Prof. Dr. Sedat TOPÇU
Bartın’da doğdu. İstanbul-Kabataş Erkek Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nü bitirdi. 1970-1976 yılları arasında Londra Üniversitesi Psikiyatri Enstitüsü’nde üniversite sonrası öğrenim gördü ve doktorasını(PH.D) Sosyal Klinik Psikoloji alanında aldı. İngiltere’de Henderson Hospital’de “Therapeutic Community” ve Institute of Social Psychiatry’de “Grup Psikoterapisi” uygulamalarına katıldı. Londra’da Netherne Hospital Psikoloji Bölümü’nde Araştırmacı olarak çalıştı. Yurda döndükten sonra İstanbul Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde psikolog olarak ve Muğla İşletmecilik Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olarak bir süre görev yaptı. Buradan naklen atandığı Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’de Klinik Psikoloji doçenti ve profesörü oldu. Çocuk istismarı ve psikiyatrik istismar konularında çalışıyor. Yerli ve yabancı dilde yayımlanmış pek çok makalesi var. Cinsel İstismar, İnsan ve Psikiyatri ve Silinmeyen İzler başlıklı kitapları yayımlanmış son çalışmalarıdır.
Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda(CMK) insanları kolayca akıl hastanesine kapatma imkânı veren maddeler bulunuyor. Bu maddelerin uygulanabilmesi için kişi hakkında şikayette bulunulması ve psikiyatri raporu gerekli olmakla birlikte, mahkemelerden kanunun öngördüğü gerekler yerine getirilmeden de karar çıkabiliyor. İnsanlar, haklarındaki iddialar soruştulmadan altında sadece bir hekimin imzası olan bir yazıya dayanılarak “ceza ehliyetinin saptanması” veya “şuurunun tetkik edilmesi” gibi gerekçelerle, yargı önüne dahi çıkarılmadan alınan bir gıyap kararıyla yaka paça bir akıl hastanesinin demir parmaklıkları arasına kapatılabiliyor.
CMK’nın ilgili maddesi şart koşsa da, bilirkişi raporuna, sanığın mahkemede hazır bulunmasına veya bir avukat tarafından temsil edilmesine ya da yargı kararının kendisine tebliğ edilmesine gerek görülmüyor.
İnsana saygı yok
Türkiye’de bu gibi vakalara zaman zaman tanık olunuyor. Bunun iki nedeni var. İlk neden, toplumun insan anlayışı ve ruh hastalığına bakışı ile ilgili. Özellikle, insan hak ve özgürlüklerine saygının gelişmediği, sosyal, siyasal ve bilimsel geri kalmışlık koşulları içindeki toplumlarda ruh hastalığı insanları aşağılamanın ve cezalandırmanın en kolay yolu olarak kullanılıyor ve yasalar bu gibi amaçlara alet ediliyor. Türkiye’de insan haklarına saygının gelişmediği bilinen bir ülke gerçeği. Bu ülke, insan hakları konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM) tarafından en çok cezalandırılan ülkeler arasında.
Sistem sorunlu
İkinci neden, adalet sistemindeki sorunlardan kaynaklanıyor. Soruşturmalarda hukuk dışı yöntemlere başvurulduğu, mahkeme kararı olmaksızın ev ve iş yerlerinin arandığı ve elkonulmaların yapıldığı, telefonların dinlendiği, yalancı tanık beyanlarına itibar edildiği biçiminde eleştirilerin yöneltildiği bir adalet sistemine sahip ülkemizde bireylerin, yargı alet edilerek bir akıl hastanesine kolayca kapatılmaları şaşırtıcı değil.
Kişinin, mahkeme kararı çıkartılarak zorla bir akıl hastanesine kapatılması ile bir cezaevine hapsedilmesi arasında hiçbir fark yok. Zorla kapatıldığı, özgürlüklerin olmadığı baskıcı bir hastane ortamında gözlem altına almakla kişinin ruh sağlığı hakkında bilgi edinilebileceğine inanmak mümkün değil. Çünkü, az veya çok denetimi kendi ellerinde olan bir çevrede bulunmadıkça insanlardan davranışlarını kontrol etmeleri ve sorumlu bireyler olarak davranmaları beklenemez. İnsanın özgürlüğünün kısıtlandığı, özel yaşamına zorla girildiği ve kendisine bilgilendirilerek seçimler yapma olanağının verilmediği, onurunun çiğnendiği baskıcı bir ortamda düzgün davranışlarda bulunması olanaksız.
Gözlem altında tutulduktan sonra ruh sağlığının yerinde olduğu kanıtlansa dahi kişinin bir akıl hastanesine kapatılarak damgalanmasının ve orada yaşadığı trajik deneyimin bıraktığı izleri ömür boyu taşımak zorunda kalması kaçınılmaz. Böyle bir deneyim, kendine saygısı olan her insan için en ağır hapis cezalarından daha ağır.
Damgalama
Psikiyatri, kötü niyetli kullanılmaya müsait bir tıp alanı. Tıbbın bu dalı hukukla iş birliği halinde, siyasal, sosyal veya kişisel husumet duyulan kişilerin damgalanarak ve/veya bir akıl hastanesine kapatılarak tasfiye edilmelerinin en kolay ve etkin vasıtası.
Psikiyatrik damgalama, kişilerin saygınlığını yitirmelerinin, itibarsız ve değersiz kılınarak toplum dışına itilmelerinin veya akıl hastanesine kapatılma tehditi altında tutularak kolayca susturulmalarının en etkin yollarından biri. Tüm bunlar adli cezalardan çok daha ağır ve kişiyi çok daha tahrip edici, aşağılayıcı ve onur kırıcı zulüm biçimleri. İnsanın onuruna ve kendine olan saygısına yapılan bir saldırının insan varlığına, fiziksel saldırı kadar olumsuz hatta ölümcül etkileri olduğu bir gerçek.
Adli vakalarda psikiyatriye başvurulmasının, suçlanan kişiyi aşağılamaktan başka yararı yok. Bu yol, yakınılan sorunun bir çözümü de değil. İnsanların, inançları, düşünceleri, duyguları ve davranışları başkalarını rahatsız ettiğinde bunlarla başetmenin tıp dışında başka yolları aranmalı. Eğer bir kimsenin davranışları ahlak yönünden suç oluşturuyorsa bu gibi durumlarda ahlak kuralları uygulanabilir veya yakınılan davranış yasaları ihlal etmişse bu durumda yasalar işletilebilir. Fakat bu yollar yerine insanları ruh hastalığı ile damgalayarak psikiyatrik kavramları, psikiyatrik yöntem ve kurumları kişilerin cezalandırılması amacıyla kullanmak insanlığa ve bilime karşı yapılmış bir ihanet.
Çünkü, suç işlemiş de olsa insanı akıl hastası olduğunun sanılmasına yol açacak psikiyatrik terimlerle damgalamak, kişinin saygınlığını yitirmesine ve toplum dışına itilerek tecrit edilmesine yol açar. O kişi artık bir insan değil bir“hasta”dır ve kendisine toplumda akıl hastalığı ile ilgili, en eski zamanlardan kalma ne kadar batıl inanç, ön yargı ve düşmanca tutum varsa ona göre muamele edilir ve kendisinden de bu ön yargılara göre davranması beklenir. Böyle bir amaca aracı olan psikiyatri hangi toplumda olursa olsun bürokrasının emrinde, insanlık dışı amaçlara hizmet eden bir meslek durumuna düşmekten kurtulamaz.
Diğer yandan, ruh hastalığı ve bu kavrama dayanılarak sanıklara uygulanan yasa maddesi istismar edilmeye çok müsaittir. Bu yasa maddesi savunma tarafından, suç işlemiş kişileri verilen cezalardan kurtarmak için bir mazeret olarak kullanılabildiği gibi, kişiyi sırf akıl hastanesine kapatmak için sadistik tatminlere alet edilme olasılığına da açık.
Tüm bu sorunlar karşısında psikiyatrinin ve psikiyatristlerin insana ve topluma büyük sorumluklarla yüklü olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Ancak günümüzde psikiyatride bu sorumlulukların kötü kullanıldığına, etik kurallara uyulmadığına, insandan yana değil bürokrasiden yana davranıldığına ve kişisel ve siyasal öç alma amacına alet edildiğine dair yaşanmış pek çok örnek var. Bu nedenle, insan hak ve özgürlüklerinin yeni yeni ele alındığı ve sadece 60 yıllık bir demokrasi deneyimi olan ülkemizde tıbbın ve yasaların zulmün vasıtası olmaması ve ülkenin insan hakları ile ilgili dosyasının daha da kabarmaması için adli vakalarda psikiyatrinin rolü ve sorumluluğunun tartışılması, sorgulanması ve bu konuda şimdiden çalışmalara başlanarak gerçeklerin ortaya çıkarılması bir insanlık görevi.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024