Anja KOENIG
Anja Koenig, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde Mercator-İPM araştırmacısı olarak görev almaktadır. “Sosyal ve yeşil girişimcilik”, “Sosyal yatırım ve Türkiye’de hükümetin rolü” alanlarında bir araştırma projesi yürütmektedir. Almanya ve Kenya’da PricewaterhouseCoopers’da, Alman Teknik Ortaklığı GIZ’de, ve İngiltere’de uluslararası bir enerji ve danışmanlık şirketi olan S&W’de görev yapmıştır. Almanya Mannheim Üniversitesi’nden MBA, Fransa’da bulunan IEP’den kamu politikaları ve ekonomi, Berlin’de bulunan Alman Kalkınma Enstitüsü’nden ise post-yüksek lisans derecelerine sahip olan bir iş ekonomistidir.
İstanbulluların birçoğu Florence Nightingale Hastanesi’ni bilir ancak Florence Nightingale’in dünyadaki ilk sosyal girişimcilerden biri olarak tanındığı bilen çok azdır. 19. yüzyılın ortasında, İstanbul’da görevlendirilen İngiliz bir hemşire olan Florence Nightingale’in, ilk hemşirelik okulunu kurması, hastane yapımında devrim yaratması ve modern anlamda hemşirelik anlayışının temelini oluşturması, sayısız başarılarından sadece birkaçı. Ancak yaşadığı dönemde “sosyal girişimci” kavramı henüz ortaya çıkmamıştı. 2006 yılında, Muhammed Yunus’un Bangladeş’teki Grameen Bank Projesi ile Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmesi, mikro finans alanında yaşanan gelişmeler, Yunus’un “sosyal işletme” oluşturma konusuna yaklaşımı ve böylelikle insanlığın en kritik gereksinimlerini yanıtlayan yeni bir tür kapitalizm anlayışının doğuşu ile tüm dünyada bir merak uyandı.
AMAÇ SOSYAL FAYDA
Sosyal girişimciliğin ve sosyal işin tanımlarına ilişkin (hiç bitmeyen) bir tartışma var. Çoğunlukla, sosyal girişimciler toplum yararına sosyal fayda yaratmaya odaklanan kişiler olarak tanımlanıyor. Bu kişiler, piyasanın kendi başına çözemediği, pazar çözümlerinin henüz üretilmediği veya mevcut yöntemlerin, kurumların ve politikaların işlemediği sorunlara ve toplumsal ihtiyaçlara eğiliyorlar.
Sosyal girişimciler birçok farklı alanda faaliyet gösteriyor: Bazıları düşük gelirli bölgelerde uygun ücretli, eğitim kalitesi yüksekokullar açıyor veya düşük gelirli grupların ve özel sektörün ortak çalışmaları sonucunda geri dönüşüm yöntemleriyle kazanılan yeni ürünler sunuyorlar. Küçük çaptaki çiftçilerin piyasaya erişimini artırmak için teknoloji sağlıyor veya evsiz vatandaşlar için düşük maliyetli yerleşim çözümleri tasarlıyor. Diğerleri kadınlar ve diğer dezavantajlı gruplar için gelir getirici fırsatlar yaratıyor.
Yasal olarak sosyal girişimler dernek, kooperatif, özel şirket -veya bu konuda hukuki sistemin var olduğu ülkelerde sosyal amaçlı şirket- gibi birçok farklı şekilde faaliyet gösterebiliyor.
Bütün bu özelliklerinden dolayı sosyal girişimler tek bir kategori altında toplanamıyor ve kendilerini çoğu zaman farklı dünyalar arasına sıkışmış buluyorlar (veya bilinçli olarak kendileri bu konumda olmayı tercih ediyorlar): Pazarın gereksinimlerine göre çalışsalar da aslında çoğu zaman pazarın işleyişini değiştirmeyi hedefliyorlar. Bu durum sosyal girişimcileri kurulu düzen ile karşı karşıya getirse de, dünyamızın karmaşık sorunlarını çözme becerilerinden dolayı var olmaları kritik önem taşıyor.
EKONOMİK ETKİSİ
Peki, sosyal girişimlerin ekonomik etkisi nedir?
İşleyen bir “sosyal etki piyasası”, sosyal düzeyin ötesinde ekonomik düzeyde de etki yaratır. Örnek olarak, İngiliz hükümetinin 2010 tahminlerine göre, sosyal işletmeler, İngiltere ekonomisine yıllık 24 milyar pound katkıda bulunuyor (gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 1,5’i) ve çoğunluğu dezavantajlı bölgelerden olmak üzere 800 binden fazla kişiye iş olanağı sunuyor. Bütün bunlar, hayırseverlerin, akademinin ve hükümetlerin sosyal girişimciliğe neden bu derece kucak açtığının açıklaması olabilir.
“Gelişmekte olan ülkeler arasında olmadığımıza göre, Türkiye’de sosyal işletmelere ihtiyaç var mı?”
... Sosyal girişimcilik Türkiye’de hâlâ emekleme dönemini yaşıyor. 2010’da bir televizyon yorumcusunun, “Sosyal veya çevresel sorunların çözümüne yönelik iş fikirleri olan girişimci bulmak kolay değil. Birçok girişimci önceliği işi ayağa kaldırmaya veriyor; ancak her şey yoluna girdikten sonra; işi, sosyal ve çevresel olarak sürdürülebilir hale getirme konusu gündeme geliyor” dediğini hatırlıyorum. O da tabi olursa, diye ekleme yapma ihtiyacı hissedebilirsiniz.
Gençtur, Buğday, TOG ve Çöp(m)adam gibi kuruluşlar Türkiye’deki ilk kuşak sosyal yenilikçilerin temsilcileri oldular. Bugüne geldiğimizde ise genç girişimciler toplumsal fayda yaratmak amacıyla teknolojiyi temel alarak, ortaklıklar oluşturarak ve sosyal ağlarından yararlanarak sosyal girişimler başlattılar.
Türkiye’deki bazı sosyal girişimler ise uluslararası düzeyde tanınır hale geldiler. Geçtiğimiz üç-dört yıl içerisinde sosyal girişimcilik alanında önemli gelişmeler yaşandı: Sabancı Üniversitesi dahil olmak üzere birçok üniversitede sosyal girişimcilik dersleri yoğun talep gördü. Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV), iş hayırseverliği, sosyal yatırımlar ve sosyal girişimler konusunda eğitimler verdi; farkındalık yaratılmasına destek oldu. Özyeğin Üniversitesi bünyesinde bu yıl başlatılan Sosyal Değişim Laboratuvarı ise iş planlama desteği, mentörlük ve çekirdek yatırım sağlıyor. Eurasia Sosyal İşletme Forumu Mayıs 2013’te İstanbul’da, başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Türkiye İsrafı Önleme Vakfı (TİSVA) olmak üzere birçok kurumun desteği ile ilk defa gerçekleşecek. Ancak, İstanbul Politikalar Merkezi ve Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi ortaklığıyla gerçekleştirilen “Sosyal ve Yeşil Girişimcilik Anketi”nin sonuçları Türkiye’deki sosyal girişimcilerin hâlâ çeşitli zorluklarla yüzleşmekte olduğunu gösteriyor. Bu zorlukların birçoğu, sosyal girişimcilerin tek bir bilinen tanıma uymamasından kaynaklanıyor. Bir sosyal girişimcinin dediği gibi: “Özel şirket olarak faaliyet gösteriyoruz; Türkiye kanunlarında yaptığımız iş için başka bir seçenek yok. Yardım kurumları ve vakıfları için fazla girişimci kalıyoruz. Geleneksel girişimcilik organizasyon ve yatırımcılarıysa, yaratmaya çalıştığımız sosyal etkiyi tek kelimeyle anlamıyorlar. İşe yaradığını bildiğimiz bir yaklaşımımız olmasına rağmen gerçekte yaptığımızı destekleyen kimse yok.”
UZMAN EKSİKLİĞİ VAR
Önemli bir diğer sınırlama ise kendilerini sosyal girişimleri kurmaya ve büyütmeye tam zamanlı olarak adamaya hazır uzmanların olmaması. Bu eksikliğin en büyük sebebi ise kurumsal sektördeki kariyer fırsatlarının çekiciliği. Başka bir sosyal girişimci şunu savunuyor: “Türkiye’de, bu alanda profesyonel kariyer diye bir şey söz konusu değil. İnsanlar henüz sosyal organizasyonların sağladığı hizmetlere para ödemeye hazır değiller; bizden gelen her şeyin parasız olmasını bekliyorlar. Gelirim asla harcamalarımı karşılayacak seviyede olamazdı.”
Sosyal inovasyon, iş yapışımızı ve en kritik sosyal sorunlar ile mücadele ediş şeklimizi değiştirecek olabilir. Ama sosyal girişimciler tek başlarına faaliyet göstermiyor. Sosyal girişimleri besleyecek, organizasyonların etki alanlarını genişletmeye yardım edecek, risk almayı göze alan hayırsever destekçilere ve güçlü bir sosyal etki piyasasının altyapısını oluşturacak öncü vizyon sahiplerine ihtiyacımız var. Aynı zamanda da sosyal inovasyonu teşvik eden bir ortam yaratacak ve geleneksel sınırların ötesinde ortaklıkları cesaretlendirecek hükümetlere ihtiyacımız var. İş ekosistemi kavramının yaratıcısı olan ünlü iş statejisti James F. Moore, 1993’te, “En iyi işler bile içinde bulundukları şartlar yüzünden yok olabilirler” demişti. Aynı şey sosyal girişimciler için de geçerli.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024