Abbas Bilgili
1959 yılında Hatay’ın Yayladağı ilçesinde doğdu. Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi (1979) ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden (1990) mezun oldu. Çukobirlik’te Müfettiş, Genel Müdür Yardımcılığı, Adana Barosu’nda Başkan Yardımcılığı yaptı. Halen Adana’da serbest avukatlık yapmaktadır. İş hukuku konusundaki çalışmaları ile bilinmektedir. İş Güvencesi Hukuku İşe İade Davaları, Hizmet Tespiti Davaları, İş Hukuku Açısından İşyerinde Cinsel Taciz, İş Hukuku Açısından Mobbing isimli yayımlanmış kitapları olan Bilgili’nin hukuk dergilerinde yayımlanmış çok sayıda makalesi mevcuttur.
Gündelik sokak dilinde “taşeron” denilen, ancak iş hukukunda “alt işverenlik” olarak adlandırılan konu, uzun süredir bir sorun olarak tartışılmaya devam ediliyor. Son yıllarda giderek artan taşeron firma sayısı ve buna bağlı olarak insanı tedirgin edici artışa sahip iş kazaları konuyu sürekli olarak gündeme taşıyarak tartışılmasına neden oluyor. İşverenlerin işletmelerindeki bir kısım işleri alt işveren denilen taşeron firmalara devretmesi hem özel sektörde ve hem de kamu sektöründe giderek yaygınlaşan bir hal aldı. Kadro darlığı ve yeni kadro oluşturmaktaki zorlukları aşmak amacıyla kamu sektörünün taşeronlaşmaya daha fazla kaydığı da gözlerden kaçmıyor. Bugün özellikle belediyeler, devlet hastaneleri, üniversiteler gibi devlet kuruluşları birçok işi “hizmet alımı” adı altında taşeron firmalara devretmiş durumda
Nedenleri neler?
Taşeron şirketlerin ve bunlara bağlı işçi sayısının giderek artmasının nedenlerini iş hukukçuları ve insan kaynakları uzmanları çok sayıda sebebe bağlıyorlar; ancak bu sebepler arasında ucuz iş gücü en önemlisi olarak görülüyor. İşsizliğin yaygın olduğu bir ortamda, asıl işverenin işçilerinden daha az ve genellikle de asgari ücret düzeyinde (bazen de kayıtdışı) çalışan bu işçiler ucuz emek ordusunu oluşturmaktadır. Taşeron uygulamasının bir başka önemli sebebi de, çalışma mevzuatının getirdiği bazı yasal yükümlülüklerden kaçınmaya yöneliktir. Çalıştırılan işçi sayısına bağlı olarak özürlü ve hükümlü çalıştırmak, doktor ve hemşire çalıştırmak, kreş açmak gibi yükümlülüklerden kaçınmak amacıyla işçi sayısını az göstermek için bir kısım işler başka işverenlere (yani taşeronlara) devrediliyor. Taşeronlaşmanın bir başka amacı da işçilerin sendikal örgütlenmesini engelleme niyetidir. Çok sayıda işçiyi kontrol etmenin güçlüğü karşısında, işi başka işverenlere bölerek işçileri daha kontrollü hale getirmek, sendikalaşmayı da zorlaştırmaktadır.
Yaşanan sorunlar
Yaygınlaşan taşeron uygulaması, sorunları da beraberinde getirmekte ve yaşanan sorunlar nedeniyle sürekli gündemi işgal eder hale gelmiştir. Taşeron firmaların ekonomik olarak zayıflığı nedeniyle işçilerin ücret ve tazminat gibi hakları çoğu zaman zarar görmektedir. Bu firmaların ekonomik zayıflığı ve kurumsallaşmaktan uzak olan bünyeleri, iş kazalarına ve meslek hastalıklarına da davetiye çıkartıyor. Ücretini ve tazminatını alamayan taşeron işçi haberlerinin yanında maden ocaklarında, inşaatlarda ve tersanelerde yaşanan ölümlü iş kazaları da medyada sürekli olarak yer almaya başlamıştır.
Hizmet süresi...
Taşeron firmalar asıl işverenden işi genellikle ihale sonucunda ve 1 yıl veya 2 yıl gibi belirli sürelerle sınırlı olacak şekilde almakta ve bu sürenin sınırlı olması işçilerin haklarını olumsuz yönde etkilemektedir. İhale süresinin bitiminde çoğu zaman işçiler ihaleyi yeni alan taşeron firmada ara vermeden çalışmaya devam etmekte ve bu durum devam ettiği sürece işçinin çalışma hayatı çok sayıda taşeron firmada geçmektedir. Bu durum işçilerin hizmet süresinin kesintiye uğrayıp uğramadığı sorusunu akla getirmekte, hangi dönemde ve hangi amaçla yasal yollara başvurulacağı konusunda sıkıntıların yaşanmasına neden olmaktadır. Yasal düzenlemelerin yetersizliği nedeniyle, çoğu zaman Yargıtay’ın iş davalarına bakan daireleri tarafından yapılan yorumlar ve ilke kararları sonucunda çözümler üretilmeye çalışıldığı da dikkatlerden kaçmıyor. Oysa bu kadar önemli bir konunun daha sıkı yasal koşullara ve yasal güvencelere bağlanması sosyal hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Yargıtay’ın ilke kararlarını bilmeyen birçok kişi tarafından yanlış davaların açıldığı ve hak kaybına neden olunduğu bilinmektedir; ayrıca adliyelerin meşgul edilerek emek ve zaman kaybının doğmuş olması da konunun bir başka yönüdür.
İhale süresi bittiğinde aynı işyerinde ara vermeden çalışmaya yeni taşeronun işçisi olarak devam eden işçinin hizmet süresinin kesintiye uğramadığını belirterek, bu durumun bir “işyeri devri” olduğu yorumunu yapan Yargıtay’ın bu yöndeki ilke kararları işçi alacakları açısından işçileri korumaya yönelik gibi görünse de, işe iade davaları açısından sorun yaratmaktadır. Sorunların Yargıtay kararları ile çözülmeye çalışılması yasal düzenlemenin yetersizliğini gösterdiği gibi, hukuksal güvenceyi de zayıflatan bir husus olarak görülüyor.
Bu durum ister istemez taşeron şirketlerin gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Esasen yasa koyucu tarafından taşeron şirketlerin güvencesiz olduğu bilindiği için taşeron işçilerinin parasal haklarından, taşeron firmaya işi devreden ve iş hukukunda “asıl işveren” denilen işverenler de sorumlu tutulmuştur. Bir başka önlem olarak da taşeron işverenlere verilecek işlere yasa ile sınırlama getirilmiştir. İş Yasası’nın 2. maddesine göre, asıl işveren kendi asıl işini taşeron işverene devredemez. Sadece asıl işe yardımcı nitelikte olan; temizlik, taşıma, güvenlik, yemek gibi işler ile asıl işin teknik anlamda uzmanlık gerektiren kısmını taşerona devredebilir.
Yeni tasarı
Mevcut yasal düzenlemenin yetersizliği nedeniyle doğan sorunlar iş hukuku camiasında sürekli tartışılagelen bir konudur. Bu nedenle yasa koyucunun bu konuda yeni bir düzenleme yapma ihtiyacını duyduğu, alt işverenlik konusunu düzenleyen 4847 sayılı İş Yasası’nın 2. maddesinde önemli değişiklikler yapma hazırlığında olduğu ve bu konuda bir tasarının gündemde olduğu biliniyor.
Tasarıdaki düzenlemelerin çoğunun aslında Yargıtay kararları ile belirlenmiş ilkelerin yasa maddesi haline dönüştürülmesine yönelik olduğu görülmekte olup, bu yönüyle olumlu bir gelişme olduğu söylenebilir. Ancak, tasarının taşeron uygulamasının yaygınlaşmasını önlemeye yönelik olmadığı, aksine artışa neden olacağı da gözlerden kaçmamaktadır ki, bu olumsuz yönünü de özellikle vurgulamak ihtiyacını duyuyoruz.