Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bozkurt ARAN
17 Nisan 1947 tarihinde Van’da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1971’de mezun oldu. Dışişleri Bakanlığı’nda 1973’te göreve başladı. 1976’da Salzburg’da Muavin Konsolos olarak göreve başladı. Aran, 1998-2000 yılları arasında Pakistan Büyükelçiliği, 2002-2004 yıllarında UNESCO Daimi Temsilciliği, 2004-2006 arasında İran Büyükelçiliği ve 2007-2012 yılları arasında ise DTÖ Daimi Temsilciliği görevini yürütmüştür. Ayrıca merkezde 2000 yılında kısa bir süre Bakanlık Müşavirliği, 2000-2002 yılları arasında İkili Ekonomik İşler Genel Müdürlüğü ve 2006-2007 yılları arasında Ortadoğu Genel Müdürlüğü görevini yürütmüştür. 1 Ekim 2007-19 Mart 2012 tarihleri arasında Dünya Ticaret Örgütü nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği görevini yürütmüş ve 17 Nisan 2012 tarihi itibariyle emekli olmuştur.

21’inci yüzyılın başında ivme kazanan dinamiklerin giderek uluslararası ilişkilerde “ete kemiğe büründüğü” görülmektedir. Çok taraflı sistemin işlevini sürdürebilmesi için düzenleyici, kural koyucu ve zamanın gereklerine yanıt verici kabiliyetlerini koruması gerekmektedir. Ancak son zamanlarda özellikle çok taraflı ticaret alanında “zafiyet” görülmektedir. Bu da gelişmiş ülkeleri (GÜ) yeni arayışlara itmektedir. Dış ticaret alanı, uluslararası ilişkiler türleri arasında değişiklik dinamiklerinin ne yönde gelişeceğine ve yeni dengelerin nerede oluşacağına dair ilk işaretlerin görüldüğü alan olarak ortaya çıkmaktadır.

AVRUPA KÜÇÜLÜYOR
Günümüzde aralarında yükselen ekonomilerin de bulunduğu gelişme yolundaki ülkeler (GYÜ) ile GÜ’ler arasında, dengeler belirgin şekilde değişmeye başlamıştır. GÜ ve GYÜ ekonomilerinin 2008 ekonomik krizi karşısında farklı tepkiler verdiği ve değişim dinamizmine ivme kazandırdığı görülmüştür. Zengin ve fakir ülkeler arasında “deprem” niteliğinde bir değişimin yaşanabileceği hususu artık sürekli bir gündem konusudur.
UNCTAD, 2012’de tarihte ilk defa GYÜ’lerin doğrudan yabancı sermaye girişlerinin GÜ’leri geçtiğini ve küresel anlamda yüzde 52’yi oranına ulaştığını yayınlamıştır. Aynı şekilde IMF de ilk defa bu yıl olarak satın alma gücü paritesi ile yapılan hesaplamada GYÜ’lerin dünya gayrı safi hâsılasının yüzde 50’sinde fazlasını yarattıklarını ilan etmiştir. OECD Avrupa’nın bu yıl da yüzde 0,6 oranında küçüleceğini hesaplamaktadır. Bu alandaki en ilginç önerme, ABD Ulusal İstihbarat Konseyinin 2030 yılına ait raporunda yer almıştır. Raporda, 2030 yılına doğru Asya’nın; Kuzey Amerika ve Avrupa toplam hâsılasını, nüfusunu, teknolojik harcamalarını geçerek 1750 yılında bu yana süren Batı’nın üstünlüğünü sona erdireceği tahmini yapılmıştır.

YENİ ORTAKLIKLAR
Değişim dinamiği, GÜ’leri ağırlıklarını sürdürebilmek amacıyla yeni “bölgesel ortaklıklar” kurmaya yöneltmektedir. Özellikle ABD’nin öncülüğünde başlatılan iki girişim dikkat çekmektedir.
ABD ve Avrupa arasında birinci tur görüşmeleri yapılan “Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı” ile aynı şekilde ABD’nin Pasifik’te Kanada, Japonya Meksika de dâhil olmak üzere 12 ülke ile 18’nci turu tamamlanan “Trans-Pasifik Ticaret Ortaklığı” girişimlerini öne çıkmaktadır. Her iki girişimin ortak özellikleri; gümrük tarifelerinin kaldırılması pazar açılımı ötesinde, GÜ’lerin özellikle etkin olduğu hizmet ticareti ve tarım alanında kapsamlı engelleri kaldırılmasını, bugüne kadar kapsamlı düzenleme gerçekleştirilemeyen rekabet hukuku, standartlar, bitki ve hayvan sağlığı, kamu ihaleleri, finans ve yatırım hizmetleri gibi “sınır ötesi” konularda anlaşma yapılmasını öngörmektedir.
Bu ortaklıklar İsviçre ve Norveç dışında tüm GÜ’leri bir araya getirmektedir. Küresel hâsılanın yüzde 60’nı, uluslararası ticaretin yüzde 40’nı ellerinde bulunduran GÜ’lerin kendi aralarında uygulamaların, kısa sürede küresel kurallara dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır

KÜRESEL KURALLAR
ABD’nin Atlantik ve Pasifik de yaptığı oyun değiştirici hamleler, oluşumuna katkı da bulunmasa dahi Gümrük Birliği dolayısıyla Türkiye’nin uygulayacağı kurallara dönüştüğünde önemli sonuçları olacaktır. Türkiye’nin ortaklıklarda yer alması ve bu amaçla yeni bir “dönüşüm” sürecini başlatması ve neler yapılabileceğini özenle irdelenmesi doğru olacaktır.