, dirayet, saygınlık Galatasaray’dan başlayarak yeniden yükselecekti.
Futbolun “hint horozları” bırakın kavgayı, tartışamayacaktı bile onunla.
Kocaman kocaman kulüplerimizin küçücük hesapları ve ciğerine işlemiş popülist tutumları yüzünden tribün olaylarına, meşaleye, sahaya atılanlara kesilen ceza, sadece toplumu germeğe yarıyor; üç kuruşluk caydırıcılığı bile kalmıyor.
Son örneği Galatasaray.
Biz bilmiyor muyuz, bir kulübün formasını giymiş adamların yaptığı edepsizlikler için asırlık camianın para cezası ödemesinde veya sahasının kapanmasında yürek sızlatan bir yön olduğunu?
Federasyon bilmiyor mu?
Hukuk bilmiyor mu?
Ama yapanlar, yapmayanlar kadar kalabalıksa, tek tek yakalamak (şimdilik) mümkün olmuyorsa ve kocaman kocaman harflerle yazılmış kurallar orada öylece duruyorsa, şüpheliler ile biricik bağlantı olan kulüplerine ceza geliyor ki, belki kulüplerini gerçekten seven adamlardır ve bir daha yapmaya vicdanları el vermez.
Kulüplerine göbekten bağlıysalar, kulakları çekilir...
Hadise, “magazinel” deyip küçümsemek mümkün... Lakin magazin, hayatın gerçeklerini gerçeküstü boyuttan cımbızlar. Dikkatli bakınca, Fatih Terim’in “sürpriz” pastaya “sürpriz” tepkisinde futbol geleceğimizin acı/tatlı ipuçları var!
Evet... Sevgili kardeşim Fatih Kuşçu, Terim’in önüne mumu üstünde bir çilekli pasta koyuyor maç sonu canlı yayın röportajında...
Hoca, mumları üfleyip bir lokma da ağzına atsa ne olur?
Hem Danimarka’da hem de Türkiye’de keyifler yerinde zaten...
Danimarka’yı son yendiğimizde doğan bebekler, askerliğini bitirmiş dönmüş ve belki de kucaklarında kendi bebekleriyle seyretmişler Danimarka galibiyetini.
Yine de saliseler içinde zihinsel analizini yapıp “hayır” diyor Terim, “Böyle şeylerden hoşlanmıyorum”!
Refleks gibi.
Yaşamı boyunca yorumcusundan yöneticisine, topçusundan hocasına her türlü futbol mesleğini ve adına taraftar denilen dev organizmayı ilk ve tek şart olarak saygıya, sevgiye, ahlaka davet etmiş bir yazar olarak, Türkiye Futbol Federasyonu’nun ateşlediği etik devrime “hayır” deme şansım var mı benim?
Asla...
“Süleyman Seba sezonu” yakıştırması, niyeti ve muhtemel eylemleri altında buzağı arama ihtimalim?
Mümkün değil...
Düşünmem bile.
Sadece desteklerim. Uygulamada hata gördüğümde söylerim o kadar... O da “başarılsın” diye.
Sırasıyla, bu ülkeyi, futbolu, kulübünü, ailesini ve kendisini seven herkesin de aynı şeyi yapmasını dilerim. Lakin emin değilim!
***
Skor yanıltmasın; maçın en zarif hareketi de, en vahim haberi de daha hakem başlama düdüğünü çalmadandı emin olun.
Birincisi, “ne oluyor bu seyirciye” endişesi...
Evet, tüm bahaneler, cezalar bir yana; nerede bu seyirci?
Hadi diğer büyükler evinde değildi dedik... Bursa seyircisi Galatasaray’dan daha önemli bir rakip bekliyordu, Mersin taraftarı Beşiktaş’a yeteri kadar motive olamıyordu!..
Barcelona, Manchester United falan gelecek ki dolduracak tribünleri!
Peki Fenerbahçe evinde. Sezonun ilk maçı. Merak, şölen, hasret bir arada. Karşısında Avrupa’da dişe diş mücadele etmiş dişli bir takım ki bir yandan dişine uygun... Kale arkalarını da çıkardım. Kalan her yere yığılacak değil mi Fenerbahçeli?
Ne gezer...
“Yaptıklarımız, yapacaklarımızın garantisidir” kelamı, sadece hamasi nutuklarda alkış alma veya konu değiştirme cümlesi değildir.
Övünme de vardır içinde, ümit de...
Daha doğrusu taraftarlara müjde, rakiplere gözdağı.
İster “ne mutlu” deyin, ister “maalesef”; inadına doğrudur bu cümle!
Başka neyi referans alacağız zaten?
Hiçbirimizde geleceği bilme yeteneği olmadığına göre, kimin ne yapacağını sadece yaptıklarından yola çıkarak kestirebiliriz ve büyük ihtimalle yanılmayız.
***
Henüz TFF Süper Kupa oynanmadan ortaya çıktı ki, hem Fenerbahçe hem de Galatasaray takımındaki futbolcuların en az yarısı derhal kapı dışarı edilmelidir!..
Takım kaptanları Selçuk ve Emre, rütbeleri sökülerek A2 takımına sürülmeli, mümkünse ibret-i alem için futbol hayatları bitirilmeli ve kulüp tarihinden izleri silinmelidir.
Fenerbahçe Teknik Direktörü İsmail Kartal ve Galatasaray hocası Cesare Prandelli’ye gelince...
Onlara tek kelime yeter:
“Kovuldunuz”!
Çünkü söz konusu “futbol işçileri” ekmek yedikleri yere, daha doğrusu ekmek yedikleri patronlarına ihanet etmişler ve yöneticileri Süper Kupa’dan “süper maraza” çıkarmaya uğraşırken sanki kulüp çıkarlarını/politikasını/üslubunu onlardan daha iyi bilirmiş gibi, sportmenlikten, barıştan, saygıdan, çocuktan, Soma’dan bahsederek çizmeyi aşmışlardır!
Ne sanıyor bunlar kendilerini?