Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Prof. Dr. Hatica Nur Erkızan

1964 yılında Nizip-Gaziantep’te doğdu. 1987 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü birincilikle bitirdi. Mastır çalışmasını Essex Üniversitesi’nde tamamlayarak doktora için Bristol Üniversitesi’ne geçti. Hem mastır ve hem de doktorasını Aristoteles üzerine yaptı. 1998 yılında Türkiye’ye döndü. Özellikle; Aristoteles, Antik Felsefe, Kültür Felsefesi, Felsefe Tarihi ve Feminizm, İnsani Bilimler Felsefesi, Cinsiyet Kuramları, Sosyal Adalet ve Cinsiyet alanlarında dersler vermekte ve ilgili konularda çok sayıda yayınlanmış makalelerinin yanı sıra kitapları da bulunmaktadır. Muğla Üniversitesi Kadın Çalışmaları Merkezi’nin kurucu üyeleri arasında yer alan Erkızan Aristoteles Felsefe Derneği’ni 2011 yılında kurarak başkanlığını üstlendi. Prof. Dr. H.Nur Beyaz Erkızan, Muğla Üniversitesi Felsefe Bölümünde öğretim üyesidir. Evli ve bir çocuk annesidir.

Haberin Devamı

İnsanın tarihinde, kendisi dışında, yeni olan belki de hiçbir şey yoktur... İyi, kötü, güzel, çirkin, doğru ve yanlış gibi insanın yaşamını saran kavramlar da aslında yoktur ve hatta “boştur”; bir bedende yaşanmadığı, bir yürekte duyulmadığı, bir zihinde yer almadığı sürece. Daha da ötesi; onlar bir benliğin içinden duyulmadığında ne anlamlı ve ne de önemlidirler. “Benim-olmayan” bir iyilik “benim-olmayan” bir kötülük kadar “ben-siz”dir... Ve bu bakımdan düşünüldüğünde, insanın üzerinde düşünmesi gereken belki de en önemli sorulardan biri “ben neyim”den çok “ben-siz” miyim? sorusudur. Çünkü; “ben-sizlik” sizden her şeyi alır ve de “benliğinizi” hamal yapar.
Zaten “ben-siz” olanın “ben neyim” sorusunu sorması mümkün olmadığı gibi sorduğunda da vermiş olduğu yanıt hem önemsiz ve hem de anlamsızdır. Böylesi durumda “ben”; var-olma ve eyleme biçimlerinin kendisi hakkında tasdik edildiği şeyler olmaktan çıkar; bizzat kendisini oluşturan her şeyin başkalarının tasdik ettiği durumlar, eylemler ve biçimlerin hamalı haline gelir. “Ben” gitmiştir; yerine gelen beli bükük bir taşıyıcıdır; kendisini bile kendisinin sırtından atan “ben-sizlik” gelmiştir yerine...
Bu satırların nedeni ya da nedenleri insanın tarihinde görülen onca yoksunluk, “yoksulluk” ve her türden düşkünlük durumlarıdır; dün olduğu gibi bugün de varlığını sürdüren. Dünü anlamak işte bu bakımdan önemlidir... Şaşkınlık yerini ancak böylece analize ve kavrayışa bırakabilir...

SAHTE BİLGELİK
Dün; Sofistler diye anılan bir grup insan vardı... En önemlileri ve ünlüleri arasında Leontinili Gorgias, Protagoras, Antiphon, Prodikos, Kritias ve de Thrasymakhos anılabilir. Onlar kimdi? Onlar neyi savundular? Bu ve benzeri soruların yanıtlarını vermek güç olmasa da onların bir okul oluşturmadıklarını söylemek; açıklamanın en azından kısa olamayacağını ve dolayısıyla da burada bunu yapmanın uygun olmayacağına ilişkin kendiliğinden bir açıklama oluşturur. Bununla birlikte yine de onlar iki gruba ayrılabilir: ı) Eleştirel aklı temel alarak bilgeliği sürdürenler ıı) Sahte bilgelik pozuna bürünenler; bilgeymiş gibi, bilgiliymiş gibi görünenler.

HARLOTLUK*
Sofist terimi (sophist, sophistes) başlangıçta birini aşağılamak, küçümsemek veya alaya almak için kullanılmıyordu. Herodot; Solon ve Pythagoras’ı sofist olarak çağırıyordu. Bu bağlamda sofist; bilge insan, bilgelik sahibi olan insan (sophia) anlamına geliyordu. Ancak daha sonraları ‘sophistes’, yani Sofist bilgelik ile bağlarını yitirdi ve de o ‘to sophon’(cleverness, kurnaz, zeki, işini bilen, her kalıba giren ve en önemlisi de aldatan, kandıran, sahtekâr) olarak tanımlandı. Ben bunu entellektüel harlotluğun miladı olarak görüyorum. Başka bir ifadeyle; bu, bilgeliğin karşısına erdemini yitirmiş aklın çıkışıdır... Sofist artık bilge değildir; o kendini bundan böyle yaptığı her şeyi meşrulaştırma savaşında kurnazca, zekice argümanlar öne süren, kendi çıkarları için aldatandır, kandırandır. O, bu bakımdan Aristotelesçi bir kavrayışla söylenecek olursa, “çakma entellektüeldir”.
Platon Sofist adlı diyalogunda sofistin altı farklı anlamını verir. Temel düşünce ise Sofistlerin aklın tüccarlığını yapmasıdır. Bir Sofist akıl tüccarıdır; hakikat, doğru, iyi, güzel vb. şeyler onu ilgilendirmez. Birçok bakımdan günümüzün pseudo/sahte/çakma entellektüellerine de benzerler. Çünkü; onlar da her şeyde “yararın hükmünü” görürler.
Aristoteles’in Sofistlere ilişkin tanımı çok daha açıktır: “Sofistler sahte bilgelikten para kazananlardır.” Acaba Aristoteles dün olduğu gibi bugün de sözüm ona çeşitli düşünce kuruluşlarında “efendisinin” çıkarlarını yazanları, meşrulaştıranları, övenleri, aldatanları, sahtekârları, kandıranları ve bu zemin üzerinden tartışanları kastetmiş olabilir mi?
Dün olduğu kadar bugün de, ne çok entelektüel, bu anlamda, sofistleşmenin ve de ben-sizleşmenin arzulu alkışlayıcıları arasında yer almaktadır... Ne çok sofistler ben-sizleşenler ile çoğalmaktadır... Sahte bilgelik nasıl da bilgeliğin üzerine yürümektedir; aynı bir harlot gibi. Harlotlaşmak ne kadar da tüccar akla yakışıyor ve de taraftar topluyor... Sahte bilgelik günümüzde de ne kadar çok aklı, hakikati ve erdemi karartıyor; aynı dün dünyanın ilk demokrasisini, Atina demokrasisini karartıp yıktığı gibi.
Demokraside bilgelik yerini entellektüel harlotluk ile değiştirirse ömrü uzun olmaz. Demokraside entellektüel harlotlar ya da sofistler hakiki bilgelerin yerini alır, bilgelik sürgün edilirse bırakın demokrasiyi ortada insan kalmaz. Çünkü demokrasi kültürü propaganda ile yeşermez, yeşeremez. Hitler bunun en başarılı örneğidir. Eleştirel aklın bir at sineği gibi demokrasiyi uyanık tutması gerekir. Sokrates bunu çok önce görmüştür. Sorgulanmamış yaşamın yaşamaya değmeyeceğini söyleyerek her türden dogmatizmin taşıdığı felaketi sezmiştir.
Tüccarlık kendi başına ne iyi ve ne de kötüdür; ama sahte bilgelik tüccarı olan entellektüel harlotlar kötüdür; onlar her şeyin o güzel kokusunu, rengini ve de özünü alırlar. Onlar hakikati çalarlar... Geriye bıraktıkları nahoşluktur, yozlaşmışlıktır, sığlıktır her anlamda...
Bu kavrayış yeni değil. Ksenophon’un entellektüel harlotluğun özünü hepimizden iyi görmüş ve de tanımlamış olduğu söylenebilir. O şöyle der: Sophistler/harlotlar aldatmak ve çıkar elde etmek için yazarlar; onların kimseye hayrı dokunmaz. Çünkü Sofistlerin hiçbiri ne erdemlidirler ve ne de erdemli olurlar. Zaten onların kendileri de Sofist olarak çağrılmaktan hoşnutturlar ki bu terim düşünenler için bir hakarettir. O nedenle; sizleri sofistliği meslek edinenlere karşı kendinizi korumanız hususunda uyarıyorum...

ÇAKMA ENTELEKTÜEL
Sofistler aklını satar. Onların sahip olduğu akıl erdemini kaybetmiş akıldır. Dolayısıyla almış oldukları duruşlar ve pozlar da harlotluğa uygundur. Platon, Aristoteles ve Ksenophon sofistlerin/harlotların çakma entelektüel olduklarını söylerler. Onlar için para/nakit aşkı her şeyden önce gelir. Tüm yaşamları bu aşk tarafından esir edilmiş gibidir. “Akıllı olmak”, “zeki olmak” insanı bilge kılmaz; ama harlot kılabilir... Demokrasiyi bence ve bugün en fazla tehdit eden de demokratik erdemleri yok ederek iyi, güzel ve soylu olan her şeyi boğan bu entellektüel harlotlardır; bu entellektüel harlotluktur.
Dünyada ve Türkiye’de demokrasinin kaderi bu gerçeğin görülmesine bağlıdır.
*Harlot sözcüğünün İngilizcede karşılığı; ilkesiz, tercihlerinde ilkesiz, hiçbir ahlaki ilkesi olmayan, aldatan, dönek, namussuz, dürüst olmayan, aklına estiği gibi başıboş gezip dolaşan, haz, çıkar ve yarar peşinde koşan ve bunun için de kendini satan kadın ve erkek anlamlarına gelir.

Haberin Devamı

İrtibat telefonumuz: 0212 337 92 23. Mail adresi:dsazak@milliyet.com.tr