Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yrd. Doç. Dr. Arif Orçun SÖYLEMEZ
Boğaziçi Üniversitesi’nde iktisat lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladı. ABN AMRO Varlık Yönetimi’nde analist, Türkiye İş Bankası’nda ekonomist olarak çalıştı. İktisat doktorasını ABD’de Suffolk Üniversitesi’nde yaptı. Fransa’da HEC-Paris’ten MBA derecesi aldı. Euromoney Country Risk Ratings Türkiye uzmanı ve TASAM bilim kurulu üyesi olan yazar Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’nde öğretim üyesidir.

Geçen yıl ekonomideki yavaşlamaya rağmen faizleri yeterince düşürmemekle eleştirilen Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), bugünlerde de piyasalardaki dalgalanmalar karşısında faizleri artırmamakla suçlanıyor. Oysa Türkiye gibi tasarrufların yetersiz, tüketimin yüksek ve cari açığın kronik olduğu bir ekonomide faizleri indirseniz de artırsanız da bir sorunu düzeltirken bir başkasına yol açacağınız ortada. Bu nedenle para politikamızın da sağlığı için devamlı Merkez Bankası’nın dönemsel kararlarını eleştirmek yerine, artık yapısal bir ekonomik dönüşümü konuşmalıyız.

2008 sonrası
2008 krizi öncesinde merkez bankacılığı hakkında neredeyse görüş birliği vardı. Hedef fiyat istikrarını sağlamak, bu amaçla kullanılacak araç ise kısa vadeli faizlerdi. Ekonomi yavaşladığında faiz düşürülüyor, canlandığında ise artırılıyordu. İtiraf etmek gerekirse 2008 öncesinde enflasyonun kontrolüne abartılı bir önem atfedilmiş, üretim açığı ve büyüme boşlanmıştı.
Enflasyon düştükçe belirsizliklerin, fiyatlama hatalarının, kötü kaynak tahsisinin azalacağı, bunun da otomatikman büyüme artışına neden olacağı varsayılmıştı. Kriz fiyat istikrarı kadar önemli finansal istikrar kavramını hatırlattı. 2008 sonrasında para politikası değişti. Artık esas olan hem fiyat hem de finansal istikrarı eşanlı sağlamak. Ayrıca biliyoruz ki bir ekonomide büyümenin aniden hız kesmesi de aniden yukarı gitmesi de (özellikle ucuz kredi kanalıyla gerçekleşiyorsa) finansal istikrarı tehdit ediyor. Bu nedenle Merkez Bankası ve birçok merkez bankası büyümeyi tekrardan önemser oldu.
Yeni dönemde iki hedefi olan merkez bankaları için tek faiz aracı yetersiz kalabileceğinden Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası yeni ve etkin araçlar dizayn etti. Dünyadaki yeni anlayışın önemli uygulamacılarından birisi olduğu kabul edilmelidir.

Eleştirinin cazibesi
Geçen yıl Türkiye’de büyüme tartışmalarının odağı büyüme tedricen mi yavaşlayacak yoksa aniden mi çakılacak tartışmasıydı. Sonuçta çakıldık ve ünlü fren-gaz tartışması yaşandı. Bu tartışmada siyasetçiler taraftı. Siyasetçilerin düşük faiz hızlı büyüme isteği anlaşılabilir. Ancak Merkez Bankası, o zaman siyasetçilere teslim olmadı. Sonuçta faizleri düşürerek kredi artışını tetiklemek zor karar. Kredi artışını kontrol edecek ek önlemler de gerek. Karar vermeden üzerinde düşünülmesi gereken hassas bir konu.
Merkez Bankası, belki bu nedenle faizleri hemen düşürmedi. Herhalde finansal istikrar hedefini de içselleştiren bir karar almaya çalıştı. Sonuçta yanlış yaptığı, gerçekten de faizlerin biraz düşmesi gerektiği ekonominin çakılması ile görüldü. Zaten Merkez Bankası da bir müddet sonra faizleri düşürdü. Yani Merkez Bankası, herşeyi doğru ve gecikmeksizin yapıyor değil. Yanlış yapabiliyor, gecikebiliyor ama asıl noktada şaşırmıyor: finansal istikrarı göz ardı etmiyor. Bu önemli çünkü finansal sistemin doğası gereği istikrarsız olduğu artık literatürde genel kabul görüyor. Döviz dahil finansal varlık piyasalarında dalgalanma ve yanlış fiyatlamaların temelinde birçok piyasa yanlışı, aksaklığı ve eksikliği halinden bahsedilebilir. Yani iktisat literatürüne göre finansal istikrarsızlık kaygı gerçek. Üstelik yakın geçmişten acı tecrübeler var.

Artırımda gecikildi
Şimdiki tartışma ise farklı. FED uzun süredir ABD ekonomisini canlandırmak için varlık alım programı uygulamakta. Tahvil alıyor, faizleri düşük tutuyor. Ancak, yakın zamanda alımların azaltılıp, faizlerin arttırılabileceği sinyalini vermeye başladı. Anlamı küresel likiditenin daralacağıdır. Bekleyişlerdeki müteakip bozulma Türkiye’den para çıkışını tetikledi. Uzun süredir sakin olan döviz piyasası hareketlendi; Türk Lirası değer yitirdi.
Merkez Bankası’na bu süreçte iki eleştiri geldi. Döviz piyasasını toparlamak için toptan yüksek miktarda döviz satmaması ve faizleri artırmaması. Merkez Bankası’nın piyasaya az miktar döviz sattığı tartışılabilir. Bir defada çok yüksek satış yapılması durumunda da piyasa Merkez Bankası’nın paniklediğine inanabilirdi, ayrıca çok yüksek satışları ne kadar sürdürebilirsiniz?
Rezervler sınırlı. Faiz artırımında gecikildiği konusunda ise hemfikirim. Doları ucuzlatmaya çalışan Merkez Bankası, kötü bekleyişlerin etkisiyle işlem hacmi düşen yurtiçi piyasalardan malını satıp çıkamayan yabancı yatırımcı için TL faizleri düşük tutarak, repo piyasası üzerinden döviz alımını fonlayacak TL’yi sağlamış oldu. Haliyle döviz piyasasında fiyatlar gevşemedi. Ama Merkez Bankası, bu politikada da uzun süre diretmedi. 15 Haziran’da internete koyduğu bir açıklama ile 23 Haziran’daki toplantıda faizleri artırabileceğinin sinyalini verdi. Kısaca, Merkez Bankası’nın faizle ilgili kararları gecikebiliyor. Ama Türkiye gibi cari açık problemi olan bir ülkede faizleri artırma kararı da üzerinde düşünülmesi gereken hassas bir karar. Dahası yeni merkez bankacılığında öğrenme eğrisinin başındayız.
O halde devamlı Merkez Bankası’nı yerden yere vuracağımıza artık başka şeyleri konuşmalıyız. Örneğin, yurtiçi tasarruf oranlarımız çok düşük. Tasarruf etmeyen bir ekonomide kredi stokundaki artışlar ister istemez Merkez Bankası’nı ürkütüyor. Türkiye bir türlü cari fazla veremiyor. Üretkenliği artmış, ihracatı ithalatını geçmiş bir Türkiye’de Merkez Bankası faizleri herhalde daha rahat artırabilirdi. İktisatçıların Türkiye ekonomisine ilişkin makro soruları şöyle olmalı; neden ürettiğimizden fazla tüketiyoruz, tasarruf etmiyoruz, üretkenliğimiz ne ölçüde artıyor, işsizlik nasıl azaltılır vb. Yapısal ekonomik dönüşümü planlamalıyız. Yoksa para politikası kararlarımız hep zor ödünleşimler içerecek ve bizler hep Merkez Bankası’na akıl vermeye çalışacağız.