Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

PROF. DR. AYHAN AYDIN

Hacettepe ve Ankara üniversiteleri mezunu olan Aydın, İngilizce ve eğitim bilimleri alanında eğitimini sürdürmüştür. Doktora eğitiminden sonra bir süre Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde, part-time öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 1993’ten beri Dünya Bankası Eğitim Projeleri’ne danışmanlık yapan Aydın, halen Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde öğretim üyesidir. Aynı üniversitede Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanlığı görevini sürdüren Aydın’ın çeşitli ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış 60’tan fazla makalesi bulunmaktadır. Ayrıca Anadolu ve Gazi üniversitelerinde misafir öğretim üyesi olarak dersler veren Aydın, bazı yayın kuruluşlarında editörlük, eğitim dergilerinde hakemlik ve bilim kurulu üyeliği yapmaktadır. Aydın’ın yayınlanmış 9 kitabı bulunmaktadır.

Haberin Devamı

Bu makalede öğretmen yetiştirme ve istihdamında özellikle son dönemde yaşanan sorunların değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda öncelikle mevcut durumun özetlenmesi, konunun önemini ve kapsamını anlamak açısından yararlı olacaktır.

MEVCUT DURUM
2013 MEB verilerine göre, “atanamayan 300.000 öğretmen” bulunmaktadır. Esasen öğretmen ataması KPSS sonuçlarına göre değil, her branşta belirlenen kontenjan oranına bağlı olarak değişmektedir. Başka bir anlatımla Genel Yetenek, Genel Kültür, Eğitim Bilimleri ve 2013 itibariyle yalnız 15 branşta yapılabilen Öğretmenlik Alan Sınavı testlerinden oluşan KPSS bir yeterlilik sınavı değil, eleme sınavıdır. Buna göre MEB örneğin Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Öğretmenliğine (RPD) 14 puanla atama yaparken, Fizik Öğretmenliğine 88, İlköğretim Matematik Öğretmenliğine 87 puanla atama yapmamaktadır. Belki de tam da bu nedenle bir sivil toplum örgütü olan ve öğretmen işsizliğine dikkat çekmeye çalışan platform, kendisini “Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu” olarak tanımlamaktadır. Gerçekte 2009’da KPSS’de en yüksek notu alarak Türkiye birincisi olan aday, fizik branşında kontenjan bulunmadığı için atanmamıştır.

TOPLUMSAL SORUN
Bu durum aynı zamanda, öğretmen yetiştirme ve istihdamında ciddi bir arz talep dengesizliğine işaret etmektedir. Bugün sayıları 97’yi bulan eğitim fakültelerinden yılda yaklaşık 40.000 mezun verilmektedir. Bu açıdan eğitim fakülteleri, açıköğretim fakülteleri de dahil, tüm fakülte türleri açısından en fazla mezun veren kurumlardır. Öte yandan tüm üniversite programları içinde öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı 28 iken bu oran eğitim fakültelerinde 38’e yükselmektedir. Özellikle öğretmen istihdamı, 2007’den sonra sayıları hızla artan eğitim fakültelerine ve buna paralel olarak artan mezun sayısıyla bugün neredeyse sürdürülemez ve yönetilemez bir hale, dolayısıyla ciddi bir toplumsal soruna dönüşmüştür.
Sorunun özünü, öğretmen yetiştirmekten sorumlu olan YÖK ve istihdam eden kurum olan MEB arasında yaşanan iletişim, iş birliği ve eş güdüm yetersizlikleri oluşturmaktadır. Özetle hesap verebilirlik, veriye dayalı yönetim, insan gücü planlaması gibi yönetsel yaklaşımlar yerine toplumsal talep yaklaşımı benimsendiği için öğretmen eğitimi ve istihdamı sorunu bir kördüğüm haline getirilmiştir.
Bilimsel verilere dayalı, tutarlı, bütünlüklü bir politika uygulanmadığı için 2012-2013 öğretim yılında yaklaşık 30.000 sınıf öğretmeni, branş öğretmenliğine atanmıştır. Ayrıca YÖK, 2013-2014 yılından itibaren eğitim fakültelerinde bulunan ortaöğretim programlarını kapatarak İngilizce ve RPD alanı dışında bütün ortaöğretim öğretmeni yetiştirme yetkisini fen edebiyat fakültelerine aktarmıştır.

KONTENJAN AÇIKLARI
Bu iki uygulama da eğitimin doğasına, ölçme değerlendirme kriterlerine aykırı olduğu gibi yeterlik, kariyer, fırsat ve olanak eşitliği gibi temel etik ilkelere de aykırıdır. Öncelikle alanlarında yetişmiş ancak ataması yapılmayan binlerce öğretmen varken sınıf öğretmenlerinin bu kadrolara atanması yalnızca üzücü değil, çocuklarımızın eğitimi açısından da elem vericidir. Zihinsel engelliler öğretmenliğinden müzik, beden eğitimi gibi birçok alanda özel bir yetiştirme ve uzmanlık gerektiren branşlara yapılan bu tür atamalar, trajik olduğu kadar komiktir de. Bu uygulama aynı zamanda öğretmen istihdamında günübirlik populist politikaların iflası anlamına gelmektedir. Aynı şekilde eğitim fakültelerinde fizik, kimya, felsefe, edebiyat vb. alanlara öğrenci alımının durdurulması, bu alanlarda öğretmen yetiştirme yetkisinin fen edebiyat fakültelerine devredilmesi eğitim fakülteleri açısından ciddi bir saygınlık ve değer kaybına neden olmuştur. (Nitekim 2013 LYS sonuçlarına göre sınıf öğretmenliği programına giriş puanları ortalama 100 puan gerileyerek tarihinin en düşük düzeyine inmiştir.) Bu uygulama yerine, fen edebiyat mezunlarının ped agojik formasyon yoluyla öğretmen olma hakları korunabilirdi.

YANLIŞ UYGULAMALAR
Sonuç olarak günü kurtarmak amacıyla yapılan bu tür uygulamalar öğretmen eğitimine ve dolayısıyla eğitimin kalitesine ciddi zararlar vermektedir. Nitekim son dört yılda SBS, YGS ve LYS’de belirgin bir biçimde düşen ortalamalar yeterince uyarıcı ve anlamlı olmalıdır. Aynı şekilde yükseköğretimde 2012’de yaklaşık 130.000, Ağustos 2013 verilerine göre 109.000, ek yerleştirme sonu itibariyle 140.000 olacağı tahmin edilen kontenjan açıkları bir bütün olarak eğitimde ciddi bir kalite, planlama ve vizyon eksikliğine işaret etmektedir.
Başka bir anlatımla yükseköğretimde düşen yerleştirme puanlarına karşın kontenjan açıklarının giderek artması, yalnız kamu kaynaklarının yanlış uygulamalar yoluyla israf edildiğini göstermekle kalmıyor, aynı zamanda eğitimde genel göstergeler açısından ibrenin düşüş yönünde olduğunu da anlatıyor. Acaba nasıl olsa boş kalıyor diye artırılan kontenjanların kaçı fen edebiyat ya da eğitim fakültelerine aittir?
Bugün KPSS’ye giren öğretmen adaylarının yaklaşık olarak yüzde 20’si atanırken atanma oranları yüzde 10’un altında kalan sosyal bilgiler, resim, bilişim teknolojileri ve beden eğitimi programları (ki bu alanlarda toplam atanmayı bekleyen 70.000 aday bulunmaktadır.) için herhangi bir çözüm üretilmiş midir? Mevcut atanma oranlarıyla neredeyse 10 yıl hiç mezun verilmezse ancak eritilebilecek olan yığılmalara rağmen arzın devam etmesi nasıl açıklanabilir? Özetle üniversite mezunu olsun da işsiz olsun diyerek üniversite öğrencilerine sunulan elma şekeri politikası en azından eğitim fakülteleri öğrencileri açısından yeterince trajik bir hale gelmiştir.

VE SON SÖZ
Dostoyevsky “Karamazov Kardeşler” adlı şaheserinde toplumsal sorunlar karşısında kişinin sorumluluğunu anlatırken kahramanı Alyosha Karama Zov’u şöyle konuşturur: “Biz hepimiz diğer insanların sorunlarıyla ilgili olmak zorundayız. Çünkü bunlardan sorumluyuz. Fakat ben ötekilerden daha da çok sorumluyum.” Biz de “Akıllı adama lafın tamamı söylenmezmiş” sözünden hareketle sorumluları, sorumluluklarını yerine getirmeye davet etmekle yetinelim.

Haberin Devamı

İrtibat telefonumuz: 0212 337 92 23