Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yabancı dil olarak Türkçe öğretilmeli
Prof. Dr. Sinan Bayraktaroğlu
Talas ve Tarsus Amerikan Kolejlerinde okudu. Ankara Üniversitesi, DTCF’de İngiliz Edebiyatı ve Osmanlı Tarihi alanlarında Lisans, Leeds Üniversitesi’nde Yüksek Lisans, Londra Üniversitesi’nde “Uygulamalı Dilbilim ve Yabancı Dil Eğitimi” alanında Doktora eğitimi gördü. Cambridge Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı. The Cambridge Centre for Languages, Sawston Hall’un 22 yıl kurucu direktörlüğünü yürüttü. T.C. Devlet Üstün Hizmet Madalyası sahibi.

Dil, bir ülke kültürünün tanıtılmasında en önemli anahtardır. Yabancı dil öğretim ve öğrenimi, bir dilin alt yapısını teşkil eden gramerini ve buna bağlı olarak o dili yazmayı, okumayı, dinlemeyi ve konuşmayı öğrenmek ya da öğretmekten ibaret değildir. Yabancı dil öğretim ve öğrenimi vasıtasıyla, bunların yanı sıra, o dili konuşan halkın kültür özelliklerinin öğrenici tarafından edinilmesi de sağlanmaktadır.

Haberin Devamı

İnsanların günlük hayatlarına yön veren gelenekler, töreler, dini inançlar ve ahlaki değerlerden insan ilişkileri çerçevesinde cereyan eden selamlaşma, hal-hatır sorma, başsağlığı dileme, vs. gibi davranış biçimlerine kadar geniş bir alanı tarayan bütün söylemler ( bunlara mizah, atasözlerini de dahil edebiliriz) dilin gramer yapısı üzerine yerleşmiş “sosyo-kültürel dil kullanımı ” özellikleridir ki, bunları en verimli ve etkili bir biçimde tanıtabilmek ancak dil aracılığıyla, yani o dili öğretmek ve öğrenmekle mümkün olabilir.

Durum böyle olunca, kültürlerinin dünya ölçüsünde kök salmasını hedef alan ülkeler kendi dillerini diğer ülkelerin insanlarına öğretmeyi kültür tanıtma politikalarının temel taşı haline getirmiş ve bu bağlamda uzun yıllardan beri birçok ülkede köklü bir şekilde faaliyet gösteren kurumlar geliştirmişlerdir. British Council (İngilizce), Goethe-Institut (Almanca), Institut Français (Fransızca), Instituto Cervantes (İspanyolca), Istituto Italiano di Cultura (İtalyanca) gibi kurumları bu çerçevede sayabiliriz.

Ne var ki, 200 yılı aşkın süredir çağdaşlaşma uğraşı içinde bulunan Türk toplumu, kendi kabuğuna sıkışmış olup, bugüne kadar dış dünyaya ne kendi kültürünü gereğiyle tanıtabilmiş ne de Türk dilini yabancı bir dil olarak diğer ülkelerin insanlarına etkin bir şekilde öğretebilmiştir.

Haberin Devamı

Oysa, taa 18. Asırdan Tanzimat dönemine kadar Fransızca, Meşrutiyetle birlikte Almanca ve günümüzde de bir “dünya dili” haline gelmiş bulunan İngilizce’ye karşı toplumumuzda oluşmuş bulunan yoğun sosyal talep Türk toplumunu kültür alışverişinde Avrupa karşısında sürekli olarak “alıcı” durumunda kalmaya mahkûm etmiştir. Buna mukabil, yeterli derecede “verici” olabildiğimizi söylememiz, etkin bir şekilde sonuç getirici kültürel tanıtım politikalarımız bulunmadığından dolayı, mümkün değildir.

Uluslararası alanda kendimizi tanıtabilmemiz için bir yandan çeşitli ülkelerin dillerini öğrenmemiz gerekirken, öte yandan kendi kültürümüzü de, kendi dilimiz aracılığıyla, yakın ilişkide bulunduğumuz diğer ülkelere etkili bir biçimde tanıtıp öğretmemiz gerekiyor.

Küreselleşme olgusunun yanında, 1949 yılındaki kuruluşundan beri Avrupa Konseyi’nin üyesi olan Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmek için bunca gayret sarf etmesi de Türk toplumunun kültürel planda tanıtılmasını ve Türk Dili’nin yabancı dil olarak öğretilmesini bu kadar önemli bir hale getirmiştir.

Haberin Devamı

24 Eylül 1982 tarihinde, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu, üye ülkelere aşağıdaki ilkeleri tavsiye kararı almıştır.

“Avrupa’daki çeşitli değişik dil ve kültürlerin bırakmış olduğu zengin miras, korunması ve geliştirilmesi gereken ortak bir değerdir. Bu dil ve kültür çeşitliliğinin, daha da zengin bir kaynağa dönüştürülmesi ve Avrupa ülkelerinin birbirlerini daha iyi tanıyıp anlayabilmeleri için yoğun bir eğitim faaliyetine ihtiyaç vardır…Bu nedenle, değişik anadillere sahip Avrupalıların, Avrupa bünyesindeki serbest dolaşım ve işbirliğini güçlendirmeleri, birbirlerini tanıyıp anlamaları ve önyargıları kaldırıp sosyal ilişkilerini geliştirmeleri ancak birbirlerinin dilini iyi öğrenmeleriyle mümkündür.” (Recommendation NO. R. (82) 18)

İşte bu amaçladır ki, Avrupa Konseyi, taa 1971 yılından beri Avrupalı bilim adamlarının bilimsel araştırma ve çalışmalarıyla ‘Avrupa Yabancı Diller Projesi’sini uygulamıştır.

Bu projenin bulguları, bugün “Avrupa Yabancı Diller Ortak Çerçevesi” (Common European Framework of Reference for Languages: Learning, Teaching, Assessment)adı altında hem Avrupa Konseyi’nin ve hem de Avrupa Birliği’nin yabancı dil eğitimi kriterlerini oluşturmuş bulunuyor.

Bugün, Latin Amerika ülkelerinden Uzak Doğu ülkelerine kadar, uluslararası düzeyde yabancı dil eğitimi alanında devrim yaratmış bulunan“Avrupa Yabancı Diller Ortak Çerçevesi”,Avrupa Birliğine uyum kriterlerinen önemli bir koşuldur.

Ayrıca belirtelim ki, ‘Avrupa Yabancı Diller Ortak Çerçevesi’ , ‘Eğitimde Birlik’ ideali altında “Öğrenme Amaçlı Hareketliliği” özendirmek amacıyla Avrupa bünyesinde kabul edilmiş bulunan “Bologna Süreci” veya “Lizbon Hedefleri” kapsamındaki Erasmus, Socrates, Leonardo, Comenius, Marie Curie gibi programların anahtarı durumundadır.

Bugün ülkemizde Türk Dili yabancı bir dil olarak, Avrupa Yabancı Dil Ortak Çerçevesi kapsamında öğretilmiyor. Öğretilmiyor, çünkü

  • "Öğrenici merkezli" müfredat ve ders içeriklerinin öğrenicinin gereksinimine göre hazırlanması,
  • Öğretim ve öğrenim sürecinin amaçları ve hedeflerinin gerçekçi bir şekilde belirlenmesi,
  • Uygun öğretim/öğrenim kaynaklarının, araç ve gereçlerin, ders materyallerinin temin edilmesi,
  • İletişimsel yöntem etkinliklerinin kullanılması,
  • her dil seviyesinin tanımlanması ve aşamalı olarak sınav ölçek ve göstergelerinin (en alt düzeyden başlayarak A1, A2, B1, B2, C1, C2) kullanılması,
  • Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği tarafından akredite edilmiş sınav sistemlerinin, (bkz. Association of Language Testers in Europe, www.alte.org ) hayata geçirilmesi,
  • kalite kriterlerinin, (bkz. European Association of Quality Language Services www.eaquals.org) uygulanması
  • Türk Dili’nin yabancı bir dil olarak öğretilmesi için Türk Dili'ni "öğrenmeyi öğretebilen" uzmanlaşmış öğretmenlerin yetiştirilmesi, gibi bilimsel ve profesyonel temeller üzerine oturtulmuş pedagojik uygulamalardan söz etmek mümkün değil.

Yabancı dil eğitimi alanında Avrupa Yabancı Diller Ortak Çerçevesi’nin ne kadar önemli bir yere sahip olduğu Türkiye’de, her nedense (!), bir türlü anlaşılamadı ve dolayısıyla bugüne kadar bunun gereği de yapılamadı. Evet, MEB bu modeli Avrupa Dilleri İçin Ortak Başvuru Metni: Öğrenme- Öğretme-Değerlendirme”adı altında Türkçe’ye çevirmiştir. Çevirmiştir, ama modelin özünü teşkil eden Waystage (Başlangıç Düzeyi), Threshold (Orta Düzey), Vantage (İleri Düzey) gibi çok önemli çalışmalar tüm Avrupa dillerinin öğrenim ve öğretimine uyarlanmış olmalarına rağmen, Türk Dili’nin yabancı bir dil olarak öğretilmesine de İngilizce gibi diğer yabancı dillerin öğretim ve öğrenimine de Türkiye’de halen uyarlanabilmiş değildirler.

Diğer taraftan, üzülerek belirtmek isteriz ki, bugün Avrupa Konseyi’nin “Avrupa Modern Diller Merkezi”nde Ermenistan, Hırvatistan, Estonya, Slovenya, Montenegro ve Malta gibi ülkeler dahil olmak üzere toplam 32 tane Avrupa Konseyi üyesi ülke temsil edilirken, Avrupa Konseyi’nin 1949 yılından beri üyesi olduğu halde, Türkiye Cumhuriyeti temsil edilmemektedir. (bkz. www.eclm.org)

Aynı şekilde, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’ne resmi statü altında hizmet veren “Avrupa Dil Sınavları Derneği”nde Avrupa bünyesindeki 26 farklı dil ile ilgili sınav ölçekleri, değerlendirme ve göstergeleri mevcut iken, Türk Dili ile ilgili olarak Avrupa Birliği’nin akredite edebileceği uluslararası kalite kriterleri doğrultusunda sınav ölçek ve değerlendirme sistemi mevcut değildir. (bkz. www. alte.org/membership; www.dialang.org )

Kısaca, bugün yabancı dil olarak Türk Dili öğrenim ve öğretimi, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne uyum süreci kapsamında çok geride kalmış, bilimsel pedagojik temeller üzerine henüz profesyonel biçimde oturtulamamıştır. Her ne kadar üniversitelerimizdeki TÖMER ve yurt dışında faaliyet gösteren Yunus Emre merkezleri gibi kuruluşlar bu alanda iyi niyetle uğraş veriyorlarsa da, bunların uyguladıkları ders program ve içeriklerinin ‘Avrupa Yabancı Diller Ortak Çerçevesi’nin uyum kriterleri kapsamına girdikleri söylenemez.

Bir kere, “Yabancı Dil Eğitimi” alanının teori ve pratiğini bilen uzmanlaşmış Türk Dili öğretmenlerimiz yoktur. Her şeyden önce, bu nitelikteki öğretmenlerin yetiştirilmesi gerekir.

Shakespeare’i, Goethe’yi, Molier’i, Cervantes’i veya Dante’yi bilen bir öğretmen, her ne kadar ilgili dilin gramer ve kullanımına hâkim olsa dahi, o dili yabancı bir dil olarak öğretebilecek konumda değildir. Değildir, çünkü “Yabancı Dil Eğitimi” apayrı bir uzmanlık alanına girer.

Bu nedenle, Fuzuli’yi, Nabi’yi Yunus Emre’yi iyi bilen, daha doğrusu Türk Dili ve Edebiyatı alanında iyi yetişmiş bir öğretmenin, Türk Dili’nin yabancı bir dil olarak öğretilmesinde de uzmanlaşmış bir öğretmen olduğu ilk bakışta düşünülebilir. Pedagojik açıdan kabul edilmesi mümkün olmayan bu düşünce, bilimsel bir esasa dayanmadığı gibi, Avrupa Birliği yabancı dil eğitimi kalite kriterlerine de aykırıdır. Dolayısıyla, böyle bir yanılgıya düşüldüğü takdirde, altından kalkılması zor sorunlarla karşılaşılacağı muhakkaktır.

Türkiye’nin Avrupa Birliğine uyum süreci dışında, Türk Dili’nin yabancı bir dil olarak öğrenilmesi için bugün uluslararası düzeyde önemli ölçüde bir sosyal talep doğmuştur.

Altını önemle çizmemiz gerekir ki, halen Avrupa’da yaklaşık olarak 4 milyon Türk yaşamakta olup, 3. kuşak da bu arada yetişmektedir. Yetişmekte olan bu çocuklar, doğdukları ülkenin dilini birinci dil olarak edinmelerine karşın, kendi Türk kimliklerini korumak amacıyla, Türkçe’yi de ikinci bir dil olarak öğrenmek durumundadırlar.Bu nedenle,Avrupa’da yetişmekte olan Türk çocuklarının eğitimine sahip çıkmamız, onlara Türk kültür ve dilini bugünkü eğitim teknoloji imkânlarını da kullanarak, Avrupa Yabancı Diller Ortak Çerçevesi’nin kalite kriterlerine uyumlu olan bilimsel yöntemleri uygulayarak öğretmemizle mümkün olabilir. Herkesin malumu olduğu üzere, bu çocuklara sahip çıkmamız onların gelecekte bulunacakları ülkelerde siyasi güç ve nüfuz kazanabilmeleri kuvvetle muhtemel olduğuna göre, Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından büyük önem taşımaktadır.

Avrupa’daki ve Dünya’daki bir çok üniversitede sayıları her gün artmakta olan Türk İncelemeleri Bölümleri’nin karşılaştıkları en büyük sıkıntı, Türk Dili’nin uluslararası yabancı dil eğitimi kriterlerine göre etkin bir şekilde öğretilememesinden kaynaklanmaktadır. Oysa birçok tanıtma uzmanının kabul edeceği üzere, tanıtma yöntemlerinin en verimli ve kalıcı olanı ülke kültürünün uluslararası bilim ve akademik çevrelerde tanıtılmasıdır.

Aynı şekilde, bugün Türkiye’deki üniversitelere sayıları her yıl hızla artmakta olan pek çok yabancı öğrenci gelmektedir. Bu öğrencilerin ülkemizde gördükleri eğitime ve günlük yaşama uyum sağlamaları ancak Türkçe’yi kısa sürede etkin biçimde öğrenebilmeleriyle mümkün olabilir.

Kısaca, İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca gibi Avrupa dilleri Avrupa Yabancı Diller Ortak Çerçevesi kapsamında “uzaktan eğitim”, “dijital eğitim” gibi gelişmiş tüm eğitim teknolojisi imkanlarını da kullanarak Avrupa Birliği kriterlerine uyumlu bir şekilde bugün nasıl öğretiliyorsa, Türk Dili’nin de yabancı bir dil olarak aynı teknolojik ve bilimsel pedagojik yöntemlerle öğretilmesi gerekir.

Türk Dili’nin yabancı bir dil olarak öğretilmesibugüne kadardevlet tarafından hak ettiğişekildeönemsenmemiştir. Böylesine önemli bir kültür tanıtım politikasının, bundan böyle, Avrupa Birliği’ne uyum süreci kapsamında daha da vakit kaybetmeden kaybedilmeden ele alınması gerekir. Bununla ilgili kısa ve uzun vadeli, kalıcı, etkin ve akıllı politikalar üretmek bakımından, başta YÖK’e, üniversitelere, TRT’ye, Avrupa Birliği, Dış İşleri, Kültür ve Milli Eğitim Bakanlıklarına önemli sorumluluklar düştüğü kanısındayız.

Unutulmamalıdır ki, bugün dünyada, Balkan’lardan Orta Asya’ya, Orta Doğu’ya kadar uzanan geniş bir coğrafi yelpazede Türkçe konuşan 200 milyon civarında insan bulunduğu tahmin ediliyor. Türk dilinin de uluslararası alanda öğretimi için öncülüğü elbette Türkiye Cumhuriyeti yapmalıdır.

Tarihte Türk toplumu için “Asya’nın hasta adamı” denmemişti(!). Nitekim, bugün “Çeşitlilikte Birlik” idealiyle oluşturulmaya çalışan “Ortak Avrupa Kültürü”, Türk dili ve kültürü görmemezlikten gelinerek layıkıyla gerçekleştirilemez.

Avrupa’nın bu idealine ulaşması için, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne gereksinimden daha çok Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye gereksinimi vardır. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti’nin de akıllı kültür tanıtım politikalarıyla “Ortak Avrupa Kültürü” nün oluşumuna katkıda bulunması şarttır.