Hakem mi, beceriksizlik mi, şanssızlık mı? Tartışmanın fazla bir gereği yok... Kesin olan şu ki, doksan dakika sonunda ortaya çıkan sonuç Kasımpaşa’nın emeğine, mücadelesine, onurlu oyununa hiç mi hiç yakışmadı...
Sivasspor gibi oturmuş bir takım karşısında üst üste kazandığı son üç maçtan daha iyi bir oyun ortaya koydu Kasımpaşa... Sahasında sert ve tempolu oynamaya çalışan rakibine aynı şekilde karşılık verdi. İki takım da ilk yarıda yardımlaşmayı, dayanışmayı ve oyun disiplinini ön plana çıkarınca pozisyona girmek de zorlaştı. Oyuna daha fazla hükmeden Ernst ve Kerem’in çalışkanlığı ile orta saha üstünlüğünü rahat bir şekilde ele geçiren Kasımpaşa, önce Uche’nin ayağından net bir fırsatı kaçırdı, devre biterken Özer’in gol girişimi ceza alanında Navratil’in ellerine takıldı... Dönen topta savunmanın bir anlık kademe hatası konuk ekibi soyunma odasına 1-0 yenik yolladı.
İkinci yarıda da değişen fazla bir şey yoktu. Enerjisini, aklını, çabukluğunu iyi kullanan Kasımpaşa hem kanatlardan, hem göbekten Sivasspor savunmasının arkasına rahatça sarkıyor ancak kaleci Borjan’ı bir türlü geçemiyordu... Metin Diyadin doğru hamlelerle takımın direncini ayakta tutmayı başarsa da
Marsilya karşısında ilk yarıda doya doya bir Fenerbahçe izledik. Düdükle birlikte tıkır tıkır işleyen bir ekip vardı sahada... Savunmadan, ileri ucuna kadar çabuk ve akıllı paslarla oyunu kuruyor, rakip alanda müthiş bir baskı oluşturuyorlardı. Dolayısıyla Marsilya bu bütüncül oyun karşısında ciddi arızalar gösteriyordu. Caner’in golüyle skor avantajını yakalayan Fenerbahçe tüm kontrolü eline aldı. İkinci yarıya biraz tutuk başlasalar da Alex’in farkı ikiye çıkaran kafası Marsilya’ya adeta havlu attırmıştı. Ancak tam bu anda Aykut Kocaman gecikti.
Rakibin oyuna tutunması için önce Alex’i, ardından kötü oynasa da ismiyle rakibi tedirgin eden Sow’u çıkardı. Artık Marsilya daha enerjik ve etkili, Fenerbahçe ise tutuk ve pasifti. İleride top tutacak tek adam kalmayınca Fransızlar maçı tek kaleye çevirdi. Volkan bir süre direndi ama maçın 2-2’ye gelmesini engelleyemedi.
Bu maç Aykut Kocaman’da ciddi bir Alex takıntısı olduğunu bir kez daha gösterdi. Çünkü dün geceki değişiklik tamamen ezbere yapılmıştı. İyi oynayan bir oyuncuyu kulübeye çekmenin başka bir izahı olamaz.
Evet, Aykut Kocaman tüm iyi niyetiyle, Fenerbahçe’nin başarısı için çalışıyor. Ancak tüm yaptıkları
Fenerbahçe’nin bu anlayış ve taktik yapısı ile futbol oynayarak maç kazanması hayalcilikten öteye geçmez. Rakibi hataya zorlamayan, tempoyu yeteri kadar artıramayan, işini tamamen bireysel beceriye bırakan bu takımın galibiyetlerinde sürekli tesadüflerin, şansların ve rastlantıların izlerini göreceğiz. Tıpkı dün geceki gibi... Teknik Direktör Aykut Kocaman ısrarla başarıyı yakalamak için hızlarını artırmaları gerektiğini, değişim içinde olduklarını söylüyor ama Fenerbahçe hala yerinde sayıyor. Evet ilk yarıda belki limitlerinin üzerinde koştular, sayısız duran top kazandılar ama ikinci yarının ortalarında oyunu ve topu resmen Mersin İdmanyurdu’na bıraktılar. Rakip son paslarda biraz dikkatli olabilse tabeladaki skor tam tersi de yazılabilirdi. Meireles mi? Eğer Fenerbahçe ona uyarsa katkısı yakında açık bir şekilde görülür, eğer o Fenerbahçe’ye uyarsa birkaç hafta sonra o da tartışılır...
Fenerbahçe gibi bir takım böyle baştan savma, savruk ve dağınık bir anlayışla oynamamalı... Hele hele özellikle ilk yarıda kazanılan tüm topları oyun kurmadan, kendi savunma bölgesinin olabildiğince uzağına atmak, sorumluluktan kaçmaktan başka bir şey değildi... Dün yıllarca sağ eliyle yemek yemeye alışmış Fenerbahçe sol elle bu işi yapmaya kalkışınca gerçekten komik görüntüler ortaya çıktı. Sahi bu bir taktik miydi, yoksa futbolculardaki özgüven kaybının bir getirisi mi? Cristian - M.Topal, M.Topal-Selçuk, Selçuk-Cristian... Hiçbir şey farketmiyor... Bu orta saha ne uzun oynamayı, ne kısayı becerebiliyor... Becermesi de zor gibi gözüküyor...
Aykut Kocaman bir röportajında futbolculuk hayatında hep zor vuruşları tercih ettiğini, zor goller atmak isterken takımını çok golden ettiğini dile getirmişti. Bu fantazi ne yazık ki antrenörlük hayatında da devam ediyor. Fenerbahçe’nin her maç sıkıntı yaşaması için kenarda elinden geleni yapıyor. 10 kişilik rakiplere bile diş geçiremiyorsanız, oyuncu seçimleri ve değişiklikleri hep hatalıysa, işler kötü giderken bir B planınız elinizde yoksa belli ki kusur sizde... Maçın skoru inanın hiç önemli değil. Önemli olan yönetim ve teknik
Fenerbahçe, Romanya’da endişelerle, sıkıntılarla, öfke ve hüzünlerle dolu dakikalar yaşadı. Bugüne kadar sahasında tek bir Avrupa kupası maçı kaybetmemiş rakibi önünde skor tabelasına baktığınızda kolay bir galibiyet almış gibi gözükse de doksan dakikanın içinde inanılmaz kırılma anları mevcuttu. İyi başlangıca rağmen skor 1-1 olduktan sonra oyunun hakimiyetini Vaslui’ye bırakan, adeta kaderine razı bir görüntü ortaya koyan Fenerbahçe, maçın yıldızı Volkan Demirel’in kurtardığı penaltı ile üzerindeki ölü toprağını bir anda attı, adeta futbol oynamayı yeniden hatırladı. Vaslui üzerindeki şaşkınlığı atamazken Fenerbahçe’nin ısrarlı, disiplinli ve baskılı oyununa çare bulamadı ve sahneye çıkan gecenin bir diğer kahramanı Dirk Kuyt iki nefis golle turu getiren adam oldu. Sow’un enfes vuruşu da bu gecenin kaymağıydı. Evet Fenerbahçe çok kritik bir virajı kalitesi ile geçti ama büyük hedefler için bu takıma hala çok kaliteli bir orta saha şart...
Aykut Kocaman takımın başına geçtiği günden itibaren hızlı tek paslı futbolun hayalini kuruyor ancak üçüncü sezonunu sürdüğü Fenerbahçe’de bu konuda pek de fazla bir ilerleme göstermiş değil... Bu özlemini gidermek için transferler yapsa da şampiyon oldukları sezon dahil çok az maçta başarılı oldu, çoğu zaman can sıkıcı, temposuz, etkisiz bir oyun anlayışı sahada hakimdi... Dün gece de dört yeni transfere rağmen geçen yılın üzerine pek fazla bir şey koyamamış bir Fenerbahçe izledik... Dün gecenin bir analizini yaparsak, 1. Yeni bir forvet alınmadığı takdirde Kuyt’tan başka kimse santrfor oynamaz... Hazırlık maçlarında çok belirgin ortaya çıkan bu görüntüye rağmen Kocaman’ın Semih tercihini anlamak mümkün değildi... 2. Cristian asla bu takımı yönlendirecek, ileriye taşıyacak, üst düzey maçların organizasyonuna soyunacak bir isim olamaz... 3. Fenerbahçe’nin yine bir Şampiyonlar Ligi ön elemesine hem kadro, hem de fizik açıdan hazırlıksız yakalanması hem teknik adam, hem de yönetim yanlışıydı... 4. Eğer alıcısı varsa Stoch’un mutlak satılmasında fayda var. Büyük maçların adamı olamayacağı yine apaçık ortadaydı. Ve son söz... Vaslui maçı öncesi muhtemel bir elenmede bunun dram
Fenerbahçe uzun zamandır bir deplasmanda böyle yürekli, böyle kaleye dikine oynayan, böyle agresif bir doksan dakika çıkarmamıştı. Sarı-lacivertli oyuncular Şükrü Saracoğlu Stadı’nın dışına bir türlü çıkaramadıkları o özgüvenlerini Avni Aker’e taşımayı bu kez bildiler. Trabzon’un baskılı başlayacağı beklenirken Fenerbahçe rüzgârı skor tabelasını bir anda 2-0’a getirdi. Aykut Kocaman’ın taktiği, takım tertibi belli ki rakibini terse yatırmıştı. Kocaman’ı hakikaten bu cesaretinden ve böyle bir ortamda ortaya koyduğu liderlik kimliğinden dolayı kutlamak lazım. Fenerbahçe’de kötü oynayan bir oyuncu yoktu ama Emre, Selçuk ve Cristian orta alanda hakikaten zirve yaptı. Sonuçta Fenerbahçe böyle sıkıntılı bir dönemde şampiyonluk şansını son maça taşıdı. Sarı-lacivertli ekip, mutlu sona ulaşır veya ulaşmaz ama bu takımın ortaya koyduğu büyük mücadele kupa kadar değerlidir.
Galatasaray’ın Trabzonspor karşısında puan kaybetmesi ile liderlik şansını ele geçiren Fenerbahçe bu büyük avantajın kıymetini ne yazık ki bilemedi. Beşiktaş karşısında dört gün önce ortaya konan vasat futbolda bir değişiklik yoktu ama bu takımın kalbi sayılabilecek kaptanı Alex’in sahada olması hem taraftara, hem de arkadaşlarına güven veriyordu. Ancak ne Alex, ne zor günlerin gizli kahramanı Stoch, ne sihirbaz Cristian, ne de son iki maçtaki kıpırdanışıyla “geri döndü” dediğimiz Semih dümendeydi. Bireysel anlamda vasat diyebileceğimiz tek bir oyuncu yoktu. Mücadele ve yardımlaşma belki de ilk kez bu kadar dipteydi. 5. dakikadan itibaren top Fenerbahçe’de gözükse de Beşiktaş rakibinin zaaflarını iyi bildiğinden sabırla açık bekledi ve devre sonunda fişi çekti. İkinci yarı Volkan’ın dikkati, Beşiktaşlılar’ın beceriksizliği olmasa oyun farka giderdi. Sonuçta Fenerbahçe bir puanı bile hak etmeyen oyun oynasa da hâlâ önünde bir şans daha var. Hafta sonu alınacak bir Trabzon galibiyeti Şükrü Saracoğlu Stadı’nda bizlere unutulmaz bir final izlettirebilir.