Hamburg Üniversitesi’nde sosyoloji ve iktisat bilimi öğrenimi gördü, sonrasında Lancaster Üniversitesi’nde sosyoloji dalında yüksek lisans eğitimi aldı. 2002’de Lancaster Üniversitesi’nde “Social Theory, Time-Space and Social Exclusion” konulu master tezini ve 2003’te Hamburg Üniversitesi’nde ‘Melezlik Kavramı Üzerine’ konulu bitirme tezini verdi. 2009’da aynı üniversitede ‘Bir Sosyal Kurgu Olarak Yabancılığın Analizi ve Eleştirisi’ başlıklı doktora tezini vererek doktorasını aldı. Yaşar Aydın Nisan 2012’den itibaren çalışmalarını Hamburg Üniversitesi’nde sosyal araştırmacı olarak devam ettirmekte ve sosyolojik konular ve sosyal bilim alanında ders vermeye devam etmektedir. Nisan 2013’den Mart 2014’e kadar Berlin’de Stiftung Wissenschaft und Politik araştırma enstitüsünde Stiftung Mercator bursiyeri olarak Türkiye’nin Dış Türklere Yönelik Politikası konulu bir araştırma yürütecek.
Yaygın bir kanıya göre Almanya’da yükselen İslam karşıtlığı Türkiyeli göçmenlerin daha fazla ayrımcılığa, dışlanmaya ve ırkçı davranışlara maruz kalmalarına yol açıyor. Bu da Almanya’dan Türkiye’ye tersine bir göç (diyelim kesin dönüş) dalgasını tetikliyor. İstatistiki verilerin dikkatlice irdelenmemesi bu tür gerçeği yansıtmayan yorumlara yol açmaktadır.
Öncelikle 11 Eylül terör saldırılarının akabinde birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Almanya’da da İslam karşıtlığının artması sonucu Müslüman göçmenlerin toplumsal yaşama katılımlarının zorlaştığı, önlerine birçok dışlayıcı engelin çıkarıldığı ve ırkçı davranışlara maruz kaldıkları yönündeki tespitlerin doğru olduğunu belirtelim. Bu konuda Almanya’da araştırma raporları ve teorik çözümlemelerden oluşan bir hayli zengin bir literatür mevcut. Ancak artan İslam karşıtlığının ve ayrımcılığın Almanya’dan Türkiye’ye tersine bir göç ya da bir kesin dönüş hareketini tetiklediğine dair bulgular mevcut değil. Bu varsayımın geçerlilik kazanabilmesi için artan İslam karşıtlığı ve ayrımcılıkla birlikte Almanya’dan Türkiye’ye göçün de artmış olması gerekiyor ki böyle bir durum söz konusu değil. Bu iki değişken arasında istatistiki bir ilişki (ilgileşim) mevcut değil. Kaldı ki böyle bir istatistiki ilişkiden bir nedensellik çıkarsamak da bir hayli problemli bir yaklaşım olurdu. Bu iddiamızı temellendirmek için rakamlara bir göz atalım.
ALMANYA’DAN GÖÇ
2006 yılı Türkiye ile Almanya arasındaki göç hareketleri için bir dönüm noktasıdır. 2006’ya kadar Türkiye’den Almanya’ya gelenlerin sayısı Almanya’dan Türkiye’ye gidenlerin sayısından fazla iken, bu tarihten itibaren tersine bir durum söz konusu. Her yıl Almanya’dan Türkiye’ye daha fazla kişi gitmekte ve gidenlerin arasında yüksek nitelikli ve başarılı bireylerin olması ve basında bu göç hikâyelerine sıkça yer verilmesi yukarıda eleştirdiğimiz varsayımlara yol açmaktadır. Ancak aşağıdaki tablodan da görüldüğü gibi, 2000’li yıllarda Almanya’dan Türkiye’ye göçenlerin sayısında bir artış olmadığı gibi, 2008 ve 2009 yılları dışında bir azalma da söz konusu. 2001-2010 arası yıllık göç ortalaması 36 bin 121 iken, 1991-2000 arası 39 bin 634’tür. Bu veriler ışığında, 2001’deki 11 Eylül terör saldırıları sonucu artan İslam karşıtlığının Türkiyeli göçmenlerin Almanya’dan Türkiye’ye tersine göçünü tetiklediği iddiasında bulunmak zor olsa gerek.
KESİN DÖNÜŞ YOK
Üzerinde durulması gereken bir başka nokta ise Almanya’dan Türkiye’ye göçenlerin kesin dönüş yaptığı varsayımıdır. Kuşkusuz kesin dönüş yapanlar da var, ancak eldeki veriler Türkiye’ye gidenlerin önemli bir bölümünün birkaç yıl sonra tekrar Almanya’ya döndüğü yönünde. 2011 yılını ele alacak olursak, 32.756 kişinin Almanya’ya giriş yapmış olmasına rağmen aynı yıl aile birleşimi vizesi veya diğer nedenlerden dolayı vize alanların sayısı bu rakamın üçte biri kadar. Almanya’ya vizesiz giriş yapılamayacağına göre, bu kişilerin Almanya’ya ilk kez giriş yapmamış olmaları gerekir. Demek ki gelenlerin üçte ikisi daha önce Almanya’da yaşadığı için oturma iznine sahip ya da Alman vatandaşıdır. Bu durum Türkiye’den Almanya’ya geri dönüş göçünden ziyade iki yönlü ve kısa vadeli bir göçün ve mobilitenin mevcut olduğuna işaret etmektedir.
ULUS AŞIRI YAŞAM
Son 20-30 yılda küresel sermaye, mal ve hizmet hareketleri yoğunlaşmış, yaşam alanımız küresel iletişim ve ulaşım ağlarıyla daha sıkı biçimde örülmüştür. Küreselleşme ve teknolojik olanaklar uzak çoğrafyalarda ikamet eden insanları birbirine bağlayan ulus aşırı ağların, yaşam alanlarının, yönelimlerin ve yaşam biçimlerinin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur. Bu da göç veren ve göç alan ülkeleri birbirine bağlayan göç köprülerinin ortaya çıkmasına neden olmuş, böylece göçün önündeki birçok engelin kalkmasına, kişisel göç kararlarının kolaylaşmasına neden olmuştur. Son yıllarda Almanya ile Türkiye arasında da bu tür ulus aşırı ağların çoğaldığını ve belirgin bir Türk-Alman ulus aşırı yaşam alanının ortaya çıktığını gözlemlemekteyiz ki bu olgu Türkiyeli göçmenlerin Almanya’dan Türkiye’ye göçmelerini kolaylaştırmaktadır. Türkiyeli göçmenlerin büyük bir bölümü kendini iki topluma da ait hissetmekte, Türkiye ile sıkı bağlarını devam ettirmektedirler. Bu nedenledir ki Türkiye’de iş bulabilmekte, gittiklerinde oradaki toplumsal yaşama ve iş hayatına kolay adapte olabilmektedirler. Birçok Türkiyeli göçmenin Almanya’dan Türkiye’ye göç etmelerinde ulus aşırı yönelimlerinin ve iki ülke arasında şekillenen ulus aşırı yaşam alanının İslam karşıtlığı ve ayrımcılıktan daha etkin olduğu ileri sürülebilir. Ayrıca Türkiye’deki ekonomik dinamizmi, dolayısıyla yabancı sermaye yatırımlarındaki artışı da göz ardı etmemekte fayda var. Artan iş imkânları, Almanya’daki Türkiyelilerin Türkiye algılarını pozitif biçimde değiştirmekte ve Türkiye’ye gelmelerini kolaylaştırmaktadır.
Türkiye son yıllarda bir taraftan bölge ülkeleriyle ilişkilerini yoğunlaştırırken, diğer taraftan da ulus aşırı göçmenler ve ağları sayesinde özellikle Almanya olmakla birlikte Avrupa ile de bağlarını sıkılaştırmaktadır. Son yıllarda Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesi ve Kürt sorununda barış çabalarının artması üzerine gündeme gelen, Türkiye Avrupa’dan uzaklaşıyor mu soruları bağlamında Türk-Alman ulusaşırı yaşam alanı olgusunu göz önünde bulundurmakta fayda var.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024