Bir şeyler yolunda gitmiyor mu? Hatta üst üste gelip kendini tekrar ederek sizi endişelendiriyor mu? Hayatımızı olumsuz etkileyen konuların başında görünmeyen ama etkileri her ana yaygın kilitler ve gereksiz yeminler yer almaktadır. Bir de kilitler ve gereksiz yeminlere verelim dikkatimizi.
Sözümüz geleceğin teminatıdır. Sarf ettiğimiz her söz geleceğin yapısında bir tuğladır. Sözler içeriğine göre farklı kullanılır. Yargı, kınama içeren tüm sözler ve diğer negatifler gelecek için olumsuz olaylar biriktirir ve geleceğin yapısını oluşturur. Pozitif sözler, affetmek ve şifalı düşünceler ise tam tersine huzur veren yapıların tuğlaları olurlar.
Birçok olay yaşarız. Yaşadıklarımızdan bazılarını diğerlerine göre daha fazla benimser ve farkında olmadan bilinçaltında tutarız. Yani gelecekte yaşanacak olaylar için malzeme biriktiririz. Sözlerimizle kendimizi hatta gereksiz yeminler oluşturarak ailemizin hayatını da kilitleyebiliriz. “Bir daha asla ….. yapmayacağım.” “Bir daha dünyaya gelsem asla ……” gibi cümleler gereksiz yeminler olarak kayıtlanırlar. Etkisi sadece kişiyi değil tüm aileyi içine alır.
Örneğin fazla paranın insanı bozacağıyla ilgili bilgiyi kilide, gereksiz yemine
Merhabalar, her yeni gün yeni enerjilerle geliyor ve bazen başa çıkmakta zorlanabiliyoruz. Frekanslarımızın yükselmesine olanak verecek minik tavsiyelerim bu süreçte sizlere destek olabilir.
1 – TEMAS ETMEK
Kendinize ve birbirinize çok az dokunuyorsunuz. Oysa insanlık için dokunmak hem fiziksel hem de duygusal ve enerji bedenler açısından çok önemlidir.
Lütfen, kendinize ve birbirinize izin alarak ve sevgi ile dokunun, dokunun, dokunun...
“Terk etmek” deyince aklınıza neler gelir? Negatif birçok olayı hatıralardan çıkarıp bazı korkuları öne çıkarmış olabilir. Oysaki her olan güzel ve anlamlıdır. Terk etmek de öyle… Konuyu farkındalık açısı ile ele alalım. Özü negatif olanı terk etmek ile ilerleyelim.
Yaşam boyunca terk etmemiz gereken her şey yüzeye çıkar ve kendisini gösterir. Gözlerimizi gerçeği görmeye yönlendirirken kulaklarımızı da duymaya açmalıyız. Mesajlar bazen düz ve net bazen de imalı ve hafif sis perdesi arkasında olabilir. Mesajları anlamak zaman kazandırır. Mesajların net olmasına niyet edebilirsiniz.
Terk etmemiz gereken konular bir bir kendisini ifade eder. Örneğin, bedende birden bire anlamsız bir ağrı baş göstermiş olabilir. Ya da hep ağrıyan başın ağrıyı arttırabilir. Mesajın içeriği “Bu ağrı ile yaşamaya devam edecek misin? Bırakmayı kabul ediyor musun? Bu ağrının içindeki duygu ve düşünceleri hemen çözmelisin!” şeklindedir.
Aynı şekilde ilişkilerde de mesajlar kişiye özeldir. Sürekli kıskançlık duygusu ile ilişkiye zarar veren bir kişiye kaybetme duygusu gelebilir. Soru “İlişkinin tadını çıkarmak yerine “güvensizlik” yaşayarak tüketmeye devam edecek misin? Kendini ve diğerini mutsuz etmeye devam
İkili ilişkiler hayat standardımızı çok etkiler. Yolunda giden ilişkiler hayatı güzelleştirir. İlişkinin içindeki olumsuzluklar yaşamda kişiyi iyiliği görmez hale getirebilir. Oysa ki ihtiyacımız olan yaşamın tüm güzelliğiyle birleşmek. Yaşamı paylaşmak, güzelliklerle bağ kurmak için ilişkilerin içinde yer alıyoruz ve eksikliği yalnızlık veriyor.
Yalnızlık derin bir duygudur. İçinde ancak isteyerek olmak keyiflidir. İstem dışı yalnızlıklar acı verir. Partner ilişkilerimiz güvene dayalı olmalıdır. Aşırı kıskançlıklar kişilerin yaşama olan güvensizliklerinin bir yansımasıdır. Kıskanmak yani bedeni, ruhu, duyguyu sahiplenmeye çalışmak ilişkiyi çok yıpratır. Kıskançlık oranı yüksek tarafın kendi güven ilkelerini sorgulaması gerekir. Burada “Sana güveniyorum ama etrafa güvenmiyorum” cümlesinin hiçbir geçerliliği yoktur. Kıskançlık karşıdaki kişiye güvenmemekten çok hayata ve kendine güvenmemektir.
Güvensizlik kıskançlık duygusunda kendisini gösterdiği gibi yetersizlik duygusu ile ortaya çıkabilir. “Ben yapamam ki” diyerek diğerine yüklenmek gibi sonuçlar doğurabilir. Yapabileceğine güvenmemek ilişkide atıl bir kişilik oluşturur. Sürekli geride kalan olmak diğerinin çok öne çıkmasını
Merhabalar,
Bu hafta en büyük hatamız olan “şansı ve bahtı dışarıda aramak” konusunda yazmanın iyi olacağını düşünüyorum. Geçtiğimiz hafta bu konuda sorun yaşayan çok kişi ile çalıştım. Yazmanın zamanı gelmiş demek ki...
Şans, baht, kısmet genel inanışımız ve dilimize yerleşen söylemlere baktığımızda dışarıdan bize gelen iyilik ve güzelliktir. Bizden bağımsız, kimin yönettiğini bilmediğimiz, bazılarını çok seven bazılarını ise görmeyen bir kavramdır. Gelmesi için dua eder, gelmediğinde öfkeleniriz. Ona kızar, söylenir, yolumuza çıkmadığı için ağzımıza geleni sarf ederiz. Dara düşünce, yokluk hissedince yoluna güller döker, bekler bekleriz. Onu beklerken de farkında olmadan kaygı ve endişe ile yoluna dikenli telleri yerleştirir gelmemesi için elimizden geleni ardımıza koymayız.
Söylemlerimizde cinsiyete de bolca atıf yapılmaktadır. “Bende şans olsa annem beni kız/erkek doğururdu.” Oldukça yaygın kullanılır. Elbette baht, şans ve kısmetin kadın ya da erkek olmakla hiçbir bağlantısı yoktur. Bu tarz sözlerden uzaklaşmayı öneririm.
En büyük hatamız; şansın, bahtın ve kısmetin dışarıda olduğuna inanmaktır. Bana değil, kendinize inanın ki tüm bunlar tam olarak içinizdedir. Onlarla ilgili tüm
Anların, günlerin verimi bozabilecek negatif enerjiler ve nazar diye adlandırdığımız kötü niyetlere karşı korunmanın yollarından bahsetmek isterim sizlere.
Öncelikle nazar ya da negatif enerjiler kişileri neden ve nasıl etkiler bunu anlatayım. İyi ve kötü bütün enerjiler bedenimizin etrafında 2 cm kalınlığındaki aura dediğimiz enerji beden ile yönetilir. Aura temizlenmesi ve iyi bakılması gereken bir bedendir. Kalınlığının ve yoğunluğunun doğru bir şekilde olması gerekir. Olmaması halinde incelir ve gelen enerjileri yönetememeye, süzememeye başlar. Böylece tüm enerjiler bedene ulaşır.
Beden aldığı enerjiye hemen tepki vermektedir. Güzel niyetlerle akan iyi enerjilere neşe, sevgi, coşku gibi tepkiler vermektedir. Diğer tarafta negatif enerjilere ise kızgınlık, enerji düşüklüğü, bitkinlik gibi tepkiler vermektedir. Pozitif enerjilerle yükselir ve iyileşirken negatif enerjilerle düşer ve bitkinleşiriz.
Bazı kişileri zaman içinde kodlayıp “Onun nazarı değiyor” diye zihnimize kazıyabiliyoruz. Kimse nazar dağıtmak için gelmez dünyaya. Diğerlerini böyle etiketlemek ve aslında bir şekilde katılaşmış yargılar oluşturmak, oluşan hatta hiç oluşmayan negatif enerjiyi üstlenmek kişinin işidir. Bu
Bu hafta şifanın gücünü hatırlamak ve ortaya çıkarmak için güzel bir zaman. Bedenlerimiz çeşitli şekilde sinyaller veriyor. Kendi içinde yolunda olmayan her şeyi kendi dilinde anlatıyor. Ona kulak verelim. Bedenlerimizde temizlik yaparak şifayla buluşmayı kolaylaştırabiliriz.
Şifa hepimizde doğuştan var olan bir özellik. Kimseye özel olarak verilmiş bir yetenek değil. İnsan olmanın içeriğindeki güzelliklerden birisidir. Sadece “hatırlanması” gerekiyor. Şifa dediğimizde aklımıza ilk etapta beden sağlığı geliyor. Oysa şifa çok daha büyük bir kavramdır. Fiziksel beden kadar duygular, ruhsal beden, enerji beden de şifanın konusudur. Ayrıca tüm ilişkiler ve süreçler de şifanın kapsamına girer. İnsan ilişkileri, iş ile ilişki, para ile ilişki, gelecek ile ilişki, hayallerle ilişki gibi birçok konuyu da içine alan şifa ortaya çıkmak için zaman kolluyor.
Şifayı kullanmak için ellerinize odaklanın. Enerji her zaman zihin ve gözlerin olduğu yerde aktif olur. Gözleriniz elinizin içine bakarken tüm zihninizi de oraya odaklayın. Avuç içlerinizde hareket ettiğini hissedeceksiniz. Hissi kolaylaştırmak için “Ben sevgiyim, ben şifayım” diyebilirsiniz.
Eğer hissetmekte zorlanıyorsanız güvendiğiniz bir
İkili ilişkilerimiz yani partner ilişkileri hayatımızın can damarlarından birisidir. Hayatın olmazsa olmaz parçası, öğrenmenin vazgeçilmez öğretmenleridir. Yaşanan her partner ilişkisi ruhsal anlamda öğrenme ve öğretmenin en etkili yoludur.
Bilinçaltının duvarında bir partner ikonu olduğunu düşünün. AVM’lerdeki tuvaletlerde yer alan kadın – erkek sembolleri gibi hayal edebilirsiniz. Atalardan, aile kayıtlarından partner ile ilgili getirdiğimiz her şey burada kayıtlıdır. Bu ikonu bir mantar pano gibi kullanır, üzerine her türlü deneyimi ekler. Özellikle de günlük hayatta dikkati verdiğiniz konuyu ilk maddelere alır. Zamanla burada bir model oluşur. Oluşan modeli enerji bedene iletir ve ona göre frekans üretilir. Bu frekansa cevap verenler, bilinçaltının partner tanımına uygun olanlar gelir.
Aklımız farklı kişiler, modeller istese de bilinçaltı için asıl olan kendi partner ve ilişki tanımıdır. Zamanla maddeler ve özellikler değişebilir. O vakit yeni bir frekans oluşur ve yeni bir çekim başlar.
En önemli konulardan birisi de dikkatimizi hangi kişisel özelliklere verdiğimizdir. Örneğin, “Nasıl bir partnerin olmasını tercih edersin?” sorusuna “Cimri olmasın” cevabının