FERİDUN ANDAÇ
1954’te Erzurum’da doğdu. Yükseköğrenimini MÜ Eğitim Fakültesi’nde tamamladı. İÜ Edebiyat Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. Edebiyat ve karşılaştırmalı edebiyat dersleri verdi. İnceleme, araştırma ve deneme çalışmalarının yanı sıra yazdığı öyküleri ve gezi yazıları çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı. Bu alanlarda yayımlanan birçok kitabı olan Andaç, üniversitelerde görev yaptı, özel kurumlarda alanı ile ilgili yöneticilik görevlerinde bulundu. 2002 yılından itibaren Dünya Kitapları’nın yayın yönetmenliğini üstlendi; edebiyat/kültür/sanat/tarih alanında iki yüzün üzerinde özgün kitabın yayımını yaptı. Çeşitli ulusal gazetelerde sürekli yazılar yazan Andaç, Marmara Üniversitesi İletişim ve Güzel Sanatlar fakültelerinde “Günümüz Türk Edebiyatı” , “Kültür Tarihi”, “Sanat Tarihi”, “Eleştiri Kuramları”; Doğuş Üniversitesi’nde “Yaratıcı Yazarlık” dersleri verdi, veriyor. Attilâ İlhan Kültür Merkezi, Yazıhane&Atölye ve Ceres Atölye’de “yaratıcı yazarlık” dersleri vermektedir.
2013 Londra Kitap Fuarı’nın bu yılki konuk ülkesi Türkiye’ydi. Daha önce 2008 Frankfurt Kitap Fuarı’nda da konuk ülke olarak yayın arenasına çıkan Türkiye’nin Londra’daki görünümü bu kez daha göz alıcıydı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı yayın sektörünün ilgili kurumlarıyla yaptığı işbirliği sonucunda bu fuarlarda Türkiye’nin kültürel birikimini dünya vitrinine çıkarmayı başardığını söylemeliyim. Özellikle TEDA projesinin yaygınlık kazanması, ülke yazarlarının yapıtlarını başka dillerde de yayımlama olanağı bulması edebiyat ve kültür alanında nicedir yaşanan eksikliklerin neler olduğunu da gösterdi bize.
‘Konuk ülke olmak’
Özellikle yayıncılık sektörümüzün temsilcilerinin fuarlara bir izleyici olarak katılmanın ötesinde yayıncı kimliğinin içerdiği ürünlerini bu arenada günışığına çıkarma cesaretini bulması açısından da “konuk ülke” çerçevesindeki etkinlikler önemli bir adımdı.
Bu tür fuarlar yalnızca üretilen kitabın sunumu değil, yayıncının, yazarın ve telif ajanslarının da buluşma noktasıdır. Ülke kültürlerini tanıma kapısı olarak görülen kitap fuarlarının bir başka önemli yanı, yapılan etkinliklerdir. Söyleşiler, paneller, konferanslar yayıncı görüşmelerinin yanı sıra fuarları canlı tutan, belirlenen ortak temaları birbirine anlatan, hatta kültürlerarası köprülerin kurulmasında etkin olan çabalardır.
Frankfurt deneyimi
Türkiye, Frankfurt deneyiminden sonra, daha küçük olan Londra Kitap Fuarı’nda iyi organize olmuştu. Eksiklikler, aksaklıklar her zaman olagelen şeylerdir. Burada bunları sıralamak yerine, olması gerekenlerin altını çizmek isterim.
Benim de katıldığım panel dahil olmak üzere, izleyip gözlediğim söyleşilerde yabancı izleyiciyi yeterince çekememiş olmak gibi bir sorun vardı. Yani bir bakıma kendi kendimize anlattık birçok konuyu.
Her şeye rağmen
Aslında her şeye rağmen bu panellerin söyleşilerin şöyle bir yararı da oldu; Türkiye’de bir araya gelip kuramadığımız diyaloğu farklı görüşteki yazarlarla karşılaşarak burada kurma, onları dinleme olanağını bulduk. Ama bu salt kendi yazarlarımız için yapılan bir etkinlik olmadığına göre...
Akademisizlik...
Sanırım burada en temel eksikliğimizi gözleme olanağımız oldu: Türkçenin bir yazın / kültür ve bilim dili olarak yeterince dolaşımda olamamasının nedenlerini sorgulamaya başladık.
Bugün dil / bilim / tarih akademileri olmayan ender Avrupa ülkelerinden biriyiz. Bu alanlarda özerklikten hep ürken tarzda bir siyaset, siyaset yönetimine sahip olmuştur ülkemiz. Bu alanlardaki üretimimizin diğer bir ucu üniversitelerin akademik yetersizliği. Londra Kitap Fuarı’nın etkinlikler programlarına baktığınızda vasatın biraz üstünde bir seyri hemen algılarsınız.
Bürokratları biraz ürkek, konuyu prosedürde iyi kavrayan buna uyan ama uygulamada pek öne çıkmayan halde gördüğümü söylemeliyim. Bakanlığın genç, dil bilen, pırıl pırıl elamanlarının varlığı güven vericiydi elbette; ama deneyim kazanmaları için bu tür etkinliklerde daha çok yer almaları, iletişim düzeylerini yükseltmeleri gerektiğini düşündüm.
Kuşkusuz böyle bir bakanlığı bürokratlar / teknokratlar yönetir ama kültür adamlarını / akademisyenleri de yanlarına almaları gerekir. Yoksa çoğu şey bir parodiye dönüşebilir, tıpkı Yunus Emre Kültür Merkezi’nde yapılan şiir gecesi gibi.
Gözlemlerim...
Gene de öne çıkan bir organizasyon şirketinin varlığı, bende şu izlenimi oluşturdu: Fuarı bunlar düzenlemiş, “konuk ülke”yi temsil eden de onlar!
Biz Türklerin yeme içme ikram bekleme zaafiyeti, birbiriyle muhabbet etme, hatta Türk’ün Türk’e propagandası gene en çok bu arenada gözlediğimdi.
Her ülkede bir kültür merkezi oluşturma projesi önemli bir adımdı. Ama bunun bir Cervantes Enstitüsü, bir Goethe Enstitüsü, British Council gibi çalışması için bizlerin zihniyet devrimine ve yetişmiş insana ihtiyacımız olduğunu da söylemeliyim burada.
Eksikliklerimiz...
“Konuk ülke” konumunda olduğumuz fuarlara katılımın daha yoğun olması gerektiğini düşünenlerdenim. Yani ülkeniz kültür / sanatın bütün renkleriyle orada olmalı. Yayıncılık sektörünüzün seyri kendini o arenada gösterebilmeli. Oysa ki bu yöndeki eksikliklerimiz hemen göze çarpıyordu.
UNESCO’nun gündemindeki 2013 PirÓ Reis Yılı ve ülkemizde bu yönde yapılan yayınlar, bir marka kent olan İstanbul, Bursa, İzmir gibi kentlerimizin yayınlardaki tanıtımı burada da vitrine çıkmalıydı. Kentlileşen Türkiye’nin yüzünün yayınlara yansıması anlatılmalıydı elbette.
Kabuğu kırmak...
Etkinlik programında yer alan konu başlıklarının içerdiği zenginlik, stantlardaki ve sergilerdeki görünümle bütünleşemiyordu ne yazık ki!
Gene de şunu söylemeliyim; Türkiye’nin kabuğunu kırma çabasında kültür sanat ve yayıncılık alanındaki atılımların hep öncü olabileceğini bize bu fuarlar gösteriyor. Kendine güvenen bir ülke, birikimini başka dillere taşımada daha atak bir ülke olma yolunda bir sınav olarak da gördüm Londra Kitap Fuarı’nı.
Pazarlama seyri
Şunu da eklemeliyim; görünen o ki son yıllarda dijital yayıncılığın öne çıkması kitap fuarında da pazarlama seyrini o yöne döndürmüştür.
Görünen o ki; biz, yayıncılığın emekleme devresindeyken, karşımızda büyük bir dijital pazar durmaktadır. İşte ben de bu yüzden yayıncının da yazarın da bu gelişmeyi görmesi gerektiği kanısındayım. Konuyu bu yönüyle de irdeleyeceğim.