PROF. DR. YAVUZ ODABAŞI
1949 Bafra doğumlu olan Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, A.İ. T. İ A ve İşletme Yönetimi Enstitüsü mezunudur. Devlet bursu ile ABD’de doktara eğitimini tamamlamıştır. Erciyes Üniversitesi’nin kuruluşunda görev almış ve 1985 yılından bu yana Eskişehir, Anadolu Üniversitesi’nde çalışmaktadır. Çok sayıda yayınına ek olarak ulusal ve uluslararası dergide hakemlik ve editörler kurullarında görev almaktadır.
Mayıs ayının son pazarı Avrupa’da önemli gösterilere şahit oldu. Lizbon, Frankfurt, İspanya ve Brüksel’de anti-kapitalist gösteriler, kemer sıkma ve IMF karşıtlığıyla küreselleşmeye yönelikti. Gezi Parkı’ndaki protesto ise anti-hükümet olarak adlandırıldı dünya medyasında. Dünya küresel bir yapıda; 1989’da Berlin Duvarı yıkılınca iki kutuplu zıtlaşan dünyadan kopulup küresel birliktelik ve dünya vatandaşlığını içeren ‘Küresel demokrasi’ anlayışına geçildi. Bir tür küresel demokratik cephe oluşuyor. Küreselleşmiş endüstri toplumların demokrasilerinde; küreselleşmiş yaşam ve tüketim modelleri, yaşam standartları, eşitsizlik, sosyal devlet, çevre ve küresel ısınma gibi konularda hükümetlerin önlem alıp, etkili eylemlerde bulunması talep ediliyor. Daha iyi bir dünya kurmak, yaşanması daha güzel olan bir dünya yaratabilmek için (her kesimden insan) gerek tüketiciler gerekse üreticiler başta olmak üzere diğer paydaşlar da ‘dünya vatandaşlığı’ şemsiyesi altında bir araya gelebilecek gibi görünmektedir. Ülkemizde de farklı türlerdeki uygulamaları başlatmak ve küresel eylemlere katılımı sağlamak için edilgen durumdan çıkmış, aktif ve ‘sürdürülebilir yaşam biçimlerine’ sahip bireylerin varlığını yönetebilen yöneticilere ihtiyacımız var.
SİYASAL TÜKETİCİLER
Dünyaya, topluma, insanlara ve insani değerlere nasıl sahip çıkılması gerektiği gittikçe önem kazanıyor. Dünya, günümüzde daha kapsayıcı, katılımcı bir küresel adaleti odak alan insani demokratik bir yönetim arayışında. Tüketiciler, yeni dünya düzeninde elde ettikleri tüketim gücünü, ekonomik ve siyaset alanlarında daha etkin kullanmaya başlamışlardır. Vatandaşlıkla tüketicilik rollerinin ve sorumluluklarının birlikte yürütüldüğü bir tüketici-vatandaş anlayışı, değişim ve dönüşüm için büyük bir güce sahiptir.
Siyasal tüketicilerin siyasi seçimleri ve oy verme süreçleri benzerlik taşısa da farklı özelliklere de sahiptir. Ekonomik ve siyasal alanlar birey olarak tüketicilerin tercihlerini belirleyen iki önemli yarıküredir. Bu noktada, küreselleşmeye, kapitalizme karşı yapılan gösteriler, Yeşil ve Çevre Hareketi, ürün-şirket boykotları gibi eylemler, tüketiciliğin siyasal yansımaları olarak dikkat çekicidir. Bireyler doğrudan ürün seçimiyle bu konuya katkı sağlarken sosyal medya araçlarıyla mesajlar göndererek yerel eylemelere küresel destek sağlamak için şirketlerin sorumlu davranmalarını isteyebiliyor ve neler istediklerini yerel, ulusal ve küresel kuruluşlara bildirerek baskı yaratmada, kamuoyunu etkilemede etkili olarak kullanabiliyorlar. Gezi Protestosu sonucunda orada açılacak bir AVM’de yer almayacağını açıklayan şirketler başka AVM’lerde sürekli yer alacaklar. Çelişki gibi görünse de bu durum aslında ‘zamanın ruhu’ dur. Bilindiği gibi, AVM ortamında insanları doğaya ve dış dünyadaki kötü olaylara karşı koruma, koruyuculuk vardır. Güvenlik açısından da olsa her açıdan insanların gözetlenmesi ve denetimi de vardır. Yapay, ticari yönlendirici, rekabetçi ‘anlık etkinlikler’ diyarıdır. Halbuki, parklarda insanlarda kontrol edilmişlik duygusu yoktur ve daha özgür ortamlardır. Tepkilerin AVM karşıtı olmasının nedeni büyük bir olasılıkla budur fakat ileride hiç şüphesiz AVM müşterisi olmaktan da geri kalınmayacaktır. Yeni iletişim biçimi ‘yalanın saltanatını’ sarsıyor. Küresel bellek, yeni küresel ahlak denilebilir. Gerekli yayını yapmayan medyaya, zor durumda kalanlara yardım etmeyen şirketlere tepkiler bunun en güzel örneğidir.
Piyasa değişkeninin bu sürecin içerisine etkin biçimde girmesi ve geleneksel siyaset kurumlarını ikinci plana itmiş olması yeni bir yapı meydan getirmektedir. Günümüz tüketicilerinin çok daha etkin, yaratıcı ve verimli davranışlara sahip olması, tüketicilerin toplumsal değişim ve denetim için demokratik ve ekonomik bir oylamayı gerçekleştirmede bir piyasa aktörü olarak büyük potansiyel taşıdıklarını göstermektedir.
YENİ SOSYAL SINIF
Ülkemizde, küresel dünyanın dinamikleriyle ve küresel dünya vatandaşlığıyla bağları gelişen yeni çoklu orta sınıf oluşuyor ve küresel refah toplumlarının göstergelerinden biri olarak konfor alanlarına, günlük yaşam biçimlerine müdahaleler ile toplumsal ve kültürel bedel ödemeye olan tepkisel refleksleri demokratik olarak harekete geçebiliyor. Ülkemizdeki orta sınıfın son yıllarda genişlemesi onu, eğitim, turizm ve medya yoluyla küresel dünya ile bağlantı kurmasına neden olmuştur. Yeni boyuta geçiş dünya bağlantılı olmaktan aşırı bağlantılı olmaya geçti. Küreselleşme, sivil toplumun genişlemesi ve bilgi teknolojileri bireyleri güçlendirdi ve düzene, geleneksel hiyerarşiye, otoriteye meydan okumasına olanak sağladı.
Ülkenin alttan gelen kesimin oluşturmaya başladığı yeni orta sınıfın yanında, küreselleşen ekonomi bilgi, yetenek ve yaratıcılıklarına dayalı beyin gücünü satarak geçinen yeni bir orta sınıf boyutu ortaya çıktı. Özgürlük ve yaşam biçimlerine özen vermeye dayalı olarak bireyselleşmenin getirdiği bir yalnızlık, rekabet, yarış insanlarımızı yormaya başladı ve ‘çoklukta beraberlik=çoklukta birlik’ türünde bir dayanışma, işbirliği, paylaşma özlemlerini ortaya çıkarttı. Katılımcılığı öngörmeyen, monolog önünde, bitmekte olan ‘Sizin için en iyisini biz biliriz’ siyasetine karşı ‘çok sesli bir alkış’ işte bu sınıfların tepkisi. Küreselleşme tek seçenek olarak sadece dar anlamdaki günümüzde uygulanmaya çalışılan serbest piyasa ve ticaret olgusuna ve onun neo-liberal siyasal ideolojine indirgenemez. Milyonlarca insan; kendi özgürlüklerini, gerçeklerini, kaderlerini ve geleceklerini kurma süreçlerini, düşüncelerin paylaşarak ve kendi hikayelerini anlatarak kurmak ve bunu kendi yaşamlarının geleceği üzerinde hakimiyetinin olmasını arzuluyor.
Küreselleşme hiçbir zaman bir tarafta olmak zorunda kalmamak anlamına geliyor. Çok ittifaklı bir dünya oluşması sadece gelişmiş ülkelerde değil, ülkemiz orta sınıfının çelişkiler içerisinde kalmasına neden oluyor. Küresel değerler ile yerel değerlerin etkisi iki zıt kutupta olmasına karşın melez bir kimlik oluşturmaya karşı kendini dışa vurma olarak da algılanabilir.
TÜKETİCİNİN GÜCÜ
Küresel kapitalizmin denetim ve yönlendirilmesinde en etkili unsurun tüketici olduğu ve tüketicinin de elindeki demokratik gücü direnme aracı olarak kullanabileceği ortaya çıkmıştır. Tüketiciler, tüketim ve alışveriş davranışları ile piyasa üzerinden toplumsal değişiklikleri gerçekleştirme gücüne sahip oldukları bilincine hızlı biçimde erişmekte. Özellikle tüketicilerin demokratik seçim güçleri, en önemli yaptırım şansına sahip güçtür. Küresel sermayenin denetim ve yönlendirilmesinde demokrasi direnme aracıdır. Demokrasinin, ‘dizginlenemez kapitalizme yeterli olmuyor’ düşüncesinin ve algısının oluşmasına meydan bırakılmamalı. Ülkeyi mevcut kalıplar içinde yaşatma, sürdürme ve yönetme istemindeki 20. yüzyılın kafasıyla diyalog ve empati yüzyılı olan 21. yüzyılı yönetmek olanaksız görünüyor.
İrtibat telefonumuz: 0212 337 92 23. Mail adresi:dsazak@milliyet.com.tr
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024