Bir nefes alıyorsun. O nefes tüm hücrelerine yeni bir yaşam anı sunuyor. Bütün hücrelerin zihninin izin verdiği ölçüde yaşamı alıyor. Bir nefesin içine biraz duygu biraz da düşünce karıştırıyorsun. Al sana yaşamın ta kendisi. Ve nefesini verirken yenisi için yer açıyorsun. Ve ...yine düşüncen ve duygun yaşamın oluyor, tüm bedenine ve enerji alanına karışıyor ve çekim yasan alıp işletiyor.
Yaratıcılık; her bir nefes anının içine dolan yaşamı kendinde faydaya dönüştürerek niyetlerine aktarmaktır. Gün içinde birçok niyetlerimiz dileklerimiz, isteklerimiz oluyor. Kendimiz için, aile bireylerimiz için, sokakta aç kalanlar için, soğuktaki evsizler için, arkadaşlarımız ..... ve daha bir çok kişi için ister dururuz. Ama farkında olmadan isterken istemiyoruz.
Bilinçaltı "istemek" kelimesini zihnin gözüyle görmez. İstemek kelimesi eylem içeriği olarak "isteme eylemini" yani isteye durmayı barındırır. Aslında hareketsiz ve fazlasıyla durağan bir kelimedir. Yaradan'a isteği gönderme ama almak ya da işletmek için bir eylemde bulunmamayı içerdiği için evrensel yasalardan "Hak" ve "Sorumluluk" Yasalarına aykırıdır.
Yaşamın içinde bir şeyler "ol"sun diyorsak "istemek" kelimesi yerine
Uçak korkusu, çocuktan yaşlıya herkeste görülebilen bir korku türüdür. Yaşanmış bir olay, izlenmiş bir film veya belgesel, abartılarak anlatılan bir hikâye durumun öncelikle korku yaratmasına ardından fobiye dönüşmesine sebep olabilir.
Uçaktan korkanlar, mümkün olduğunca uçak yerine başka ulaşım araçlarını tercih ediyorlar. Bu da sınırlanmak ve daha fazla yorgunluk demek... Zaman kısıtlılığı, mesleki gereklilikler gibi uçağı mecbur kılan durumlarda, öncesinde ya da uçuş sırasında alkol kullanarak gevşemeye çalışılıyor. Bu bir miktar rahatlatıcı olsa da alınan alkol miktarı, uçaktaki basınçla birleşince rahatsız edici olabilir. Sakinleştirici ilaçlar kullanan kişiler de çoğunlukta. Uçağa binme fikriyle başlayan gerginlik uçuş sonrasında da sürüyor. Bu nedenle kişi ve etrafındakiler için uzun süreli ilişki sorunlarına da yol açmakta.
En temel korku ise ölüm korkusudur. Diğer korkularda, ölüme atfedilen duyguların izlerini görebiliriz. Örneğin sevilmemekten korkan biri için öldükten sonra ceza alacağına inanması arasında bir paralellik vardır. Benzer şekilde karanlık korkusunu ele alırsak, karanlıkta tıpkı ölümden sonrası gibi bilinmezlik hâkimdir. Bu nedenle kişinin ölüm
Kişisel gelişim, sürekli yenilenen büyük bir bilgi yumağıdır. İnsanlar eğitimlere, seanslara ya da workshop’lara katılıyorlar. Fakat kısa bir zaman sonra alışkanlıklar bedende ve zihinde eski yerini alıyor. Bu noktada bilginin kullanılabilir olması, anlatım şekli gibi anlatıcı etkenleri dışında iş tamamen katılımcıya kalmaktadır.
Bilgiyi ve yetenekleri hayata geçirmek için o bilgiyi kalıp halinde görmektense kendinize ve hayatınıza uyarlamaya çalışabilirsiniz. Bilginin omurgası sabit kalmak üzere uygulanışı kişiye göre esnektir. Bilgi insanla uyumludur oysa günümüzde insan bilgiye uymaya çalışıyor. Bilgiyi yiyecek gibi düşünün. Alıp bedeninizin sindirmesine izin verin. Faydalı kısmını alın diğerlerini bırakın.
Kendiniz için çalışmalar alıyor fakat yerleşimine izin vermiyorsanız bu, kararlı olmadığınız anlamına gelir. Buradaki amacımız, “Kişisel gelişime ayak uydurmak kolay, başarmak kolay, yenilenmek kolay, değişmek kolay” bakış açısını yerleştirmektir. Sadece eğitime katılmak sizin için tüm dünyayı değiştiremez. Önce değiştirmeye kendinizden başlamanız gerekir. Değişmekten korkmak yerine gözlerinizde ve kalbinizdeki cesaretle değişime hazır olun.
Bedeninizin,
Çocuklar, neslimizi aktardığımız, geçmiş ile geleceği birbirine bağlayan yegane varlıklardır. Kendi kimliği ve özellikleri ile ailemizin ve toplumun önemli parçasıdır. Çocuk, yetişkinler ve toplumsal kurumlar tarafından da korunması, kollanması gereken en küçük bireydir. Çocukluk çağında, sosyalleşme ve iletişim kurma becerisinin arttığı, dilin kullanımının öğrenilip olgunlaştığı dönem yaşamın tamamı adına oldukça önem taşıyor.
Günümüzde teknoloji ve iletişim alanında yaşanan hızlı gelişmeler ve modernleşmenin yaşama getirdikleri, iletişimin çeşitliliğini ve karmaşıklığını her geçen gün artırıyor. Bu süreçte yetişkinler ve çocuklar arasında, aile ve sosyal çevre içindeki iletişimin seyri de değişiyor. Çocuğun aile ve okul içinde oyun kültürüyle başlayan sosyalleşme süreci; yaşının büyümesi, becerilerinin ve ihtiyaçlarının artmasıyla çeşitleniyor.
Teknolojinin geldiği noktada çağdaş anlatıcı televizyon, çocuklar için en etkili ve tercih edilen eğlence araçlarından biri olmaya devam etse de, gittikçe artan oranda evde, okulda ve sosyal yaşamda elektronik medyalar ile iletişim kuran, sanal dünyada var olan çocuk ve genç nesil ile karşı karşıyayız. Tabletleri ve cep
Sadakat huzurla birleştirip güvenle taçlandırdığımız bir duygu ve durumdur. Hayatta tüm ilişkilerin içinde olmasını arzu ettiğimiz sadakat aldatma, aldatılma ile gölgelenmiş olabilir. İnsan neden aradığını bulamaz da hep istemediği şeyle karşılaşır? Bunun çok uzun ve derin bir denklemi var.
Öncelikle bilinçaltının nasıl çalıştığını bilmeniz önemli. Dikkatiniz nerede ise bilinçaltını onu kayıtlar. İçsel niyetiniz sadakatli bir ilişki fakat dikkatiniz güvensizlikte ise bilinçaltı yaşanacaklar listesine güvensizliği alır. Dikkatin ve gözün nerede ise enerjin orada çalışır. Bilinçaltı da enerjinin aktif olduğu konuyu alıp yaşam formülüne ekler. Oldukça basit olan bu kural evrenseldir yani herkes için eşit seviyede geçerlidir. Bilinçaltı partnerinizi takip ederken “Bana sadık mı?” diye takip ederseniz sadakati alır ve yaşam yolunuza sadık insanları alır. Dikkatiniz “Beni aldatıyor mu? Ona güvenebilir miyim? Güvensiz birisine benziyor” gibi düşünce ve sorularda ise davet ettiğiniz konu ne yazık ki güvensizlik ve sadakatsizlik olacaktır.
Yetiştiğimiz ortam, aile içi sadakat, anne – baba ilişkisi içindeki güven ve evlilik akdine olan sadakat oldukça önemlidir. Ailede şahit
Yaşama, çözümlere, mucizelere nice anlamlar yüklüyoruz. Keyfimiz yerindeyse hepsi güzel ve kolay. Canımız biraz sıkkınsa “eh işte” der omuz silkeriz. İşler daha da karışıksa hepsine öfkeli olur, “imkansızlık” etiketini de yapıştırırız.
Oysa yaşam bir kaynaktır. Her ne getiriyorsa tersini de bir yerlerde tutuyor demektir. Sağlığımız yerindeyken hastalık yaşam çemberimizin dışında kalır. Paramız az iken para da yaşam çemberinin dışında demektir. Aradığımız huzura dokunamadıysak huzursuzluk çemberde huzur çemberin dışındadır. Yaşama yüklenen anlamlar ise tamamen kişinin sorumluluğundadır. Çemberin içinin ve dışının tanımları oldukça önemlidir.
Çözümler ve mucizeler de yaşama verdiğimiz anlamlardan payını alır. “Yaşam zor” “Her şey çok zor” “Sorunları çözmek mümkün değil” “Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin” gibi yerleşmiş kalıplarla da çözümlerin ve mucizelerin yolunu kapatırız. Ne yazık ki kendimizi yaşamın güzel tarafından alıkoyarız.
Yaşamın mükemmel bir hediye olması her şeyi barındırmasından kaynaklanıyor. “Hayat en güzel hediye” diyerek gülümsememizin arkasında yatan bilgelik de budur. Yaşam insan için gerekli olan pozitiften negatife her şeyi
Doğum ve ölüm net olarak belirlidir, bunun dışında yaşam ana kaderi noktalar dışında insanın özgür seçimine bırakılmıştır. Her anın içinde öğrenme devam eder. Her öğrenme yeniden yazmaktır yaşanılacakları.
İnsan geleceği öğrenmenin peşinde olmuştur hep. Geleceği, olacakları öğrenmenin atılacak adımlara ilgili hazırlık olduğu düşünülür. Oysa geleceği bilmek daha fazla mutsuzluk getirebilir. Bildiğin bir gelecekte neşen ve umudun kalmaz. Hayatın sürprizleri yok olunca yarına uyanmanın tadı kalmaz.
Emin adımla yürümek ister insan, “başıma kötü bir şey gelecekse bileyim” der. Muhtemel kötü olayları bilmek durumu mühürler, kesinlik kazanır. Bilmeden öğrenerek yürürsen o olayları yaşama ihtimalin kalmaz. Değiştirilebilecek olaylar bilinerek ve kabul görerek tartışmasız gerçek olurlar. Bilmeden öğrenmek için yürü, en iyiye ve güzele, en yüksek ihitimalli çözüme odaklan. Kolay ve eğlenceli olan budur. Geleceği bilme telaşı insanı falcılara, geleceği okuduğuna inandığı insanlara yönlendirir.
Geleceğini yazıp oynamak için sana sunulan tüm bilgeliği bir kenara bırakıp, bir kahve fincanı içine sıkışmış telve öbeklerine bakarak sana gelecek yazma keyfini başkasının iki dudağına
Bedendeki enerji merkezlerini ifade etmek için kullanılan “çakra” kelimesi Sanskritçede tekerlek anlamına gelmektedir. Yaşam enerjisi ile sürekli saat yönünde dönen bedensel enerji alanlarını ifade etmektedir. Bedende yüzlerce çakra olmakla birlikte genellikle 7 ana çakradan bahsediliyor. Meridyen noktalardan ya da akupunktur noktalarından bahsedersek işte onların her biri de aslında bir enerji merkezi yani çakradır.
Çakralar, bedenin önünde ve arkasında olmak üzere iki uçlu harekete tabidir. Şifa hali için sürekli olarak saat yönünde ve uyumlu bir hızla dönmeleri gerekir. Bu belli yön ve hız şifada olma halidir. Ne zaman ki çakraların dönüş hızı ve yönü değişmeye başlar o zaman enerji akışı bozulur. Bu bozulma ile çakranın kapsadığı alan içinde yer alan her bir organ, doku, damar, vücut sistemleri ve hücrede sağlık sorunları ortaya çıkmaya başlar. Çakraların kapalı olma hali sadece ölüm anındadır, bunun dışında enerji akışı bozulur ama çakra kapanmaz.
Gelelim bu enerji akışının nasıl bozulduğuna..
Taç çakra ilahi sistemle, kök çakra dünya ile bağımızdır ve birbirlerine dikey şekilde bağlı çalışırlar. Diğer 5 çakramız da bedenin önü ve arkasında olmak üzere yatayda iki