İki kulüp arasında aylardır devam eden gerilime rağmen, sahada hem Fenerbahçe’nin, hem de Trabzonspor’un sadece futbol oynamak istemeleri hakikaten alkışa değerdi. Dışarıya kulaklarını kapadılar, her türlü kışkırtmaya, tahrike rağmen sadece işlerini yaptılar. Kısacası dağ fare doğurdu. İyi de oldu. Fenerbahçe daha ağır basan taraftı. Her zamanki gibi kontrollü oyunun dışına çıkmadı. Trabzonspor’un her iki kanadı kusursuz kapatması, rakibini sürekli dar alana sıkıştırması sonucu beklentilerin aksine temposu düşük bir ilk yarı izledik. Mehmet Topuz’un duran toptan gelen golü Fenerbahçe’yi rahatlattı, ancak Trabzonspor’un planları aynı kaldı. Bırakın şampiyonluk şansını, play-off’u bile bir yenilgiyle tehlikeye atacak olan bordo-mavili ekip son 15 dakika hariç riske girmekten kaçındı. İkinci yarı 10 kişi kalan rakip karşısında santrfor çıkarıp orta sahaya takviye yapan Teknik Direktör Kocaman’ın bu hamlesinin ise tek bir karşılığı vardı; takımına güvenmemek. Galiba Bursaspor karşısındaki futbola Kocaman da inanmamış ki, böyle bir atmosferde takımı coşturmak yerine skoru korumayı tercih etti...
Bazı yenilgilerde hayır vardır... Galatasaray karşısında son yılların en dramatik maçını oynayan Fenerbahçeli futbolcular ve Teknik Direktör Aykut Kocaman belli ki o kadar mahcup olmuşlar ki, beş gün içinde üç aylık yol (!) kat ettiler. Tabii ki bunda inatların bir kenara bırakılıp Serdar Kesimal, Semih Şentürk ve Stoch’un ilk 11’de mücadele etmelerinin rolü büyüktü. Omurga tekrar oturmuştu. Fenerbahçe daha ilk dakikadan itibaren tatlı-sert mücadelesi ile sahanın her yerinde çoğalıyor, yardımlaşıyor ve sorumluluk alarak takımca dik duruyordu. Kazanma arzusu ve kararlılık sayısız pozisyonun üretilmesini sağladı. Aslında maç ilk yarıda kopardı ancak biraz şanssızlık, biraz beceriksizlik Bursa’nın son 15 dakikaya kadar oyunun içinde bıraktı. Fenerbahçe dün sadece üç puan almadı, Gökhan Gönül’ü, Stoch’u, Serdar Kesimal’ı ve en önemlisi onurunu kazandı. Bunca sıkıntıya rağmen “Ben hâlâ ayaktayım” diyen Fenerbahçe kaygıdan coşkuya dönüş yaptı. Son bir cümle yine Kocaman için... Bienvenu konusunda bu kadar sabırları zorlaması hem taraftara, hem de kendi kariyerine artık ters kaçıyor...
Nasıl anlatsak, nereden başlasak acaba? Son yıllarda bu kadar isteksiz, bu kadar gönülsüz, bu kadar gayretsiz bir Fenerbahçe izlememiştik... Hele ki bir derbide... Sahada her türlü abukluğu ve yanlışı yapan bir takımın zaten kazanmasını bekleyemezsiniz. Savunmada dağınık, orta alanda hem de Selçuk-Cristian-Emre üçlüsüne rağmen böylesine yetersiz, hücumda neredeyse sıfır bir Fenerbahçe, kusursuz bir futbol ortaya koyan Galatasaray’dan ucuz kurtulduğu için yatıp kalkıp dua etmeli.
Aslında lafı hiç uzatmaya gerek yok, bu yenilginin tek sorumlusu Aykut Kocaman’dır... Haftalardır taktik açıdan fazla bir şey üretemeyen Kocaman’ın yanlışları bu sonucu hazırladı. Bienvenu ile derbi kazanmaya çalışmak, ilk 10 dakika gardı düşen takımını ayağa kaldırabilmek adına hiçbir hamle yapamamak, adeta kaderine razı olmak Fenerbahçe adına yenilgiden daha düşündürücü. Bir de Bilica meselesi var; Bir futbolcunun biraz camiasına, tribüne, arkadaşlarının emeğine saygısı, profesyonelce aldığının karşılığını vermesi gerek. Bilica, Fenerbahçe’nin ruhununa asla uymuyor, ancak doksan dakika sahada kalmayı başarabiliyor. Ne acı değil mi!
Fenerbahçe bu sıkıntılı günlerinde o kadar güzel bir rakip buldu ki karşısında... Ankaragücü kazanmaya çok inanmış olmalı, ofansif oyuncular, defansif oyunculardan neredeyse daha fazlaydı. Yoksa bu futbolla değil dört gol atmak bir puan bile büyük başarı olurdu Fenerbahçe adına... Sakın dört gol atan takım da eleştirilir mi demeyin... Bu takım yaşadığı ağır travma sonrası oyun kişiliğini giderek kaybediyor... Savunma anlayışı giderek kayboluyor... Her rakip en az 3-4 net pozisyon yakalamadan maç bitirmiyor... Futbolun en basit kuralı olan hücumda derinlik kavramı yok gibi. Elle tutulur, organize bir atak mumla arandı... Alex de hızla geri gidiyor... Çünkü partnerleri ona ayak uyduramıyor. Uzak menzilli üç nefis şut Fenerbahçe’yi dün sahada galip taraf yaptı, tersi bir sonuç da sürpriz sayılmazdı. Aykut Kocaman’ın Bienvenu’yu doksan dakika sahada tutması gerçekten şaşırtıcı. Hele Özer ısrarı tam bir kontenjan hatırı... Kocaman dün “çift joker” çekerek günü kurtardı. Derbilerin havası farklıdır ancak bu organizasyonluk ve şaşkınlık Arena’da baş ağrıtır...
Aykut Kocaman göreve ilk geldiğinde teknik becerinin yanına hızlı düşünen ve hızlı oynayan bir oyun anlayışını ekleyeceğini söylemişti. Süratli, göze hoş gelen bir futbolun sözünü vermişti. Geçen yıl şampiyonluğun kazanıldığı o müthiş seri dahil Fenerbahçe o çizgiye hiç ulaşamadı. Hep teknik beceri ile kazandı, vitesi 2’den yukarıya atamadı. Gençlerbirliği deplasmanı da geçtiğimiz 11 haftanın bir kopyasıydı. Topa daha fazla sahip olan ancak tek bir pozisyon yakalayamayan Fenerbahçe’de Kocaman’ın tercihleri bu senaryoyu hazırlayan en önemli faktördü. Bu takımın hızını artıracak iki adam var; Stoch ve Dia... Biri sakat, diğeri kulübede... Fenerbahçe taraftarını dün gece heyecanlandıran tüm pozisyonlar son beş dakikada yaşandı. O da Stoch girdikten sonra... Bienvenu’yu 80 dakikada sahada tutan, hatta bir ara sağ kanatta oynatmaya çalışan, hâlâ Özer’den medet uman Kocaman’ın terazisi her geçen gün biraz daha şaşıyor. Fenerbahçe ileri gideceğine 60’lı yılların futboluna dönüyor...
Evet Fenerbahçe’de malzeme kötü ama bu lezzetsizliğin tek nedeni Aykut Kocaman... Çünkü aşçı çok formsuz... Büyük bir çaresizlik içinde seyrediyor olup biteni... Oyuncularından önce kendisi futbola küsmüş gibi... Onun bu ruh hali herkese sinmiş... Hoca takımını bir türlü ateşleyemiyor, kendi hünerini işin içine katamıyor. Ya taraftar, ya hakem hataları zaman zaman oyuncuların iştahını geri getiriyor, hepsi o kadar. Bir takımı ayakta tutan orta sahasının kalitesi, yeteneği, direncidir... Orta sahan ne kadar güçlüyse o kadar etkilisindir... Ama haftalardır yerinde sayan, geriye attığı paslar, hücuma verilen destekten daha çok olan bir orta saha ile oynuyor Fenerbahçe... Ne Cristian, ne Emre, ne Mehmet Topuz rakibi sindirecek hamleleri, zeka ve yaratıcılığı gösteremiyor. Oyunu hızlandırmak bir yana, fren oluyorlar. Caner istekli ama onunla maç kazanmak sayısalı tutturma ile aynı oranda... Ya çıkarsa... Gökhan taç kullanıyor topu almak isteyen yok... 10 kişi kalan bir rakibe karşı bile bu kadar mahkum oynamak, üretkenlikten uzak olmak, seyirciyi uyutmak “onurumuz için savaşıyoruz” diyen bir ekibe yakışmıyor... Bunu düzeltecek isim de başkomutan...
Teknik Direktör Aykut Kocaman göreve geldiği günden bu yana Fenerbahçe’yi Alex’siz de oynatmanın formülünü aradı, durdu. Hatta kaptanıyla bir ara kanlı-bıçaklı oldu. Ancak bu takımda ne yazık ki Alex alternatifsiz... Onun yedeği yok. Fenerbahçe uzun yıllardır kötü oynadığı maçları iki şekilde kurtarıyordu. Ya Alex, ya da duran top kozu tüm kararlıkları aydınlığa çevirmeye yetiyordu. Bu sezon ölü top becerisi sıfıra indi, Sivas’ta Alex de olmayınca bu ligin en sıradan takımı ortaya çıktı. Alexsiz kalan futbolcuların yolda ana-babasını kaybeden çocuklardan farkı yoktu. Korku ve panik içinde sağa sola koşuşturmaktan başka bir şey düşünemediler. Semih, Fenerbahçe’de ilk 11’de kesinlikle oynamaz. Ancak Bienvenu’nün yedeği hiç olmaz. Bu takımda gol krallıkları yaşayan, Türkiye’nin sayılı santrforlarından biri olan Aykut Kocaman’ın, Bienvenu inadını bir an önce bırakması gerek. Kamerunluyu kazanacağım derken, hem kendi, hem takımı kaybediyor.
Hakem Aytekin Durmaz aslında oyunun başında Alex’i atarak Fenerbahçe’yi daha fazla ateşledi. Son haftalarda temposu giderek aşağıya düşen Fenerbahçe’nin “savaşçı ruhu” geri geldi. Bir anda sakin ama mücadele gücü üst düzeyde bir takım izledik. Böyle maçları kazanmak için performansınızı ikiye katlamanız, kendinizden ekstra bir şeyler ortaya koymanız gerekir. Caner’i, Mehmet Topuz’u, Yobo’su, Cristian’ı, hatta son haftalarda çokca eleştirilen Gökhan Gönül’ü bunu fazlasıyla yaptı. Diğerleri mi, onlar da Karabük’ün direncini kırmak için var güçleriyle çalıştı. Uğur Boral, Fenerbahçe Dergisi’nin son sayısında verdiği röportajda, “Biz artık sahaya sadece maç kazanmaya değil, onurumuz ve gururumuzu da kazanmaya çıkıyoruz” demişti. Fenerbahçeli oyuncular dün bunu fazlasıyla başardı. Bu kadar kötü bir günü, düğüne çevirerek gerçek bir takım olduklarını kanıtladılar. Kısacası üç puandan çok daha fazlasını kazandılar.