Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dr. HASAN BAŞ

Emekli Sayıştay Daire Başkanı. 1945 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Aynı üniversitede doktora yaptı. 1970’te girdiği Sayıştay’da denetçi, başdenetçi ve uzman denetçi olarak çalıştı. Uzun yıllar kurumun başraportörlüğünü yaptı. 1998’de TBMM tarafından üye seçildi. Sayıştay Genel Sekreterliği yaptı. Sayıştay 3. Daire Başkanlığı’ndan emekli oldu.

151. yıldönümü nedeniyle öncelikle Sayıştay’ın kendisi bir durum muhakemesi yaparak Anayasa’nın verdiği görevleri ne ölçüde yerine getirdiğini sorgulamalıdır. Özeleştiri yapılmadan yanlışlar düzeltilemez. Anayasa’nın 160. maddesinde “merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleriyle sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir, gider ve mallarının denetimi” öngörülmüş olup, bu görev hakkıyla yapılabilmekte midir? Örneğin, bütçenin büyük bir bölümünü oluşturan bakanlık bütçeleri ne ölçüde denetlenebilmektedir? 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nda öngörülen raporlar TBMM’ye sunulabilmekte midir? Dünyada sayıştayların baş özellikleri olan bağımsızlık ve tarafsızlığını koruyup başını dik tutabilmekte midir?
Kamu giderlerini karşılamak üzere vergi veren halkımız da, bu vergilerin yerinde kullanılıp kullanılmadığını sorgulayabilmelidir.

VERİMLİLİK DENETİMİ
Anayasamıza göre Sayıştay, TBMM adına denetim yapmakta olup, denetim bulgularının TBMM’ye sunulması işin doğası gereğidir. Sayıştay raporları olmadan parlamenter denetimin yapılması neredeyse olanaksızdır. 20. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan, yeni kamu yönetimi yaklaşımında; kaynakları kendisine emanet eden yasamaya kaynakların iyi kullanılıp kullanılmadığı konusunda hesap vermek, sayıştaylar da bu süreçte yansız, objektif raporlarıyla yasamaya yardımcı olmak durumundadır.
Bu, 5018 sayılı Kanunun 10. maddesinde de belirtilmiştir. Aksi takdirde 5018 sayılı Kanununda sıkça anılan, aslında demokrasinin de bir gereği olan hesap verme sorumluluğu mekanizmasının işlemesi olanaksızdır. Oysa, uygulamaya bakıldığında kamu kaynaklarının verimli, etkin ve ekonomik kullanılıp kullanılmadığı hususunda son derece olumsuz bir gelişme görülmektedir. Şöyle ki ilk defa 1996’da 4149 sayılı kanunla getirilen “verimlilik ve etkinlik değerlendirilmesi” 5018 sayılı Kanunla teyid edilmiş olup; Sayıştay, başarılı performans denetim raporları düzenlemiştir.
Ancak, 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı yeni Sayıştay Kanunu ile performans denetimi, ne yazık ki, basit bir performans ölçümüne indirgenmiştir.
2012 yılında çıkarılan Torba Kanunu ile iş ve işlemlerin etkinliği, ekonomikliği, verimliliği ve benzeri gerekçelerle uygun bulunmadığı yönünde görüş ve öneri içeren denetim raporu düzenlenmesi tümüyle yasaklanmıştır. Böylelikle Sayıştay performans denetimi yapamayacak, kamu kaynaklarının verimli, etkin ve ekonomik kullanılıp kullanılmadığı konusunda TBMM’ye rapor sunamayacaktır. “Tüyü bitmemiş yetim hakkı” ndan, “kör kuruşun hesabının sorulması”ndan sık sık dem vurulan ve kaynakları son derece sınırlı olan bir ülkede “deve havutuyla yutulsa” bile sesiz kalınması yeğlenmiştir.
Sayıştay kaynakların verimli, etkin ve ekonomik değerlendirilip değerlendirilmediği konusunda rapor düzenleyemeyecekse, TBMM bütçe hakkını nasıl kullanabilecek, bütçe uygulama sonuçlarını nasıl denetleyebilecek, hesap verme sorumluluğunu nasıl belirleyebilecektir?
Neyse ki, bu aşamada, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay’ın imdadına yetişmiştir. Yüksek Mahkeme 27/12/2012 gün, E.2012/102, K.2012/207 sayılı kararıyla, Torba Kanunun Sayıştay’ın verimlilik denetimini yasaklayan hükmünü iptal etmiştir.
Ancak, Sayıştay’ın makus talihini Anayasa Mahkemesi de değiştirememiş; bu kez “Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” yapılmıştır.

TEKLİFİN SONUCU
1862 yılında kuruluşundan bu yana Sayıştay’a ilişkin en kötü düzenleme olan bu teklifle Sayıştay’ın bağımsızlığı ve tarafsızlığı kaldırılmakta, denetimi etkisizleştirilmektedir.
Teklifin tümüne bakıldığında, Rapor Değerlendirme Kurulu ile savcılara çok önem atfedildiği, bu iki birimin de büyük yetkilerle donatıldığı, özlük hakları bakımından son derece cömert davranıldığı görülmekte, kendileri “meslek mensubu” sayılmaktadır. Oysa, denetim bir meslektir, ciddi bir iştir. Bu nitelikleri taşıyıp taşımadığı meşkzk kişilerin meslek mensubu sayılması doğru değildir.
Bugün, Sayıştay Başkanlığının görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığının teklifi üzerine ortak kararnameyle atanan savcıların, teklifle 5 yıl için TBMM tarafından seçilmeleri öngörülmektedir. Diğer adli ve idari yargı mercilerinden farklı olarak, savcılar, Sayıştay’da hazine temsilcisi olarak görev yapmakta olup, öteden beri savcıların işlevi, denetçi raporları hakkında bu sıfatla görüş bildirmek ve Sayıştay’ca verilen beraat kararlarını temyiz etmekten ibarettir. Nitekim, Anayasanın Sayıştay’a ilişkin 160. maddesinde, savcılardan söz edilmemektedir. Hal böyleyken, teklifle, savcılara, yargı görevini başlatma, yargı raporlarına ‘uygundur-değildir’ diye adeta vize verme ve böylelikle nelerin yargılanacağı, nelerin yargılanamayacağını belirleme yetkisi verilmiş olması, mantığa da, kurama da, uygulamaya da uygun değildir. TBMM adına görev yapmadıkları için TBMM tarafından seçilmelerinin hiçbir haklı gerekçesi yoktur, olamaz. Esasen, Anayasada, TBMM’nin de böyle bir yetkisi yoktur.

ETKİSİZLEŞTİRİLİYOR
Rapor Değerlendirme Kurulu, 6085 sayılı Kanuna göre Sayıştay Genel Kurulu tarafından seçilen iki daire başkanıyla her daireden seçilen birer üye, başkan yardımcısı ve Sayıştay Başkanı olmak üzere 12 kişiden oluşmaktadır. Beş kişiyle karar verebilmesi sebebiyle Sayıştay’ı temsilden uzak, bir şekilde etki altında tutulma olasılığı nedeniyle eleştiriye açık olan, hatta kaldırılarak görevlerinin Sayıştay Genel Kuruluna verilmesi gereken Kurul, teklifle yeniden yapılandırılmaktadır.
Gerek bu Kurulun gerek savcıların, 5 yıllığına, yürütmenin hâkim olduğu meclis çoğunluğunca seçilmesi, bunların siyasallaştırılmaları anlamına gelmektedir. Rapor Değerlendirme Kurulundan objektif raporlar beklenemeyeceği gibi, savcılıktan da yansız ve tarafsız bir tavır beklenemez.
Sonuç olarak bu teklifle Sayıştay’ın denetim ve yargı işlevi etkisizleştirilmekte, bağımsızlığı adeta yok edilmektedir. TBMM adına denetim yapan Sayıştay’ın desteği olmadan parlamenter denetim yapılamaz. Teklifle yapılmak istenilen düzenlemeler, sadece Sayıştay’a değil, dişinden tırnağından ayırarak devlete vergisini ödeyen halkımız da haksızlıktır.