Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Doç. Dr. Emel Karagöz

* İ.Ü. İletişim Fakültesi. (1994)
* İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü “Sosyal Yapı sosyal Değişme” Yüksek Lisans (1997)
* İ.Ü. SBF. Kamu Yönetimi Doktora (2003)
* Doçentlik Alanı: İletişim Bilimleri, İletişim Sosyolojisi. (2011)
* Halen Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde görev yapmaktadır. İletişim Sosyolojisi, Sosyal Psikoloji, Sosyoloji dersleri vermektedir.
* Kitaplar: Max Weber’de Anlayış Sosyolojisi ve Din Olgusu
* Sosyal Bilimlerde Kuram Oluşum Süreci ve İletişim: İletişim Kuramlarının Felsefi Sosyolojik Temelleri

Haberin Devamı

Son dönemlerde Gezi Parkı olaylarıyla zirveye çıkan gerilim, basit bir siyasal çatışma hatta basit bir siyasal dönüşüm hareketi değildir. Yaşanılan süreç, mahiyet itibarıyla hukuksal, sosyolojik, sosyal psikolojik ve karmaşık iletişimsel sorunsalları içermektedir. Siyasal kamplaşma çok boyutlu kargaşayı kaosa çevirmekte, böylelikle bilimsel analiz ve çözümlerden uzaklaşılmaktadır. Bilim insanları belki de kaosun getirdiği ürkeklikle kabuklarına çekilmekte, olayların dinginleşmesini beklemektedirler.

Medyanın rolü
Karışık düşünce boyutlarına gidilmesinin nedenlerinden biri de, 90 yıllık Cumhuriyet’in benimsediği ve tarihsel süreç içinde geliştirmek için adım adım çaba verdiği demokrasi kavramının ne türden bir içeriğe sahip olduğunun veya olması gerektiğinin üzerinde yeterince durulmadığıdır. Bu sorunsala doğrudan bağlı olan bir başka konu da demokrasi düşüncesinin gelişmesi ve işlevsel hale gelmesi için önemli rolü olan medyanın ne türden değerler boyutuna göre hareket edip, işlev gerçekleştirmesi gerektiği konusundaki belirsizliktir.
Medya, Batı demokrasilerinin gelmiş olduğu aşamanın farkında değildir. Aslında onun farkındasızlığının arkasında yatan husus politikacıların hala “çoğunlukçu demokrasi” aşamasında saplanıp kalmış olmalarıdır. Her ne kadar zaman zaman çoğunlukçu değil “çoğulcu demokrasiden ” yanayız deseler de klasik Rousseau’cu “Halkın Sesi Hakkın Sesidir- Vox Populi- Vox Dei” anlayışıyla çoğunluk despotizmini yeğlemektedirler. Çoğunluğu ele geçiremeyenler de “dinamik güçleri” harekete geçirme arzusuna saplanıp beceremeyince “bunlar da kağıttan kaplanmış meğerse” demektedirler. Oysa Batı Dünyası çoğunlukçu demokrasiyi de aşıp “müzakereci demokrasi” aşamasına ulaşmıştır.
Türk insanı henüz müzakereci demokrasinin ne olduğunun farkında değildir. Müzakereyi gerçekleştirebileceği ortamlar da oluşmamıştır.
Unutulmamalıdır ki, müzakereci demokrasinin ortamını hazırlama, kamuoyu oluşturma bağlamında medyaya büyük görevler düşmektedir. Yüzyılımızın en büyük düşünürlerinden biri olarak kabul edilen Habermas’ın özgürlükler kavramına zaman zaman değinen yazarlarımız, Gezi Olayları ile birlikte onun müzakereci demokrasi yaklaşımını da keşke ele alsalardı.

Çoğunlukçuluk...
Hala Temsili Demokrasi prensibini benimseyen ve pratikte uygulayan Türkiye, bu demokrasi türü ve buna bağlı kavramsallaştırmayı acilen gözden geçirmelidir. Her şeyden önce adil bir seçim sistemi olmadığından farklı düşünceler parlamentoda temsil edilmemekte, çoğulcu demokrasi çoğunlukçuya dönüşmektedir. Özellikle çoğunluğun liderleri karizmatik özelliklere haizse, başarının getirdiği baş dönmesi ve kitle psikolojisinin dolduruşuyla ister istemez otoriter bir psikolojik yapılanmanın içine girmekte, azınlıkta olan düşünceleri kaale almamakta, hatta aşağılamaktadır.

Batı demokrasileri
Batı demokrasilerinde adil seçim sistemleri, yasama-yürütme-yargı arasındaki dengeli denetim mekanizmalarıyla marjinal dahi olsa farklı görüşleri, ifade özgürlüğünü güvence altına almıştır. Parlamentoda temsil edilemeyen görüşler ve eğilimlerle de müzakere yoluyla hükümetler iletişim kurmaktadırlar. Onların istek ve talepleri eğer makul ise, çalkantılar yaratmayacaksa, çoğunluk beğenmese dahi dikkate alınır. Müzakereci demokrasi özde budur.
Müzakereci demokrasi kavramı öncelikle toplumda yaşayan tüm bireyleri edindikleri enformasyonu veya karşılaştıkları farklı düşünce biçimlerini özümseyebilen yetide bireyler olarak kabul eder. Bu tür bir demokrasi düşüncesi uygulamada bireysel yargıları ve düşünce kalıplarını ortak karar verebilme süreçlerine dahil eden sistemi kurumsal olarak gerçekleştirmeyi hedefler. Bu açıdan toplumdaki hiçbir birey veya hiçbir grup herhangi bir dayatmaya maruz bırakılmaz ya da kalıpları önceden belirlenmiş yaşam tarzlarını benimsemeye itilmez.
Eğer müzakereci demokrasi anlayışı, önceki dönemlerde benimsenmiş olsaydı başörtüsü sorunu diye bir şey gündeme gelmezdi. Örtünen insanlarla, “ikna odaları” şeklinde değil, onları anlayacak, onlarla empati yapacak biçimde iletişim kurulur, toplumda gerilim yaratılmazdı. Bugün de “Gezi Parkı” olaylarında yaşananlar, üçüncü köprüye müzakere yapılmadan verilen isim tam da böyle bir körleşmedir.

Gezi fırsat olabilir
Kim ne derse desin mahiyeti itibarıyla sosyolojik ve dahi sosyal psikolojik nitelikte olan Gezi Olayları, ülkemizdeki demokrasi anlayışının yeniden gözden geçirilmesi, müzakereci demokrasi aşamasına geçilmesi bağlamında bir fırsat doğurabilir.
Böyle bir demokrasi sürecinin uygulamaya geçebilmesinde, en azından bu tip bir demokratikleşme düşüncesinin temellerinin atılmasında medya kurumlarının çok önemli bir role sahip olduğunu şiddetle vurgulamak gerekir. Çünkü medyaya ait kurumlar, bireylerin ortak akıl geliştirmeleri beklenen konulara ilişkin bilginin dolaştığı, bireylerin muhalif görüşlerle, bazen marjinal düşünce biçimleriyle tanıştığı mecralardır.
Bu bakımdan medya, özellikle de çoğulcu bir medya, müzakereci demokrasinin gelişimi için zorunludur.