Fenerbahçe başına her türlü felaket gelse de, kulübesi her geçen gün biraz daha gücünü kaybetse de inatçılığı ve inancı ile gerçekten alkışı hak ediyor. Sarı-lacivertli takım dün de futbol olarak Galatasaray derbisinden farklı değildi. İlk yarıda oyuna hakim gibi görünse de tek bir pozisyon üretemedi. Bunda Alex ve Emre gibi iki önemli silahın olmayışı önemli etkendi. Eksiklere Sow’u saymıyoruz çünkü onun yerine forma giyen Semih sanki eski günlerine geri dönüş yapmış. Fizik gücü, rakip savunmayı yıpratışı, topu iyi saklaması ve akıllı pasları ile dün takımın en iyisiydi. Volkan’ın sakatlanması ile Saracoğlu’nda tavana çıkan gerilim son dakikaya kadar devam ederken, geriye düşen Fenerbahçe gerçekten maçı çevirerek büyük bir iş başardı. Sarı-lacivertli oyuncular sahada yürüyecek halleri kalmasa da bu derbiyi de zafere dönüştürerek Süper Final’in gazını kesmediler. Yaşanan her kabusu sonu mutlu biten bir masala çevirmekte ustalaşan bu ekibi hayretle izlemeye biraz daha devam edeceğiz galiba...
Son yıllarda bu kadar tek taraflı oynanan derbi izlememiştik herhalde... İlk yarıda kaleyi bulan tek şutu gol olan Fenerbahçe’nin deplasman bunalımını biliyorduk da aylardır iple çektiği Süper Final’de ayaklarındaki prangayı çıkaracağını tahmin ediyorduk. Ancak yanıldık. İki pas yapamayan, organize olamayan, yeteri kadar savaşmayan, acemiler mangası görünümündeki Fenerbahçe, Galatasaray’ın bir düzine fırsatı harcadığı maçtan üç puan çıkarıyorsa bu tabloyu izah edecek futbol terimi olmasa gerek. Peki ne oldu da hepimizi ligin seyir defterini yeni baştan yazmaya iten bu sonuç çıktı... Teknik Direktör Aykut Kocaman’ın, Fenerbahçe taraftarına tırnaklarını yedirtecek değişiklikleri, takımını soluklandıracak hamle eksikliklerine rağmen konsantrasyonu üst düzeydeki kaleci Volkan iki direk arasında devleşti, Bekir kapasitesinin üzerine çıktı, Yobo ve Cristian vasatı aşmasalar da işlerini yaptı. İşte zaferin formülü!
Teknik Direktör Aykut Kocaman sezon başından bu yana Süper Final'in hayali ile yatıp, kalktı. Transferi bile ona göre yaptı. 34 haftalık maratonda tek bir iyi maç oynamamışken, her defasında play-off serisinin başka olacağını savundu, belli ki tüm planlarını bunun üzerine kurmuştu. Ve haklı çıktı. Dün gece Şükrü Saracoğlu Stadı'nda bambaşka bir Fenerbahçe vardı. Adeta geri dönmüşlerdi. Daha ilk dakikadan itibaren rakibi ısıran, "ben bu maçı alacağım" diye bas bas bağıran sarı-lacivertli futbolcular şampiyonluğa inandıklarını, resmen belgelediler. Öyle bir tempo ortaya koydular ki Trabzonspor'a kafasını kaldıracak fırsatı tanımadılar. Kötü diyeceğimiz tek bir oyuncu yokken, Cristian'a ayrı bir parantez açalım; "Oyunu soğutma" ondaydı, "öldürücü pas" ondaydı, "seyir zevki” ondaydı... Saha içinde taktiği bile kendi inisiyatifiyle değiştirecek klastaydı... Hem attı, hem attırdı, gecenin kahramanı olmayı fazlasıyla hak etti.
Hafta sonu felaketin tam ortasında yeni bir sayfa açacağız. Türkiye’nin ilk kez yaşayacağı play-off ortamının karnaval havasında geçmesi için güzellikleri ön plana çıkaralım. Bu futbol bayramını coşkuyla kutlayalım. Bu oyunu seviyorsak bu sınavdan başarıyla geçmeliyiz. Rekabetin ucunu biraz daha sivriltip birbirimize batırmanın ne anlamı ne de gereği var
Kabul edelim ki, 3 Temmuz süreci Türk Futbolu’na itibar ve değer kaybettirdi... Kolay kolay kapanmayacak yaralar açtı...
Sonu gelmez tartışmalar, kavgalar, iddialar herkesi yeşil sahalardan nefret eder hale getirdi...
Adil oyun kaygısı futbola olan güveni sarstı, acele acele alınan kararlarla sezon başladı... Ve önümüze bir play-off sistemi uzatıldı... Elbette bunun nedeni en başta ekonomik korkulardı. Futbolu daha cazip hale getirmek için 34 haftanın sonuna küçük bir maraton daha konuldu...
Şimdi bu heyecanı yaşayacağız. Puanları ikiye bölünen dört büyüklerin final oyunu ile hop oturup hop kalkacağız, kısacası keyfimize bakacağız...
Herkese görev düşüyor
Bugünden itibaren taraftarından, futbolcusuna, yöneticisinden, teknik adamına herkese büyük görevler düşüyor. Birbirinden zorlu 12 derbi maçına sağduyulu
Antalyaspor’un Kadıköy’de kendisine gerekli olan bir puanı almak için katı bir savunma anlayışı içinde oynayacağını tahmin etmek çok da zor değildi herhalde... Ama buna rağmen Fenerbahçe’nin sahaya sürdüğü 11’in rakibin kilidini açabilecek yetenek ve özellikte olmadığı da bir gerçekti... Nitekim sürekli topu ayağında tutmasına rağmen sarı-lacivertli, kaleci Ömer’i yere bile yatırmadan soyunma odasının yolunu tuttu. Teknik Direktör Kocaman, macerayı bırakıp Selçuk-Emre, Stoch-Sow değişiklikleri ile takımının omurgasını tekrar yerine oturttu. Yanında Sow’u gören Bienvenu rahatladı, savunma arkasına etkili deparlar atmaya başladı. Kanatlar da çalışınca rakibin dengesi tamamen bozuldu. Karşılığında iki gol bulan Fenerbahçe üç puanı alarak iddiasını devam ettirdi. Ancak bu karşılaşma Süper Final maçları için Kocaman’ın neyi yapıp neyi yapmaması adına önemli bir göstergeydi. Öncelikle Emre’siz bu gemi kesinlikle yürümüyor. İkincisi bazı oyunculardaki düşüş devam ediyor. Aman dikkat!
Fenerbahçe hakikaten sinir bozucu bir futbol oynuyor. Hem taraftarı, hem de rakipleri için... Niye mi? Çünkü futbolcular sanki rakip kaleye nazlana nazlana gider bir havada. Trabzon gibi bir atmosferde rahatlıkları, gamsız tavırları, yan pas alışkanlıkları sarı-lacivertli renklere gönül verenleri çileden çıkarsa da bu takım elini kolunu sallaya sallaya en az beş net pozisyona girdi... Rakibi uyutma bir taktik olup çıkıverdi. O kadar soğukkanlılar, o kadar kendilerine güven duyuyorlar ki, bu durum sahada skor tabelasını her an değiştirecek tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Dün de üç puanı alıp dönüyorlardı ki, klasik saha içi arızaları buna izin vermedi... Her zamanki gibi Aykut Kocaman da nokta atışı hamleler yapamayınca galibiyet elden gitti. Yine de gol atmasına rağmen sayısız hataya imza atan Cristian, oyun kurmayı bir türlü başaramayan Selçuk, futbolu unutan Gökhan, Bekir, Özer ve Topuz gibi her gün biraz daha sıradanlaşan isimlerle bu puan iyidir. Acı ama öyle...
Fenerbahçe derbiye beklenildiği gibi başladı. Herkes ne yapacağını biliyordu. Emre ve Cristian oyunu tuttular. Alex topla her buluşmasında Gökhan Gönül, Mehmet Topuz ile Stoch ve Ziegler’den birini kanatlarda mutlaka gördü. Sow’u sürekli beslemeye çalıştı. Kendi klasiğini ve oyun şablonunu hiç değiştirmeden, rahat ve güvenli bir oyun ortaya koydu. Ve daha ilk 15 dakikada jeneriklik iki golle iki farkı buldu. Oyunun farka gideceği tahminleri ağırlık kazanmaya başlamıştı ki 30. dakikadan itibaren tamamen havası tamamen bozuldu. Fenerbahçe takımı bir anda durdu. Galatasaray ise Saracoğlu’nun yıllardır üzerinde yarattığı baskı ve tedirginliği sıfırladı. Elmander’in golü takıma güven ve hırs kazandırdı. İkinci yarıda denkliği sağlamak için tüm takım çok çalıştı. Çok koştu, çok savaştı. Sonuçta altın değerinde bir puanı kaparak zirvede tek kaldı. Kocaman’ın oyuna müdahaleleri her zamanki gibi çok sırıttı. Ayrıca bir gerçek daha ortaya çıktı. Fenerbahçe her ne kadar matematiksel olarak iddiaya sahip olsa da bu ligin ağırlığını, hele hele de üst üste altı derbiyi kaldıracak kadro gücüne ve fizik kapasiteye asla sahip değil...
Fenerbahçe ligde formalite maçları oynasa da belli ki Ankaragücü’nü bir hayli ciddiye almıştı. İki tarafın da birbirine saygı duyduğu, önem verdiği, işini yaparken dikkatle özendiği mücadeleci bir doksan dakika izledik. Akılları Galatasaray derbisinde olduğu her hallerinden belli olan Fenerbahçeli futbolcular disiplini hiç elden bırakmadılar, konsantrasyonlarını bir an bile bozmadılar. Belki deplasman kâbusuna son verdiler ama takımın eksikleri dün gece zayıf rakip karşısında daha fazla sırıttı. Sezon başından bu yana Fenerbahçe’nin en kırılgan bölgesi orta saha yine üretkenlikten uzaktı. Ne Emre, ne de Selçuk oyunu ileriye taşıyacak hamleleri yaptı. Mehmet Topuz ve Dia’da kanatlara işlerlik kazandırmayınca pozisyon bulmak iyice zorlaştı. Gökhan Gönül de kendini fazla sıkmayınca ilk yarıda Sow’un attığı klas golün dışında akıllarda kalan tek bir tehlike yoktu. İkinci yarı Ankaragücü oyuna daha fazla hükmetti ancak maçı çevirecek güçleri olmadığı için bu baskı tehlikeye dönüşmedi. Mehmet Topuz’un golü de fişi çekti.