İlker Özdemir
İlker Özdemir 1988 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. 1988-2003 yılları arasında bankacı olarak çalıştı. Bu dönemde Yüksek Lisansını Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı’nda 1996 yılında tamamladı. Doktorasını ise Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Radyo-TV-Sinema Ana Bilim Dalı’nda 2007 yılında tamamlayan Özdemir, 2004-2013 yılları arasında Ankara Üniversitesi, Beypazarı Meslek Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Çukurova Üniversitesi, İletişim Fakültesi, İletişim Bilimleri Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışan İlker Özdemir, bu bölüme bağlı Kültürlerarası İletişim Ana Bilim Dalı Başkanı’dır.
Taksim Gezi Parkı eylemleri kapsayıcı, örgütsüz ve kendiliğinden gelişen çoğulcu, katılımcı ve dayanışmacı yeni bir eylemlilik türüdür. Bu eylem ülkeyi yöneten(ler)in otoriteryen yaklaşımı ile birlikte yaşam alanlarını giderek daraltan muhafazakar dayatmaları protesto e tmek için bir araya gelmesi mümkün görünmeyen her ideolojik pozisyondan insanı haklarını savunmak temelinde bir araya getirmiştir. Gezi parkında sivil bir itirazla başlayan ve asli görevi fikirlerini sivil bir biçimde dile getirenlerin bu hakkını teminat altına almak olan devletin polisinin acımasız şiddetine tepki ile yayılan hareketin çıkış noktasında şiddet kullanımına karşıtlık vardır. Sivil ve demokratik bir itiraz ölçüsüz bir şiddet ile bastırılmaya, baskı altına alınmaya, sindirilmeye ve değersizleştirilmeye çalışılınca insanlar kendiliğinden harekete geçmişlerdir.
BİR HALK HAREKETİ
Yaratılmaya çalışılan korku kültürü ile insanların kişilikleri üzerinde terör yaratılması ve düşüncelerini ortaya koymalarının önlenmesi protestoların yayılmasının temel nedenidir. Kendiliğinden sivil bir halk hareketi olarak gelişen ve toplumun her kesitinden insanın aslında birbirlerine düşkün olduğunu da gösteren bu direniş devletin veya örgütlerin bekasına karşı kişilerin kendi bekalarını savunmak için harekete geçmelerini işaret etmektedir. Bir müdafaa-i hukuk ve nefs-i müdafaa hareketi olarak nitelendirilebilecek olan bu hareketin bugüne kadar gösterdiği demokratik olgunluğun yanı sıra şiddetin diline mesafeli ve uzak olma sı ve dayatmacılığın ve şiddetin diline karşı müzakere ve diyalog ile karar alma ekseninde bir dil oluşturma gayreti de bu hareketin temel özelliklerinin başında gelmektedir. Ayırımcı bir dilin egemen ol(a)madığı bu hareket, eğer dayatma olmaz ise, bu toplumun görüş ayrılıklarında bereket olduğunu da göstermiştir.
ŞİDDETE KARŞI TAVIR
Her kesimden insanın içinde yer aldığı bu örgütsüz örgütlülük halini anlamlandırabilmek için herkesin büyük bir şaşkınlık içerisinde geçerli bir analiz çerçevesi aradığı görülmektedir. Bu hareketi anlamak için anahtar kelimelerin “toplumsal huzursuzluk ve öfke” olduğu yorumları öne çık(arıl)maktadır. Bütün sorumsuz ve tahrik edici beyan ve uygulamalara karşın, Gezi Parkı hareketini destekleyenlerin kahir ekseriyetinin “direniş”i benimsemesi ve şiddete karşı bir tavra sahip olması bu hareketliliğin temel nedeninin öfke ol madığını göstermektedir. Düşüncelerinin dikkate alınmamasından ve oldu bittilerle karşılaşmaktan dolayı incinen, sivil itirazlarını dile getirmek isterken ise doğrudan incitilen, buna karşın medyanın görmezden gelen ve seslerini duyurmayan tavrına da tepki gösteren insanlar kendilerini görünür kılmış ve seslerini yükselterek kendilerini duymayan hiç kimsenin kalmamasını sağlamışlardır.
DAYATMALARA KARŞI
Dayatmalara karşı gelişen bu hareketlilik giderek katlanılmaz hale gelen can sıkıcı söylem ve uygulamaların sona ermesini talep etmektedir. Direnişe destek verenlerin kendiliğinden ortaya çıkardığı eğlenceli dil, neşeli ve barışçıl bir toplum özlemi ve arayışlarını ortaya koymaktadır. Öfke, insanın bütün enerjisini şiddete yönelterek o insanda bunun dışında bir yaşam enerjisi bırakmaz iken, şaşırtıcı bir inatla direnen insanların bir araya gelmekten ortaya çıkan neşeli yaşam enerjileri ve direnme konusundaki inadı bu insanların içinde öfke ve şiddet barındıran insanlar olduğu savını geçersizleştirmektedir.
KEYFİ UYGULAMALAR
Bu can sıkıntısının nedeni ise kamusal alanın giderek her anlamda daraltılması ve insanların ev, işyeri ve alışveriş merkezi arasında bir dünyaya, özel alanlara, sıkış(tırıl)ması, hatta özel alanlarında bile rahat bırakılmadıklarını düşünmeleridir. Keyfi uygulamalar ile kamusal alanlara, mahremiyetimize ve yalnızlık hakkımıza bile müdahale ediliyor olduğunun duyumsanması bardağı taşıran son damla olmuştur. İnsanlar kapatılmaya çalışıldıkları evlerinden ve işyerlerinden çıkarak (kamusal) alanları doldurdular . Bunca şiddet ve baskı karşısında hayati risklere maruz kalan insanların , yaşamsal tehditlere rağmen kamusal alanlardan geri çekilmeme ve artık kendisini orada da rahat ve yalnız hissetmediği evlerine dönmeme inadı ile direnmeyi sürdürmesinin iyi analiz edilmesi gerekir. Bu, bu insanlara dayatılan hayatın can sıkıcılığının had safhaya varmış olduğunu göstermektedir.
YALNIZ KALMA HAKKI
Modern yaşamın getirdiği en büyük yeniliklerden birisi de insanın yalnız kalma hakkıdır. Geleneksel toplumda yalnız bırakılmayan ve yaşadığı hayatı kendi tercihleri doğrultusunda zenginleştirmekten alıkonulan insanlar modern hayat ile birlikte yalnız kalma hakkına kavuşmuşlardır. İşte bu harekete destek veren insanların ezici çoğunluğu özel alanda devlet eliyle yavaş yavaş elinden alınmaya çalışıldığını düşündüğü yalnız kalma hakkını: tercihlerine karışılmamasını, yaşam biçimine müdahale edilmemesini talep etmektedir. Kamusal alanın yanı sıra giderek özel alanına da müdahale edilmesinin getirdiği sıkışmışlık duygusunu yaşayan her kesimden gençler bu can sıkıcı hayata karşı seslerini duyurmaya çalışmakta, bunu dayatanlara karşı seslerini yükseltmektedirler.
NESİLLERİN ISLAHI
Bu yeni kuşağın arayışlarının yanı sıra inadını, enerjisini ve yaşama sıkı sıkıya bağlığını görmezden gelip, itaatkar yeni bir nesil yetiştirmekten ya da bu meseleyi “dipten ele almak suretiyle işe nesillerin ıslahı ile başlamaktan ve onlara beyinlerinin elden geçirilerek, bu beyinlere adab ve erkan talim edilmesinden bahsedenlerin resmi görme kabiliyetinden mahrum oldukları görülmektedir. Ayırım yapmaksızın herkesi sevebilme kapasitesine sahip gençlerin sevdikleriyle birlikte gönlünce yaşama arzusu ve talebinin getirdiği bu can sıkıntısına bu insanların merhem olamayacakları açıktır. Bu sıkışmışlık ve eve kapatılmışlık duygusunun getirmiş olduğu can sıkıntısı sona er(diril)meli, onları evlerine döndürmek için çaba göstermek yerine kamusal alanlar bu insanlara açık tutulmalıdır. Bu direnişe simge olan Gezi Parkı bu alanlardan sadece birisidir.
İrtibat telefonumuz: 0212 337 92 23. Mail adresi:dsazak@milliyet.com.tr
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024