Bilgay Duman / bilgay.duman@gmail.com - Araplar ve Kürtlerle birlikte Irak’ın üç kurucu unsurundan biri olan Türkmenler, başka bir ifadeyle Irak Türkleri, ülkenin kuruluşundan bu yana bitmeyen bir hak mücadelesi sürdürüyor. 1921’de İngiliz mandasında kurulan Irak’ta, 1932’ye kadar devam eden manda döneminde baskı ve asimilasyon politikasıyla karşı karşıya kalan Türkmenler, ülkenin bağımsızlığı sonrasında da hakça ve adil bir yaşam standardına kavuşabilmiş değil. Daha da ötesinde, Türkmenler üzerindeki baskı politikaları da son bulmadı.
Irak’ta hemen her kriz döneminde belki de en çok zarar gören toplum Türkmenler oldu. Nitekim 1958’de Irak’ta krallık rejiminin son bularak cumhuriyetin ilan edilmesinin ardından, Türkmen tarihi açısından travmaya dönüşen ve belki de insanlığın en büyük katliamlarından biri olan 14 Temmuz 1959 Kerkük Katliamı, halen Türkmenlerin sosyo-psikolojisini etkileyen en önemli olaylardan biri.
Peki 1959’da ne oldu?
Temmuz 1958’de Irak’ta Abdülselam Arif ile Abdülkerim Kasım kardeşlerin başını çektiği ordu içerisindeki muhalif hareket, Nuri Said hükümetine karşı darbe girişiminde bulunarak krallığa son verdi ve ülkede askeri cunta yönetiminde cumhuriyet ilan edildi. Ancak yeni yönetim içerisinde de, Arap milliyetçileri ile komünistler arasında mücadele söz konusu oldu. Özellikle komünist görüşe yakın Abdülkerim Kasım önderliğindeki Irak Devrim Hareketi tarafından yapılan ihtilal sonrası çıkarılan genel afla, krallık rejimi ve uygulamalarına karşı çıkan pek çok Iraklı ülkelerine geri döndü.
Bu arada o dönemde Sovyetler Birliği’nde (SSCB) sürgünde olan Molla Mustafa Barzani de dönmüş ve Kasım ile anlaşarak, Irak’ın kuzeyinde Kürt aşiretler arasında çıkan anlaşmazlıkları önlemek amacıyla bu bölgeye yerleşmişti. Kerkük Belediye Başkanlığı’na da SSCB’de eğitim almış Maruf Berzenci getirilmişti.
Türkmenler de, cumhuriyetin getireceği yeniliklerle umutlanmıştı. Ancak bu umut kısa sürdü... Nitekim ihtilalden sonra çıkarılan yeni anayasada Türkmenlere yer verilmezken, Irak’ın Araplar ile Kürtlerin işbirliğinde kurulduğu, Arap dünyasının bir parçası olduğu vurgulandı. Bu durum Irak’taki Türkmenlerin yaşamını sınırlandırırken, Türkmen bölgelerine yapılan baskıyı artırdı. Özellikle Abdülkerim Kasım’dan destek alan Kürt gruplar, başta Kerkük olmak üzere Türkmen bölgelerinde faaliyetlerini artırdı. İhtilalin ilk aylarında bile Türkmenler ve Kürtler arasında küçük çaplı çatışmalara varan gerginlikler yaşandı ancak büyümeden yatıştırıldı.
Varlık mücadelesi sürüyor
Ancak 14 Temmuz 1959’da, Irak’ta cumhuriyetin ilanının birinci yıl dönümü için Kürtlerin kontrolünün arttığı Kerkük’te kutlama hazırlıkları yapan Türkmenlere yönelik sistemli bir katliam yapıldı. Burada asıl önemli konu, Türkmenlerin doğrudan hedef alınmış olması.
3 gün süren bu acı olaylarda pek çok Türkmen’in ev ve iş yerine saldırıldı, “Türkçülük” yaptığı gerekçesiyle “suçlanan” kişiler toplanıp kurşuna dizildi. Hatta, Ata Hayrullah gibi dönemin önde gelen Türkmen liderleri araçların arkasına bağlanarak caddelerde sürüklendi. Bu katliam, Türkmenler ile Kürtler arasındaki ayrışma ve karşıtlığın en geniş temelini oluşturdu. Zira o dönemde Türkmenlere yönelik baskının Komünistlerce oluşturulduğu, Kürt grupların daha çok komünist hareketlenmelerle birlikte hareket ettiğini söylemek mümkün.
Bu olayın, halen yapılanmanın sürdüğü ülkede durumu etkilemesini istemeyen Abdülkerim Kasım, Irak ve uluslararası kamuoyunun tepkisini de dikkate alarak, katliamı kınayan bir bildiri yayınladı ve soruşturma başlattı. Soruşturma sonucu bazı kişiler tutuklandıysa da, bunların çoğunun herhangi bir cezaya çarptırılmadığı biliniyor.
Türkmenler ne durumda?
Bu olayla birlikte Türkmenler daha kapalı bir toplum haline gelirken, yapılanların cezasız kalması veya göz ardı edilmesi, Türkmen halkının devlete olan inancını zayıflattı. Ayrıca söz konusu olay, Irak’ta Türkmenler ve Kürtler arasındaki ihtilafın temel çıkış noktası olarak görülüyor. Bu tarihten sonra Türkmenlerle Kürtler arasındaki mücadele, gerginlik, şiddet ve daha da önemlisi karşı tarafa beslenen güvensizlik üst seviyeye çıktı.
2003’te Irak’ın işgali sonrası ABD’nin müttefiki olan Iraklı Kürt grupların, Irak’ın kuzeyinde elde ettiği güçle Kürt olmayan unsurlara yönelik sindirme politikası uygulaması da, Türkmenler ve Kürtler arasındaki gerginliği artırdı, Kerkük’teki yönetim dengesini bozdu. Bu durum, Kerkük’ü çözümsüzlüğe sürükledi ve 2003 sonrası Kerkük’ün statüsüyle ilgili tartışmalara bir çözüm bulunamadığı gibi istikrar da sağlanamadı.
2017’de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nce (IKBY) yapılan “bağımsızlık referandumu” sonrası, Irak merkezi hükümetinin, Kerkük ve tartışmalı bölgeler olarak anılan, 2003’ten sonra Kürt silahlı güçlerinin IKBY sınırları dışındaki bölgelerde elde ettiği kontrol alanlarında yeniden hakimiyet sağlamak üzere yaptığı operasyonla birlikte, Kerkük’teki Kürt güçleri bölge dışına çıkarıldı.
Ancak bu durum Kerkük’teki baskıyı sonlandırmış değil. Kürt güçlerin Kerkük’e dönme çabaları sürüyor. Terör örgütü DAEŞ’in Kerkük ve çevresindeki (özellikle Tazehurmatu, Beşir, Dakuk gibi Türkmen bölgelerindeki) etkinliği sürerken, PKK da Türkmenleri tehdide devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde PKK’nın, Kerkük’teki Türkmen siyasi kuruluşlarına tehdit mektupları gönderdiği ortaya çıktı.
Terör örgütlerinin varlığının yanı sıra Irak’taki istikrarsızlık, devlet kurumsallaşmasındaki eksiklikler, etnik ve mezhepsel ayrışma, Türkmen siyasetindeki yapısal sorunlar ve Türkmen lobisinin zayıflığı, uluslararası kamuoyunun bu topluluğu görmezden gelmesi gibi sebepler, Türkmenlerin karşılaştığı en büyük sorunlar arasında.