Fenerbahçeli oyuncuların bu sıkıntılı süreçte zaman zaman kötü oynamaya hakları var. Ancak bu kadar gamsız, vurdumduymaz ve disiplinsiz olursanız utanılacak durumlara düşmekten hiç kurtulamazsınız. Belediye galibiyeti sonuna kadar hak etti, ama skoru bulurken geçmiş maçlara oranla oyun kalitesini bir vites bile yukarıya çekmedi. Fenerbahçe için asıl düşünülmesi gereken taraf da bu... Haftalardır orta saha ve savunma ciddi alarm veriyor. Taraftarın itici gücüyle gelen galibiyetler sıkıntıların üstünü örttü. Emre ve Cristian ne etliye ne sütlüye karışıyor. Ziegler’in şu performansıyla formayı giymesi nimet. Yobo düşüşte. Caner evlere şenlik... Mehmet Topuz soyadının onda biri kadar mücadele etmiyor. Bunun üzerine bir de hocanın garip değişiklikleri, oyunu hiç okuyamaması ve B planının hiç olmaması eklenince tek farklı yenilgi bile armağan sayılmalı. Tek fark bu oyuna uymadı.
Fenerbahçe dün Kayserispor önünde belki skor tabelası ile orantılı bir futbol ortaya koyamadı ama usta şoförü sayesinde yine doğru adresi bulmayı başardı. Rakibe ilk yarım saat nefes aldırmayan, kaleci Navarro’nun ikramıyla skor avantajını da yakalayan sarı-lacivertli ekibin çok rahat sonuca gideceği beklentisi yükselirken, düşen tempo, pas isabetinin hızla kayboluşu, ileride top tutamama konuk ekibi bir anda maça ortak etti. İkinci yarıda kazanılan penaltıya kadar Kadıköy tribünleri hop oturup, hop kalktı, yürekler hep ağızlardaydı. Ancak Manisaspor maçından sonra da ısrarla belirttiğimiz gibi bu takımda Alex gibi bir usta olduğu sürece Fenerbahçe’nin saha içinde yaşadığı sıkıntılar hep geçici oluyor. Kaptan ne yapıp edip Şükrü Saracoğlu Stadı’nı rakiplere zindana çevirmeyi iyi biliyor. Sarı-lacivertli ekip savunmasının dikkati, Emre’nin çıkana kadar sahanın her yerinde rakibe basması, Stoch’un çalışkanlığı ile forvetsiz oynamasına rağmen farkı yakaladı. Bu takımı şu ana kadar ayakta tutan tek şey kesinlikle yardımlaşması, disiplinli ve kontrollü futbolu. Ve Fenerbahçe kazandıkça bu zor süreçte daha da güçleniyor, biraz daha dik durabiliyor.
Lafı hiç uzatmayalım Fenerbahçe dün gece eğer Manisa’da puan kaybetseydi hakikaten çok yazık olacaktı. Özellikle ilk yarıda bu sezonun en pozitif futbolunu oynayan, rakip kaleye adeta elini kolunu sallaya sallaya ulaşan bir takım vardı sahada. Baskılı oyunsa evet, gol pozisyonuysa evet... Futbolcuların kazanma arzusu, takımca dayanışması, kararlılığı evet! Farklı kazanması gerekirken, ancak son saniyede şansının yardımıyla maçı kurtaran Fenerbahçe’nin 1-0’ı yakaladıktan sonra aniden frene basması, rakibini hafife alması az daha başına büyük iş açacaktı. Stoch ve Caner ile sürekli öne doğru, sabırla hücum eden sarı-lacivertli ekipte forvetsizlik yine kendini gösterdi. Bienvenu’nun yerine sıradan bir santrfor olsa böyle bir gece sonunda bugün manşetleri süslüyordu... Ve bir de Alex... Lefter’i uğurlarken, “Söz veriyorum; Onun büyük başarılarla bıraktığı çubuklu formayla ben burada olduğum süre içinde gururlu bir şekilde ter dökeceğim ve bunun da yapılmasını sağlayacağım” diyen kaptan olmadan bu çubuklu forma hakikaten yavan ve sönük kalıyor... Alex’in sakatlanmaya, dinlenmeye, bu formadan uzak kalmaya hakkı yok. Fenerbahçe ne kadar iyi oynasa da kaptansız yolunu bulmakta
Bu galibiyet sakın Fenerbahçe’yi havaya sokmasın... Futbolun adaleti olsa dün gece Kadıköy’de ilk yarıyı Gaziantepspor en az üç farklı önde tamamlardı. Şu bir gerçek ki hem futbolcular, hem de Teknik Direktör Aykut Kocaman çok yıpranmış... Kocaman hemen hemen her hafta bir 45 dakikayı garip tercihleri ile heba ediyor. Takımı deneme tahtasına çeviriyor. Genellikle de hamleleri tutmuyor. Dün öyle bir orta saha kurgusu ile oyuna başladı ki, adeta OGS gişeleri gibiydi. Her Gaziantepli transit geçti, Volkan’ın dibinde bitti. Fenerbahçeli oyunculara bakıyorsunuz gayesiz, bıkkın, iştahsız... Kimin ne yaptığı belli değil. Yardımlaşma yok, saçmalık çok. İlk yarıda canını dişine takan tek isim Stoch’tu. Nitekim takım da onun sayesinde kurtuldu. Fenerbahçe’nin, rakibi 10 kişi kalmasa bu maçı çevirmesi imkansızdı. Bir kişi fazla oynamanın avantajı, seyircinin müthiş gazı Fenerbahçe’yi uyandırdı, Alex’in de devreye girmesiyle gün kurtarıldı. Ancak bu kadronun fazla yol alması zor. Yani gelecek pek de parlak değil. Kocaman her ne kadar takviyeleri play-off için düşünse de bir an önce 2-3 yeni yüz Samandıra’da gözükmezse atı alan Üsküdar’ı geçecek...
Sizce Fenerbahçe'nin maç öncesi ilk 11'ini öğrenen kaç taraftar "bu maçı alırız" diye içinden geçirmiştir... Bizce bir elin parmaklarını geçmez... Nedeni çok basit... Bu takımın en can alıcı bölgelerinde oynayan Özer Hurmacı, Semih Şentürk ve de Cristian gibi kalite ve mantalite olarak çok geri kalmış isimlerle büyük hayaller kurmanın pek bir anlamı yok da ondan çünkü... Fenerbahçe orta sahasının doksan dakika boyunca kurduğu oyun değil, tabiri caizse turşuydu... Zengin, organize tek bir atağın organizatörlüğüne soyunamadılar. Orduspor'un akıl, sabır, ciddiyet ve disiplinle kavrulmuş oyun anlayışına ayak uyduramadılar. Bir tek Emre direndi o da galibiyete yetmedi. Teknik Direktör Aykut Kocaman harıl harıl takıma oyuncu arıyor. Ancak Fenerbahçe'nin bu görüntüsü transferle düzelecek gibi değil. Sorun, hâlâ Özer'den bir Alex yaratma peşinde olan, sahadan en son çıkacak Stoch'u devrede kenara alan, işler kötü giderken hiçbir B planını devreye sokamayan ve bu takımın temposunu aylardır yukarıya taşıyamayan Aykut hocadır... Fenerbahçe'nin bu futbol anlayışı kabak tadı vermesine rağmen patron marka değeri ile çarkı döndürmeye çalışıyor... Gittiği yere kadar...
Galatasaray’ın iç dinamiklerini yeniden harekete geçiren, apar-topar kurulan bir orkestradan mükemmel bir ses uyumu çıkarmayı bilen Terim, artık büyük bir özgüvenle büyük düşler kuruyor... Ve Cim - Bom, ilk yarı sonunda unutulan adrese vardı, kapıyı çalıyor şimdi. Kapının zilinde 18. şampiyonluk yazıyor...
Kim ne derse desin Galatasaray lig maratonunun startı verildiğinde en şanslı takımdı...
Türkiye’de tüm taşları yerinden oynatan şike operasyonuna adı karışmamıştı. Ne şampiyonluğu ipotek altına alınmış, ne de yöneticileri dedikodu kıskacındaydı...
Futbolumuzun üzerine karanlık çökerken, onlar hayatlarında beyaz sayfa açıyordu... Teknik adamı, başkanı, taraftarı ve camiasıyla aydınlığa doğru koşmanın hesaplarını yapıyorlardı... Tabii ki kara bulutların dolaştığı, hemen hemen herkesin üzüntü ve şaşkınlık yaşadığı bir dönemde onların da hiçbir şey olmamış gibi davranması zordu. Fırtına ister istemez Aslan’ı da etkisi altına alıyor, yeşil sahada sağlıklı ilerlemesini engelliyordu.
Ancak karizmatik liderleri Fatih Terim’in duruşu, kararlı ve isabetli tutumu yeniden yazılmaya başlanan büyük maceranın ön sözü gibiydi... Zaman zaman lastik patlatsalar, yolda kalsalar bile
Aykut hoca hiç kusura bakmasın, kendine de takıma da zarar veriyor... Antalya’da cebinde ağır vasıta ehliyeti taşıyan sayısız isme şans verip, doksan dakika Dia’yı kulübede oturmak, adı büyük, performansı sıfır Özer Hurmacı’dan Fenerbahçe’yi kurtarmasını beklemek enine boyuna sorgulanması gereken teknik adam yanlışları değil de nedir? Pas ve şut atarken topun ağırlığını, vuruş şiddetini hiç hesaplayamayan, bu oyunun en temel taşı mesafe kavramlarını hiç düşünemeyen, iyi niyetiyle mücadele etse de kapasitesi ilk 18 için bile yetmeyen Bienvenu ısrarını anlamak da zor tabii... Dün iki pası bir arada yapamayan, rakibini baskı altına alamayan, gayesiz, amaçsız, şaşkın bir Fenerbahçe için aslında bir puan iyi sonuç. 3 Temmuz’dan bu yana her günü “Ölümlerden ölün beğen” baskısıyla geçen Fenerbahçe’yi ayakta tutan tek gücün saha sonuçları olduğunu Aykut Kocaman da iyi biliyordur. Bu yüzden bu kısa devre arasında oyuncularından daha fazla dinlenmeli, kalıplaşmış sistem ve taktiklerine yeni bir yüz geçirmeli... Bu transferden bile daha önemli...
Puan cetvelinin şu anki görünümü Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın play-off için yerlerini şimdiden ayırttığının bir belgesi... Ligin ikinci yarısında zirve yarışından çok dördüncünün kim olacağı ile ilgileneceğiz. Bunun için kıyasıya bir yarış yaşanacak. Çünkü son koltuğun taliplisi bir hayli çok...
Fenerbahçe - Trabzonspor maçı Türk toplumuna biraz durup dinlenmek, soluklanmak, yeniden değerlendirme yapmak, bugüne kadar yaşanan olayları ve kararları gözden geçirmek adına iyi bir fırsat olacaktır...
Zaten büyük olan iki kulüp, büyüklüklerini bir kez daha göstermişlerdir. Skor tabelası ikinci plandadır. Futbolcular birbirlerine saygı duymuşlardır, sadece işlerine bakarak, kavgasız gürültüsüz her kesime gerekli mesajı vermişlerdir... Bu iz bırakan duruşları nedeniyle her iki takım oyuncularını ve teknik adamlarını kutlamak gerek.
Marka değerinin hızla kaybolduğunu düşündüğümüz, futbolumuzun dibe vurduğuna inandığımız, her şeye karamsar baktığımız bir ortamda Kadıköy’deki bu tablo, umutlarımızı yeşertmeye yetti de arttı bile...
Gelelim ligin gidişine...
Geçen sezonun ilk yarısı ile kıyaslandığında, bunca sıkıntıya rağmen dört puan fazla toplayan ve averajla